Makaleler

Published on Ağustos 10th, 2021

0

Ya peki bizimkilere ne demeli! | Erdal Boyoğlu


Asıl kaybettiklerimizi sorgulamadan derin derin haksızlıklardan bahsederken, bizi buralara getiren ağır  bedellerden çıkan  sonuç iliskileridir. Kendi  kendimize çalıp oynadığımız yerlerde, kendi ritmimizle yolumuzu aradık. Kendi kendimize devlet kurduk devlet yıktık. Ama elele tutamadık, omuz omuza veremedik, yan yana gelemedik. Sevgiyi saygıyı paylaşamadık…

Eleştirilerimizin yaraları olduğu sürece geçmiş bugün olarak kalır.

Bilim siyaseti, yaşamımıza  diyalektik olarak yön verdiği oranda  fark etmenin bir ayrıcalığını yaşarız. Emekten yana yolumuz, yol  tutarlılığımız, düşlerimiz hatta  eylemimiz oldu

Hesaplaşma kavramı üzerinden  öncelikle  epistemolojik kopuş sorununa değinmek elzemdir.

Burada amaç, yaptıklarımızla ortaya çıkan sonuçlar ve tavır ilişkileridir.

Asıl kaybettiklerimizi sorgulamadan derin derin haksızlıklardan bahsederken, bizi buralara getiren ağır  bedellerden çıkan  sonuç iliskileridir.

Kendi  kendimize çalıp oynadığımız yerlerde, kendi ritmimizle yolumuzu aradık. Kendi kendimize devlet kurduk devlet yıktık.

Ama elele tutamadık, omuz omuza veremedik, yan yana gelemedik. sevgiyi saygıyı paylaşamadık

Bilimsel sosyalizm’e , Diyalektik materyalist felsefeye yönümüzü dönemedik.siyaset sosyolijisinden kaçtık,  İslam kültüründen otlandık . Yanlış tarafa döndüğümüz noktalar daha ağır bastı. Hiç  bir siyasi değeri  olmayan emek düşüncesini tanımlanamayan  Ateizme sarıldık ve Allahin yokluğunu tartıştık.  İslamla yüzleşmeyi emek sermeye çelişkisi üzerinden değil   allahın varlığı yokluğu tartışmasına  indirgedik. Siyaset bilimi ve Aydınlanmanın yolunu açamadık. Kendimizle barışık olamadık, kendi aramızda sevgiyi saygıyı ve yoldaşlığı geliştiremedik.Birbirimizle uğraştık. Mutlak doğru benim partimin  kavgasına tutuştuk. Pekin, Moskova, Tiran ayrıntısıyla birbirimize düştük.  Bilmek istediğimiz  varmak istedigimiz düşlerimizden koptuk.

Devrimci  önderlerin  cenaze işlemleri islami usullere göre yapılıyor ve islamın cihat bayraklarıyla   uğurlanıyordu. İmamın-hocanın vaazları yol gösteriyordu. Ölen  devrimcilerin kıblesi  camilerdi.

Hiç dinmeyen sorunlar, hep derinleşen kavgalar…

Yaşamımız kişisel kimlik ve benlik arasında sıkı  bir ilişki sıkı bir bağ vardır görüşüne katılırım.

Yaşamla kurduğumuz ilişkinin ve bağın bugünü  ve yarını konusunda önemli bir ayrıntıdır diye de düşünüyorum  

Sadece kendi çevremize baksak etrafımızdaki kimliksizlikten ve benlikten  geçilmez ama biz hep ötekilerinin kimliksizliğini görmek istedik.

Büyük laflar ettik, gözlerimizi ve kulaklarımızı büyük bir rüyanın başlangıcı şeylerle doldurduk. Içimizdikiler  eşitlik-adalet-özgürlük  dedikçe kendimizden geçtik ama şunu soramadık; peki biz dediklerimizi  yapıyor muyuz, yaşıyor muyuz? Uyguluyor muyuz diye birbirimize sorabildik mi? soramadık.

Çünkü olumsuzluklarımizi benliğimizi içimizde değil; hep başkalarında aradık.

Toplumsal gelişmeleri, emek sermaye çelişkisini  kollektif bir şekilde  tartışamadan söz yetki ve kararı ben mekanizmasına teslim edilmesi gibi bir sonuç yaratıldı. Bunun  etki ve sonuçları nasıl bir sonuç verdi. Görülmüştür…

Eksiklikler, olumsuzluklar, yanlışlıklar iç kavgalar ve sorunlar vb  topluca mahkum etmek değil normallestiren hatta meşrulaştırmak yoluna gidildiği de görülmüştür.

Örgüt  içinde devrimci öldürme emri karşılık  bulması ve hemen  cinayet makinesinin devreye girmesi sonucu devrimci katilliğine ses çıkarılmiyordu .

 Peki siyaset neye yarar?

Şiddet yüklü bir geçmişin etkilerini tanımlamak gerekir. Hayatta kalanlarda ve yaşamlarını kaybedenlerin yakınlarında ağır tramvaylara neden oldular.  Beklendim ve dileğim,  bir gün mutlaka sol içi şiddetin özeleştiri,  sorgulama, yüzleşme yazılarını   görmek ve okumak istiyorum.

Yaşanan olumsuzlukları inkar etmek ve üzerinde konuşmaktan kaçınmak değil olumsuzlukları  kabul etmek açıkça dile getirmektir mesele. Acı öyle büyüktür ki…bir şekilde görmemezlikten gelindi. Oysa acı; devrimci kimliğin temellerini zedelemiştir.

Her insanın her toplumun bir geçmişi vardır. Toplumsal olarak  kimlik ve benlik deneyimleri çok  etkili oldu.

Oysa, Özür dilemenin değerini,  etkilerini ve  sonuçlarını  yazamadık, konuşamadık.

 Ne yapmak istedik ve pratikte  neler yaptık?

Emek sermaye çelişkisini  ne kadar benimsedik ve ne kadar emeğin içinde olduk? Emekten yana  düşlerimizi ne kadar yaşama geçirebildik? Toplumsal sorunları sosyolojik olarak ne kadar irdeleyebildik? Siyaset bilimini  kendi ilişkilerimizde göstermeden, bulunduğumuz kurumlarda, çalıştığımız alanlarda yaratmadan neyin devrimciliği  oldu, olur? Sevgimizi dostluğumuzu,  yoldaşlığımızı  yaşama  geçirmede olumlu bir  gelişme yoksa  yaşamımızı ve alışkanlıklarımızı  değiştirmeyi başarabilir miyiz?…

Materyalist felsefenin siyaset sosyolojisi ve siyaset bilimi ile yüzleşmek istiyorsak; ben değil biz olmaktır bütün mesele.

Bilmek isteyen yola çıkar.


Erdal Boyoğlu – 10.08.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑