Makaleler

Published on Ekim 30th, 2020

0

Sürgünde medya emekçileri ve akademisyenler (II) – Erdal Boyoğlu


“Avrupa’da göçmen-sürgün sanatçılar, edebiyatçılar ve yayınlar (I)” başlığıyla ilk bölümü geçtiğimiz salı günü yayımlanan serinin, bugün ikinci bölümünü yayımlıyoruz. Üçüncü bölümü pazar günü okuyabilirsiniz…

Muhalif siyasal tercihler; farklı yaşamın acı ve zorlukları yanında hasretlik, özlem, hayatta kalabilme gibi insani duyguları da ortaya çıkartıyor.  

AKP’nin tahammülsüz siyasal çizgisi, baskıcı ve otoriter yönetimi, Barış imzacısı akademisyenleri  işten el çektirdi. Medya ve gazeteciler üzerinde uygulanan  sansür ve para cezaları,  gözaltılar sonrası, sokaklarda  milliyetçi/dinci kışkırtmalara maruz bırakıldı.  

AKP rejimi,   bağımsız gazetecilik ve özgür medya olanaklarını ortadan kaldırdı. Basın ve medya emekçileri, öğretim üyeleri, öğretmenler, aydınlar, sanatçılar  akademisyenler mesleklerini sürdüremez hale getirildi;  Mesleklerini  yapabilmek ve yaşamak için dünyanın çeşitli ülkelerine gelmek zorunda kaldılar.       

AKP’nin18 yıllık iktidarında, 721 gazeteci tutuklandı. Çok sayıda gazete ve haber sitesi kapatıldı, basın ve yayın organları sansürlendi.        

Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, baskıların nedenini   “tüm yalanların tek elden duyurma amacı olduğunu’’ belirtti.  Yani AKP iktidarı   ‘ne kadar çok baskı, o kadar çok yalan’ şiarı ile  yol alıyor.         

AKP  Rejiminin Tahammülsüzlüğü:     

AKP rejimi;  muhaliflere, akademisyenlere Türkiye’ye dönüş çağrısı yaptı. Gelmedikleri takdirde 300 kişinin vatandaşlıktan atılacağını resmi gazeteden  duyurdu. (12 Eylül askeri faşist darbecileri de binlerce muhalifi vatandaşlıktan atmıştı)  

AKP iktidarı tarafından yürürlüğe konulan yasa Resmi Gazete’de yer aldı ve  ilan şöyle: “26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 302’nci, 309’uncu, 310’uncu, 311’inci, 312’nci, 313’üncü, 314’üncü ve 315’inci maddelerinde yazılı suçlar nedeniyle haklarında Cumhuriyet Savcılıkları/ Mahkemeler tarafından soruşturma ve kovuşturma yürütülen ve yabancı ülkede bulunmaları nedeniyle kendilerine ulaşılamayan aşağıdaki kimlik bilgileri yer alan kişilerin, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 29’uncu maddesinin 2’nci fıkrası gereğince bu ilanın Resmi Gazete’de yayınlandığı tarihten itibaren 3 ay içinde  

Türkiye’ye dönerek ilgili mercilere müracaat etmedikleri taktirde anılan Kanun hükümlerine göre Türk vatandaşlıklarının kaybettirileceği ilanen tebliğ olunur.”   

„Tasfiye sürerken ‘dönün’ çağrısı yapmak komik!“ 

„Almanya Barış İçin Akademisyenler Derneği Yönetim kurulu üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Ekber Doğan, yurt dışına çıkmak zorunda kalan akademisyenlerin “tek adam rejimi” kurulurken gündeme gelen katliamlara, yağmacılığa karşı çıktıklarını ifade ederek, “Bu çağrıyı üzerime almıyorum. Aynı şey Türkiye’de mağdur edilmiş bilim insanları için de geçerli” dedi. Türkiye’de demokrasi ve özgürlükler saldırı altındayken,söylenen her şey yalan ve gözdağından ibarettir. AKP iktidarının yaptığı saldırılar ortadayken, gelen çağrının samimi olmadığına  değinen Doğan şöyle diyor: “Beyin göçü bir bakıma inşaata, kentsel ranta dayalı, bir birikim rejimi ve hegemonya stratejisinin sonucuydu. Türkiye’de son 6-7 yılda pek çok değer, huzur ve umutlarını tasfiye etmiş bir grup var ve bunların elinden kurtulmadıkça bu tür çağrılara kimse itibar etmez. Önce Türkiye’den çıkamayan KHK’li akademsiyenlere itibarları, tazminatları ve seyahat özgürlüğü verilmeli, Türkiye’de barışçı, demokratik bir ortam oluşmalı. Ancak o durumda buradakilerin bir kısmı döner. Sonra onların başına geleceklere göre geri kalanların bir kısmı daha döner. Ama bunun için gerekli umut ışığı henüz ortada yok“ 

„Ülkenin üniversitelerinde görev yaparken tasfiye edildi“ 

„Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) Tiyatro Bölümü’nden ihraç edilen öğretim üyesi Elif Çongur, geri dönme yönünde yapılan açıklamalara, “Ülkesinin en kıymetli akademisyenleri, ülkenin üniversitelerinde görev yaparken tasfiye edildi. Şimdi yurt dışından bilim insanı çağırmaları komik“  

Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerinden, Sibel Yiğitalp, Saadet Becerikli, Nursel Aydoğan, Hasip Kaplan, Faysal Sarıyıldız, Tuğba Hezer , Özdal Üçer ve Hatip Dicle, Ertuğrul Kürkçü  zorunlu olarak sürgünde yaşıyor.  (1990’lı yıllar da  DEP milletvekillerinden Orhan Doğan, Hatip Diçle ve Leyla Zana tutuklanmıştı. Zübeyir Baydar, Remzi Kartal vd DEP milletvekilleri sürgünde yaşamaya mahkum edildi.    

AKP rejimi, şükür edenlere, alın yazım diyenlere, kadere inananlara, vurdumduymazlara oynuyor.      

Nasıl bir iktidar bu! Ağaçlardan bahsetmenin bile  neredeyse suç sayan bir iktidar. Yaşanan süreç, her gün iktidarın  karanlık yüzünü gösteriyor. .  Çıkar ilişkileri her zaman  iktidara yakınlık duyduğu için,  iktidarla beraber yürüdük bu yolları şarkısını söylemeye devam ediyor. Çıkar hesapları  ve iktidarın baskıları örtüşüyor..      

Bir çok kötülüğe  suskun kalan vurdum duymazlar AKP/MHP’nin gerçek yüzünü  görememişler henüz.  Güvende hissediyorlar kendilerini. Diyorlar ki; her şeyimiz var,  şükür etmesini bileceksin,  dua etmesini bileceksin, alın yazına, kaderine inanacaksın!      

Asla sorgulamayacaksın. Ezilenler üzerine tek kelime etmeyeceksin, zenginin malına göz dikmeyeceksin, çalış senin de olur  diyeceksin ki sömürücü sınıfın yanında yer aldığın belli olsun.       

AKP/MHP iktidarının gerçek yüzünü görenler,   kötülükler  kendilerine ulaştığı için seslerini çıkarmaya başladı.  Fark etmenin ayrıcalığını sokakta söylüyorlar artık.  Zaaflarından bahsediyorlar, elim kırılsaydı da oy vermeseydim diyorlar.      

İktidardakiler hala güvende hissediyorlar kendilerini. Fakat emek mücadelesinin ortasında, çaresiz, haksızlığın olup, öfkenin olmadığı yerde insan insanın yardımcısı olduğunu bilmek de bir ayrıcalıktır.      

Sesini kısan  haksızlık karşısında şimdilik boyun eğenler de bir gün mutlaka patlayacak, boyun eğişinin bedelini pahalıya ödetecektir egemenlere.      

Ben değil BİZ, dendiği zaman ve  hatırlayınca emeğin mücadelesini, işte o zaman içinden geçecek ah insanlık diye.       

Ne mülteciliğin       

Ne de sürgünlüğün       

Paralosı yok       

Ne yeniden başlamaktır       

Ne silebilmektir       

Ne de yabancılaşmadır       

Uzak da  olsan         

Emek  yaşatır…           

Gazeteciler, yazarlar, sinemacılar, tiyatrocular,  Avrupa ülkelerinde varlıklarını sürdürebilmek için, Türkiye’ye yönelik oyunlar, skeçler, radyo, televizyon, internet siteleri, haftalık dergi ya da gazete yayınlama girişimlerine başladı.        

Medya emekçileri, sürece müdahale edebilme olanaklarından, başta insan kaynakları konusunda zorluklar yaşadı. Türkiyeliler arasında  profesyonel gazeteci, editör, habercilerin sayısı oldukça fazla. .        

Avrupa’nın çeşitli kentlerinde Kürt, Ezidi, Süryani, Keldani,  Ermeni ve Türk toplulukları seslerini duyurabilmek için olanakları ölçüsünde yayınlarını sınırlı düzeyde sürdürüyorlar.        

Televizyonlardan; Artı Tv, Yol Tv, Can Tv,   Medya Haber, Mezapotamya Tv, Sterk Tv, Ronahi Tv , yayın yapmakta.     

Baskı rejimini sorgulayan birçok duyarlı insan başta Avrupa olmak üzere ve diğer ülkelere gitmek zorunda kaldı.  Özellikle  AKP çözüm sürecini sonlandırarak, barışa karşı zulmü dayattı. Türkiye’nin birçok yerinde bombalar patlatıldı. Sokaklar katliam  ve kan revan içinde kaldı. Baskı ve zulüm tam da AKP/MHP iktidarının beslendiği dinci /milliyetçi ittifakla gerçekleşti. İktidar kaos ortamı yarattı, farklı düşüncelere karşı  dinci, milliyetçi, vatan-millet- tek bayrak, tek-bir  Allah‘u – ekber sloganları ile kışkırttı.   Emeğinin, alın terinin karşılığını isteyen, sosyal haklarının olması için mücadele eden emekçilere azgınca saldırdı ve gözdağı verdi. Barış imzacısı Akademisyenleri terörist gösterdi, dinci ve milliyetçileri üzerlerine saldı. Barış imzacıları görevlerinden uzaklaştırıldı, işsiz bırakıldı, gözaltına alındı.       

Kürtlere, Kızılbaşlara, Ermenilere, Süryanilere ve sol sosyalistlere karşı dinci-milliyetçi zemin hazırlandı. Çünkü  milliyetçi ve dinci çevreleri kışkırtmaya ihtiyaçları vardı.  Çünkü, duyarlı akademisyenlerden, aydınlardan, sanatçılardan, gazetecilerden, HDP milletvekillerinden, Barış’tan yana olan kurumlardan, derneklerden ve duyarlı bireylerden korkan AKP/MHP iktidarıdır.        

 Sürgün‘de yaşamak       

Doğan Özgüden-İnci Tuğsavul; 1971 Nisan ayında Doğan Özgüden için toplam 195 yıl, eşi İnci Özgüden için ise 140 yıl hapis isteniyordu. Bu koşullarda Özgüdenler, Nazım Hikmet, Pertev Boratav hoca gibi çok sevdikleri ülkelerinden koparak sürgün yollarına düştüler. Ancak mücadeleci bir ruha sahip Özgüdenler, 50 yıla yaklaşan sürgün hayatlarında bir çok meyve ağacı diktiler; diktikleri ağaçların meyveleri kitap oldu, makale oldu bütün dünyaya yayıldı…        

En tecrübeli gazeteci duayenlerimizden Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul  kendi olanakları ile İnfo. Türk haber bültenini 1970 li yılların başından günümüze kadar getirdi.       

Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul 49 yıldır sürgünde (Brüksel) yaşıyor.  Doğan Özgüden Sürgün anılarını 3 ciltde topladı. Belge yayınlarıda çıktı.       


Gazeteci- Yazar- Yönetmen Can Dündar ;  “Hürriyet”, “Sabah” “Milliyet”, ‘‘Cumhuriyet‘‘ gibi pek çok gazetede yazdı. 2015 Kasımında casusluk suçlamasıyla tutuklandığında “Cumhuriyet” gazetesinin genel yayın yönetmeniydi. 2016 Şubatında Anayasa Mahkemesi kararıyla serbest bırakılan Can Dündar beş yıl on ay hapis cezasına çarptırıldı.        

Duruşmanın gerçekleştiği gün silahlı bir saldırıya uğradı. Silahlı saldırıyı gerçekleştiren kişinin ifadesi alınıp serbest bırakıldı.         

Can Dündar bugün Berlin’de yaşıyor ve Alman araştırma merkezi Correctiv ile birlikte Özgürüz adlı bir internet portalı hazırlıyor.        

Artı Tv de haftanın beş günü  ‘‘günün yorumu‘‘nu yapıyor.        

AKP/MHP  rejimi  Can Dündar’ın mal varlığına el koydu.       

„Tuhaf zamanlardı, sudan çıkmış balık gibiydim“      

Sanatçı Mehmet Ali Alabora; Gezi davası‘nda müebbet hapis cezası istemiyle yargılanan ve hakkında yakalama kararı bulunan tiyatro ve televizyon oyuncusu Mehmet Ali Alabora Türkiye’den binlerce km uzakta  yedi yıldır Galler“de yaşıyor. Gezi parkı direnişinde yüzlerce sanatçı arasındaydı ve  AKP iktidarının yaptığı kötülükleri  eleştirdi. Düşüncelerini sosyal medya hesaplarından paylaştı.       

Mehmet Ali Alabora Türkiye‘den ayrılmaya karar verdiğinde uzun yıllar süreceği hiç düşünmemişti, daha önce gelen sürgünler gibi. Gezi parkı direnişinden dolayı hakkında yılları bulan tutuklama  davası devam ediyor. Sanat çalışmalarını Avrupa’da sürdürüyor.       

Kısa Dalga Net, Manşet  roportajında Türkiye’den ayrılışı için şöyle diyor Alabora‘‘Ayrılık hüznü yaşamaya vakit yoktu‘‘.  „ Bu 7 sene içinde dönebileceğim  zamanlar oldu ama her seferinde dönmenin riskli olacağını düşündüm . Burada yeni bir hayat kurmak için günde 18 saat çalışıyorum. Neden hedef olarak seçildim bilmiyorum“        

Sürgün ve göçmen olmanın zorlukları yaşanıyor.       

„Hayat değiştirmek kolay değil elbette. Ayrıcalık sahibi olduğunuz bir zamandan, yerden, bir mevkiden gelip başka bir yere yerleşiyorsunuz Tabi ki zor ve hala bitmedi zorluklar. Her şey tıkır tıkır işliyor değil.      

Şu an burada yaşıyorum. Elbette Türkiye ile sürekli bir ilişkim var, ana dilim Türkçe ama ne kadar bağlantılı olursam olayım benim Türkiye ile ilgili referanslarım 7 yıl öncesine ait.“      

Gezi davasının kararında açıkca sindirme, korkutma,  yıldırma ve göz dağı var. Gezi davasından dolayı yurtdışında bulunan 7 kişi için yakalama kararı devam ediyor.          

Gazeteci-Yazar Celal Başlangıç; Almanya’da yaşıyor.       

 Alman televizyonu WDR ile yaptığı bir röportajında şöyle diyor Başlangıç. Evden ayrılıp işe giderken Dom kilisesini görüyordum o zaman  Almanya olduğumu hatırlıyorum, İşe (Artı Tv) geldiğimde ise Türkiye’de olduğumu hatırlıyordum. Televizyonun ilk kuruluş aşamasında çok yoğunduk dolayısıyla kanal da yattığımız günlerde olurdu. 16 saat çalışırdık.        

Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak için başlatılan “Nöbetçi Yayın Yönetmenliği” kampanyasına katılan gazeteci Celal Başlangıç, “Suç İşlemeye Alenen Tahrik Etme”, “Suçu ve Suçluyu Övmek”, “Terör Örgütü Propagandası Yapmak” iddialarıyla yargılanıyor.      

Gazeteciliğe 1975’te Ege Ekspres’te başlayan Başlangıç, devamla Demokrat İzmir, Politika gazetelerinde çalıştıktan sonra Cumhuriyet’te (1981-1994) Adana Bölge Temsilciliği, İç Politika Servis Şefliği, Yazı işleri Müdürlüğü yaptı.      

Evrensel gazetesinin kurucu genel yayın müdürü oldu. Radikal gazetesinde çalıştı. Beyoğlu gazetesini çıkardı. Duvar ve T24’te yazdı.      

Artı Tv Genel yayın yönetmeni,  Cuma akşamları Artı Gerçek programını hazırlıyıp  yönetiyor.  Artı Gerçek yazarı.       

Gazeteci-Yazar Ragıp Zarakolu, Belge yayınlarının kurucusu ve yöneticisi.  Artı Gerçek ve Evrensel gazetesinde köşe yazarlığı yapmakta.     

Ragıp Zarakolu, 1968’de Ant ve Yeni Ufuklar dergilerinde yazın hayatına başladı. 28 Ekim 2011 tarihinde KCK davası kapsamında tutuklandı. İsveç/Stokholm’da yaşıyor.    

Gazeteci Ayşe Yıldırım. Almanya’da yaşıyor. Artı Tv de Yedinci Gün  programını Kemal Göktaş ile birlikte sunuyor.       

Gazeteci-Yazar Ragıp Duran; Selanik’te yaşıyor. Artı Gerçek yazarı ve Artı Tv’de Global Medya yapımcısı. İstanbul, Ankara, Londra Amsterdam, Paris ve Boston’da Aydınlık, Hürriyet, Cumhuriyet ve Özgür Gündem gazetelerinde, AFP’de ve BBC’de çalıştı.      

Kapatılan Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmenliğini üstlendiği tarihlerde terör örgütü propagandası yaptığı gerekçesiyle Ragıp Duran’ın hakkında dava açıldı.      

Gazeteci Fehim Işık; Belçika’da yaşıyor. Artı Gerçek haber sitesinin ve Artı Tv’nin kurucuları arasındaydı. Fehim Işık,  Artı Gerçek’teki bir yazısında şöyle diyor.  Artı Gerçek ve Artı TV, o kadar kolay ortaya çıkmadı. Kuruluşunda yer aldığım ilk kurum değildi ancak tamamen yabancısı olduğum bir ülkede, yurt dışında, göçmenlikte kuruluşuna katıldığım ilk kurumdu. Bu nedenle zorlukları da vardı. Bu zorluğu kolaylaştıran en önemli etken bize gönüllü destek veren dostlarımız, meslektaşlarımız oldu. Onlar olmasaydı bu yükün altından kalkmak o kadar kolay olmayacaktı. İyi ki dostlarımız vardı, iyi ki gazeteciliği mücadelenin bir parçası olarak gören meslektaşlarımız vardı ve iyi ki kapısını çaldığımız her bir dost, her bir meslektaşımız bize sadece destek vermekle kalmadı, yüreğini de açtı. Salt yüreğini değil kesesini de açan çok sayıda insanımız oldu. Bu vesileyle her birine bir kez daha gönülden teşekkür ediyorum.       

Kürd dili ve edebiyatı üzerine çalışmaları var. Evrensel gazetesi’nde yazdı.  „Medya Haber’de Gündem „ Programını sunuyor.        

Milletvekili-Gazeteci Ertuğrul Kürkçü, Almanya’da yaşıyor. Çeşitli gazete ve dergilerde makaleler yazıyor.         

Gazeteci-Yazar Ergun Babahan; Kanada’da yaşıyor. Medya Haber Tv kanalında program yapıyor          

Sanatçı-Yazar Hayko Bağdat, Berlin’de yaşıyor. Medya Haber’de ile Birebir programını hazırlayıp sunuyor.       

Gazeteci Mehmet Tanlı, Almanya’da yaşıyor, Tele 1 Almanya temsilcisi, ABC yazarı.       

Yazar, Şair, Besteci ve Ressam  Muzaffer Oruçoğlu, Sidney’de yaşıyor. 1973’te tutuklandı. 13 yıl 4 ay hapiste kaldı. 1986’da yurt dışına çıktı.    

Gazeteci Necati Abay, Almanya’da mülteci.  Necati  Abay, Tayyip Erdoğan’ın “hapiste gazeteci yok” yalanını açığa çıkaran, basın özgürlüğü için yapılan eylemlerde devrimci kimliği öne çıkan ve haksızlığa uğrayan herkesin yanında olan bir sosyalist.    

Yazar-Şair –Gazeteci Hüseyin Şimşek , Viyana’da yaşıyor.1999’da Öneri dergisini kurdu. Ve bu yıldan beri aylık Öneri dergisinin yayın hayatı devam etmekte.  Hem yayın yönetmenliğini hem de köşe yazarlığını sürdürmektedir. Yol Tv’de çok sayıda aylık haber programları ve belgesel hazırladı.(Panoroma Avusturya, Tanıklar arasında, Yol Avusturya)     

Sanatçı-Ressam Hüseyin Işık, Viyana’da yaşıyor. Pazar günleri  İnstagram’dan ‘‘Viyana İstanbul Hattı’nda Tuhaf  Diyaloglar‘‘  programını Merih Akoğul ile birlikte hazırlıyor.         

Yönetmen, yapımcı, senarist, oyuncu ve fiziatrist  Doktor Mustafa Altıoklar, Berlin’de yaşıyor. AKP iktidarını eleştirdiğinden dolayı hakkında davalar açıldı. Altıoklar, hakkında sosyal medyada yer alan paylaşımları nedeniyle gözaltı kararı çıkarıldı. Yönetmen Mustafa Altıoklar, Berlin’de zamanını Almanya ve Türkiye’nin sorunlarını bağdaştıracak bir film projesi üzerine çalışarak ve Kreuzberg’de kurduğu oyunculuk okulunda ders vererek geçiriyor. Hayali ise bu okulu Türkiye’den kopmak zorunda kalmış gençlere sinema eğitimi alabilecekleri bir alana çevirmek. 

Altıoklar, „Türkiye’de epeyce kavgalı olabileceğimiz, uzak durabileceğimiz bir çok isimle burada buluşabilmeyi becerdik“ diyor ve ekliyor; „Ortak dertler, ortak arayışlar var. Mıknatıs gibi birbirimizi bulmaya başladık. Bu artık can yoldaşlığı. Bu ihtimali de burada fark etmemiz ilginç.’’ 

 Barış Bildirisi imzacısı Muzaffer Kaya; Barış bildirisini imzaladığı için tutuklanan akademisyen.  Almanya’ya gelen akademisyenlerden biri. Berlin’de araştırmacı olarak çalışıyor. 

Türkiyeli gençlerin eğitim alabilecekleri dayanışma akademisi kurmayı planladıklarını söyleyen Muzaffer Kaya,  ‘’Ben hızla buradaki sol topluluk ile tanıştım“ bile diyor.     

Yönetmen Nezahat Gündoğan, Dersim’in kayıp kızları adlı belgesel yapımcısı. Can Tv‘ de‘‘Gündem“ programını hazırlıyıp sunuyor.      

Yazar-Araştırmacı  Kazım Gündoğan, Can Tv’de  “Hatıra Defteri” programını hazırlıyıp sunuyor    

Gazeteci Hüseyin Narlı, Can Tv de “Yedinci Gündem”  programını hazırlayıp sunuyor.    

Yazar- Gazateci Demir Küçükaydın, Almanya’da yaşıyor.      

Sanatçı- Şair-Yazar Hasan Sağlam, Can Tv de Perşembe günleri Dem adlı sanat  programını hazırlayıp sunuyor.      

Gazeteci Adil Yiğit, Avrupa Postası  gazetesi ve Avrupa Postası İnternet sitesi kurucusu        

Gazeteci-Yazar Hüseyin Şenol, Avrupa Demokrat İnternet Gazetesi’nin kurucu yöneticisi. Milliyet, Hürriyet, Sabah, ATV, Kanal D’nin Avrupa yayınlarında çalıştı. Merhaba Gazetesi’nde çalışmaya devam ediyor…

Sanatçı, Yazar, Şair Ozan Emekçi; 12 Eylül  1980 sonrası zorunlu sürgünlerden. Almanya’da yaşıyor. Çeşitli dergi ve gazetelerde makaleler yazıyor.  

Sürgünde Acıyı Bal Eyliyorlar       

Basın özgürlüğüne yönelik tehditler, gazeteciler için tehlike demektir.        

Dünyanın pek çok ülkesinde medya özgürlüğü  ve bağımsızlığı yok denecek  durumda ve medya çalışanları tehdit altında.       

Medya çalışanları neden hedef alınmaktadır? İnsan hakları ihlalleri, yolsuzluk, silah tacirlerinin ipliğini pazara çıkardıklarından, savaş tacirlerinin kimliğini açıklamalarına ilişkin haberler yaptıklarından dolayı devlet tarafından; işkence, gözaltı, öldürme, sürgüne gönderme,  mal varlıklarına el koyma, eşini rehin tutma,   pasaport alamama  vb gibi durumlarla karşı karşıya kalıyorlar.           

Medya bağımsızlığı ve özgürlüğü  tehdit altında olduğunda dolayı birçok gazeteci kendi ülkelerinde özgürce çalışma olanağından yoksun kaldıklarından dolayı sürgünde yaşamak zorunda kalıyorlar       

Avrupa’ da birçok kurum ve vakıf baskıya maruz kalanlara yardım elini uzatmaya çalışıyor.       

Sınır tanımayan gazeteciler (RSF) Avrupalı sivil toplum kurumları (STK) ve resmi kurumlar bu girişimleri farklı ve sınırlı şekillerde destekliyor.       

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Siyasi Baskıya Maruz Kalanlar Vakfı, Rosa Lüksenburg Vakfı,  Heinrich Böll Vakfı (HBS) Friedrich Ebert vakfı (FES)       

Vakıfların amacı;  Vakıf tanımında esas amaç, kültürel çeşitlilik, tarih içinde yaşanan toplumsal   farklılıkları, zorlukları ortaya çıkarmaktır, desteklemektir. Kişinin iradesini başka insanlara yansıtmasının aracısıdır.  Bu aracın varlıkları maddi olabileceği gibi düşünce için de olabiliyor. Vakıflar tarihsel gelişimin sivil toplumun diğer örgütleriyle eşit ilişkide yürütülmektedir.  Toplumun her kesimden bireylerin siyasi ve toplumsal eğitimini  demokrasi ve çoğulculuk ışığında desteklemek, Uluslararası uzlaşma ve işbirliğine katkıda bulunmak‘  yasal bağımsızlık içinde, açık fikirlilik esasına dayalı olarak yürütülmektedir Vakıf çalışmaları.        

Avrupa’da eksiklerimiz       

Sürgün Müzesi, Sürgün Arşivi, Sürgün Vakıf‘ı, Sürgün’de Medya Akademisi en hissedilir eksiklerimizdir.        

Göçmenlere yönelik kurulan derneğin sayısı o kadar kabarık ki saymakla bitmez. Ama gelin görün ki  Medya mesleğini icra edici, Sanat çalışmaları ve Edebiyat ve Tiyatro atölyelerini görmek maalesef olanaklı değil.       

Siyasal faaliyetler ise gece etkinlikleri, piknik düzenlemeleri,  dernek de saz, gitar ve halk oyunları kursları ile ilgilenmekten öteye gidilmedi.  Derneklerde göze çarpan kültürel bir gelişme olmadı. Binlerce afiş çıkartıldı ama o afişler, sergi olarak  bir gün olsun ne derneklerde ne de bir başka kurumda sergilenmedi. Dernekler  kendi ürettiklerini ne sahiplendi ne de ilgi gösterdi.         

Ne acıdır ki Brüksel’de sürgün hayatı yaşayan gazeteci Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul’un, çok değerli “Göçmen Arşivleri”ni Türkiyeli bir kurum olmadığı için, Amsterdam da Sosyal Tarih Enstütüsine  vermek zorunda kalması düşündürücü değil mi?       

İnternet üzerinden birçok haber kanalı, gazete ve dergi yayın yapmaktadır.       

Artı Gerçek, Avrupa Forum, Demokrat Avrupa, Pir Haber,  Realite Haber, Avrupa Postası,  vb  İnternet gazeteleri ve haber kanalları var.        

Bedenim mülteci
Yüreğim sınırsız
Sürgünüm yalnızım
Dilsiz dolaşırım
Düşler o yanda
Ben bu yanda 
      

Sürgün’de yaşam, insanın kendi doğduğu topraklardan kopup, adı her ne kadar ”Avrupa ülkeleri bile olsa ” gelinen  bedelin karşılığıdır. Bedelin ödenmesi, hatta ölümün göze alınmasıdır.        

Sürgün’de yaşamak;  düşüncenin ve haksızlığa karşı gelmenin  bedel vermek zorunda kalmasıyla açıklanabilir. Ve ne kadar acıdır ki, bu  ölüm kalım savaşının temelinde  medya bağımsızlığı ve özgürlüğü yok. İktidarın yaptığı kötülük, haksızlık,  yolsuzluk, insan hakları ihlalleri var.        

Düşünsenize şöyle bir;  Sadece 1980-83 yılları arasında 29.500 insan Türkiye’den kaçmak zorunda kaldı. 12 Eylül darbecilerinin baskı ve zulmünden dolayı Avrupa ülkelerine iltica başvuruları yaptılar. Sürgünde yaşadılar.        

1990’lı yıllarda Kürt coğrafyasında Devlet tarafından17.500 faali belli cinayet işlendi, dört bin köy boşaltıldı, 300 bin insan Avrupa’ya zorunlu göç etti.        

Sürgün haller …       

Bir insanın doğup büyüdüğü topraklardan zorla koparılıp çok farklı bir yerde, çok farklı bir kültürde yaşamını sürdürmeleri. emekten ve özgürlükten yana oldukları içindir.        

Sürgün süreç; farklı yaşamın acı ve zorlukları yanında hasretlik, özlem, hayatta kalabilme gibi insani duyguları da ortaya çıkarmaktadır.        

Kemal Cemal Altun… 
1960 doğumlu Cemal Kemal Altun, Samsun’da doğdu. Abisi, Köy-Kopp Başkanı CHP Milletvekili Ahmet Altun’dur. Cemal Kemal Altun, 12 Eylül askeri faşist darbesi sonrası yurtdışına çıkmak zorunda kalan devrimcilerden biridir. Cemal Kemal Altun, iltica ettiği Berlin’de gözaltına alınır. 11 ay süren mahkeme sonucunu beklemeden hem Türkiye-Almanya arasındaki ekonomik, diplomatik ve askeri ilişkileri  hem de iltaca yasasını protesto ederek 30 Ağustos 1983 günü mahkeme binasının 6. katından kendini atar.         

Almanya’nın Berlin, Kassel ve Hamburg şehirlerinde Kemal Altun adına anıt ve park yerleri bulunmaktadır. Hamburg Altona’da bir oyun parkı”Kemal Altun İnisiyatifi” tarafından kendi adına dikilen”Kemal-Altun Platz” parkı levhası ‘Altona Belediyesi’nce yenilenmiş ve ilçede resmi statü kazanmıştır.        

Hamburg’un Altona ilçesindeki ‘Kemal Altun Meydanı’nda ‘Kemal Altun İnsiyatifi’ öncülüğünde gerçekleştirilen anma etkinliğiyle anılıyor.      

Sürgün adı zorunlu kaçmak…       

Sürgün ile zorbalık ve zulümlük arasında bir bağıntı söz konusudur.       

Musa, Firavun’un zulmünden, Hz. Muhammed ise Mekke’lilerin zulmünden kaçan sürgünlerdi.       

Şili Devlet yöneticisi O’Higgins 1823 yılında düşürüldü ve Peru’ya sürgüne gitmek zorunda kaldı.       

Sürgün deyince isimler çok kabarık, bazılarını aktarmak gerekirse; Bertolt Brecht,  Ariel Dorfman, Eduardo Galeano, Heinrich Mann, Albert Einstein, V. İliç Lenin, Ho Shi Minh, Leon Troçki, Karl Marx, José Marti ve daha niceleri sürgün yaşamı iliklerine kadar yaşayanlardır…        

Sürgün sorunu bitip tükenmeyen toplumsal bir yabancılaşmayı konu alsa da bu duygunun yani sürgünlüğün  sayısız anısı ve yaşanmışlığı vardır.       

Sonuçta ‘‘Sürgün‘‘ demek  yaşadığı, kimlik bulduğu, büyüdüğü topraklardan uzak, başka bir hayatın içinde çok farklı bir yaşam sürmektedir. Tüm bu olumsuz koşullara karşın sürgün ve mültecilik durmuyor, dünyanın dört bir yanında her gün yeni boyutlar kazanarak devam ediyor…         

Savaşlardan, siyasi baskılardan, ölüm tehdidi nedeniyle zorunlu olarak kaçanlar; acı, gözyaşı ve hasretlikle yoğruluyorlar. Aslında bir nevi “Acıyı Bal Eyliyor”lar, hayatta kalabilmenin ve insan gibi yaşayabilmenin zorluklarına katlanıyorlar.         

 ‘Sürgün’ ve  ‘Göç’ kavramlarını şöyle değerlendiriyorum;  

‚Göç’ kavramı; Ekonomik nedenlerden kaynaklı ve çalışma amaçlı  başka bir ülkeye  gitme, ülkeyi terk etme,  

‚Sürgün‘ kavramı ; Mesleklerinden, düşüncelerinden ve siyasi faliyetlerinden dolayı kaçmak zorunda kalanların ülkelerini terk etmelerini ifade eder. Rejimin siyasi ve düşünsel karşıtlarının oluşturduğu topluluğa ve bireylere sürgün demeyi daha uygun  buluyorum.  

*Her ne kadar beğenmesem de, yer vermediğim kişilerin varlığı bir gerçek. Benim onlarla mesafeli ilişkilere sahip olmam onların olmadığı anlamına gelmez. Öznel ilişkiler ve duygular hakikati görmezden gelmemize ve yok saymamıza neden olmamalıdır…    

Devam edecek…


Erdal Boyoğlu – 30.10.2020


Serinin üçüncü bölümünü 1 kasım Pazar günü, üçüncü bölümünü de 1 Kasım Pazar günü yayımlayacağız…

Birinci Bölüm için tıklayın:
https://www.avrupademokrat3.com/surgun-gocmen-ellerde-sanat-ve-medya-i-erdal-boyoglu/

Tags: , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑