Yazarlar

Published on Mayıs 5th, 2020

0

Mücadeleci iki hukukçuya saygı ve teşekkürümdür – Doğan Özgüden

Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın sıkıyönetim mahkemesindeki THKO davasında savunmalarını yapan, 6 Mayıs 1972’de idam edilirken de yanlarında bulunup devrimci inançlarını haykırarak son nefeslerini verişlerine tanık olan değerli avukat Halit Çelenk‘i de 5 Mayıs 2011’de sonsuzluğa uğurlamıştık.

Halit Çelenk‘in yaşam ve mücadele arkadaşı, “Deniz’lerin Şekibe ablası” Avukat Şekibe Çelenk‘i de dokuz yıl sonra, 21 Şubat 2020’de kaybettik.


Türkiye’nin devrimci mücadele tarihinde her ikisi de müstesna bir yere sahiptir.

Kendilerini Türkiye İşçi Partisi‘nin ilk örgütlenme yıllarında birlikte mücadele verirken tanımıştım.

1962, özel yaşamında ya da çeşitli sosyal ve mesleki mücadele alanlarında yıllar yılı sol tavır almış, tüm baskılara rağmen bu tavrında ödünsüz direnmiş onbinlerce insanın “vakt erişti” diyerek Türkiye özelinden doğmuş bir partiye binlerle akmaya başladığı yıldı.

Türkiye İşçi Partisi‘nin ilk militanları, ilk örgütleyicisi bu insanlar, ülkenin hemen her köşesinde, yılların tutsaklık zincirlerini kırarak akın akın bu kurtuluş ordusunun saflarına katılıyorlardı. Sendikacı, bilim adamı, yazar ya da sanatçı olarak isimleri medyada duyulmuş olanların dışında herkes birbirinin meçhulüydü.

Bu büyük 1962 buluşmasına ben de İzmir’den katılmıştım. O sırada Öncü Gazetesi‘nin Ege Bölgesi Temsilcisi ve Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu Yönetim Kurulu üyesiydim.

Halit Çelenk‘in adını ilk kez İzmir’deki partili avukat arkadaşlardan duymuştum. Bu değerli hukukçumuzun, eşi Şekibe Çelenk’le birlikte parti saflarında yer almış olmasından dolayı sevinçliydiler.

Daha sonra gazeteci, sendikacı ve partili olarak Ankara’ya sık sık yaptığım ziyaretler sırasında efsanevi sendikacı Fukara Tahir (Öztürk) ve Uğur Cankoçak gibi çok değerli partililerle birlikte Çelenk‘leri şahsen de tanımak imkanı bulmuştum. İnsan ilişkileri sıcak, konularına hakim ve ilk karşılaşmada muhatabı üzerinde derin saygı ve güven uyandıran kişilikleriyle Ankara örgütünde ayrı bir yerleri vardı.

1962 yılında Genel Başkan Mehmet Ali Aybar‘ın ısrarıyla, Genel Merkez Basın Bürosu’nda görev almak üzere İzmir’den ayrılıp İstanbul’a yerleşmiştim. Birlikte çalıştığım günlerde Aybar’ın, Halit Çelenk ve Şekibe Çelenk‘ten hep takdir ve sevgiyle bahsettiğini çok iyi anımsıyorum. Hukuki konular söz konusu olduğunda mutlaka Ankara’yla temasa geçerek Halit Çelenk‘in görüşünü isterdi.

17 Kasım 1963 yerel seçimlerine katılmaya karar verildiğinde, partinin en kısa zamanda birçok ilde örgütlenmeyi tamamlaması gerekiyordu. Bu örgütlenme işinin başarılmasında CKMP’den ayrılarak TİP saflarına geçmiş olan Senatör Niyazi Ağırnaslı en büyük rolü oynuyordu. Bu zorlu işin üzerinden gelebileceği düşünülen bir başka önemli isim Halit Çelenk‘ti. Nitekim partinin Samsun ve çevresindeki örgütlenmesini kısa zamanda başaracaktı.

1963 seçimlerde büyük bir sayısal başarı elde edilememişse de, Türkiye İşçi Partisi‘nin, sosyalist hareketin sesi ilk kez devlet radyolarından Türkiye halkına duyurulmuş, iki yıl sonra yapılacak 1965 genel seçimlerindeki başarının da temelleri atılmıştı. Partinin radyoda sesini duyuran 15 partiliden biri de Şekibe Çelenk‘ti.

Çelenk‘lerle ortak yazgımız… Partinin ilk örgütlenme ve güçlenme sürecine katkıda bulunmuş militanlar olma onurunu nasıl paylaştıysak, parti yönetiminin hatalı tutumlarına muhalefet ettiğimiz için partiden uzaklaştırılma burukluğunu da birlikte yaşadık.

Halit Çelenk, parti yaşamını anlatan Türkiye İşçi Partisi’nde İç Demokrasi kitabında anti-demokratik uygulamaları ayrıntılı biçimde belgeleyerek tarihsel bir görevi yerine getirmiştir.

Tabii ki, TİP’ten uzaklaştırılanların büyük çoğunluğu, partisiz de kalsalar, hiçbir zaman pasifize olmadılar, kavgadan çekilmediler, devrimci ve demokratik mücadelelerini kendi meslek dallarında, demokratik kitle örgütlerinde aynı kararlılıkla sürdürdüler.

Halit ve Şekibe Çelenk de onlardandır.

12 Mart 1971 darbesi bizi siyasal göçe zorladığında, Türkiye’deki faşizan baskıları dünya kamuoyuna duyurabilmek için yurt dışında Demokratik Direniş Hareketi‘ni kurmuştuk. Türkiye’den gizlice gönderilen işkence belgelerini, mahkeme tutanaklarını, tanıklıkları yabancı dillere çevirerek Avrupa Konseyi‘ne, Avrupa Parlamentosu‘na, insan hakları kuruluşlarına ve basına iletiyorduk. Türkiye’deki büyük hukuk mücadelesinin referans ismi hep Halit Çelenk idi…

O, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan‘ın idamlarının acısını tüm devrimciler adına tek başına yaşadı.

İstanbul Adliyesi’nde Deniz Gezmiş’le son görüşmemizi anımsıyorum. Kavga arkadaşları teker teker katlediliyordu… 6. Filo ziyaretine karşı Ant‘ta yazdığım bir yazıdan dolayı ağır cezada yargılanma sırası bekliyordum. Bir ihbar üzerine yakalanan Deniz’i mevcutlu getirmişlerdi. Ayaküstü kısaca konuşabildik. “Beni de yaşatmayacaklar,” diyordu. Gözlerinde hüzün, dudaklarında buruk bir gülümseme, ama dimdik…

Yaşatmadılar. Deniz’in ve yoldaşlarının yaşamda kalması için en büyük mücadeleyi Halit Çelenk verdi. Ve onları onurlu son yolculuğa da aynı büyüklükte bir metanetle uğurladı.

12 Mart Darbesi’nden sonra 1974’te kızkardeşim Çiğdem Özgüden’in İstanbul’da yayınladığı 1. THKO Davası Mahkeme Dosyası, bir yerde, Deniz Gezmiş ve arkadaşları adına Halit Çelenk ve diğer onurlu avukatlarımızın faşizme karşı verdiği hukuk mücadelesinin bir destanıdır.

Binlerce devrimcinin, demokratın savunmasını üstlenen Halit Çelenk‘in bu dâvaları nasıl bir özveri, ciddiyet ve sorumluluk duygusuyla izlediğine 90’lı yıllardaki “vatandaşlık” kavgamızda İnci ve ben bizzat tanık olduk.

12 Eylül Cuntası, bizim gibi siyasal sürgünde bulunan yüzlerce muhalifi, Vatandaşlık Yasası’nda değişiklik yaparak, özel kararnamelerle vatandaşlıktan çıkartmıştı. Bu uygulamanın iptali için Danıştay’da açtığımız dâva, Milli Güvenlik Konseyi’nin ve onun hükümetinin kararları aleyhine dâva açılamayacağı gerekçesiyle 1990 yılında reddedilmişti. Yoğun çalışmaları ve mücadelesi içinde kendisine yeni bir yük yüklemekten çekine çekine Halit Çelenk’le temasa geçtik.

Ant‘taki yazı ve yayınlarımızdan ve de Türkiye dışındaki faaliyetlerimizden ötürü İstanbul, Ankara ve Diyarbakır adli ve askeri mahkemelerinde 30’u aşkın dava dosyası ve sıkıyönetim komutanlıklarınca hakkımızda verilmiş birçok tahdit kararı vardı. Halit Çelenk, hiç tereddüt etmeden talebimizi kabul etti. Aylarca Ankara, İstanbul ve Diyarbakır arasında mekik dokuyarak, tüm bu dosyaları tek tek gün ışığına çıkardı.

Nasıl uğraştığına örnek olsun diye, 23 Mayıs 1992 tarihli mektubundan şu satırları alıyorum: “İstanbul Birinci Ordu, Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı, İstanbul 3 numaralı sıkıyönetim askeri mahkemesi ve İstanbul Sıkıyönetim askeri savcılıkları tarafından konulan tahditler birçok başvurular, gidip gelmeler, izlemeler sonunda kaldırıldı. İstanbul C. Savcılığı’nın tahdidinin kaldırılması için yeniden İstanbul’a gittim… Sultan Ahmet dosya mahzenine indik… İstanbul’da bu araştırmayı yaparken bir yeni tahdit çıktı. O da İçişleri Bakanlığı’nın 26.11.1988 günlü tahdit yazısı, şimdi bunun için de İçişleri Bakanlığı’na başvuruyorum.”

Bizlerin vatandaşlıktan atılmamıza neden olan yasanın kaldırılmasından sonra, Türkiye’ye dönmemiz halinde tüm bu dâva dosyalarından ötürü başımızın derde girmeyeceğine dair Dışişleri Bakanlığı’ndan yazılı güvence istedik.

Bunun yanıtını alabilmek için de Halit Çelenk aylarca uğraştı. Örneğin, 17 Mayıs 1994 tarihli mektubunda şöyle diyordu: “Hikmet Çetin Bey’le görüşmek için randevu istedim, yazdırdım, bekliyorum… Burada uygulamalar ilkel. Bu sürüyor da. Ama ne yaparsınız, burada yaşadıkça bunlarla mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz…”

Aradan 30 yıla yakın zaman geçti. Hikmet Çetin bize bir yanıt vermeden bakanlıktan düştü, ondan sonra Mümtaz Soysal‘lar, İsmail Cem‘ler geldi geçti, ama bizim dilekçelerimize hiçbir yanıt gelmedi. İnci’yle ben hâlâ siyasal sürgündeyiz…

Halit Çelenk‘in dediği gibi ilkellikler hâlâ sürüyor. Bu nedenledir ki, Türkiye’de Halit Çelenk’i kucaklayıp, gerek bizim için, gerekse tüm devrimci ve demokratlar için insanüstü uğraşlarından ötürü kendisine bizzat teşekkür edemedim.

5 Mayıs 2016’da Ankara’da yapılan Halit Çelenk Hukuk Ödülleri törenine kızı, değerli mücadele arkadaşımız Serpil Çelenk Güvenç aracılığıyla bir mesaj göndererek teşekkür görevimi yerine getirmeye çalıştım… O mesajda kullandığım ifadeyi tekrarlayarak sevgili Halit Çelenk ve Şekibe Çelenk‘i saygıyla anıyorum:

“İlkelliklere rağmen yılmayan, adalet ve demokrasi mücadelesinden asla ödün vermeyen müstesna hukukçular, ebedi-ezeli militanlar… Sizlere saygı, sizlere sevgi…”


Doğan Özgüden – 05.05.2020


İsmail Cem Özkan’ın kaleminden…

Tags: , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑