..." /> Xovira meke Tertele 38’ti! 38 Soykırımını unutma! - Düzgün Arslan

Yazarlar

Published on Kasım 11th, 2020

0

Xovira meke Tertele 38’ti! 38 Soykırımını unutma! – Düzgün Arslan


Dersim soykırımının 83. yılında insanlık dramı halen davam etmektedir!


15.11.1937de Elazığ Buğday meydanında asılan Seyt Rıza, Cebrail ağa, Wusene Seydi, Fındık ağa, Resik Usen, Kamer ağa, Hesene İvraime şahsında Dersim’de katledilenlerin anısına.

1937-38 Dersim soykırımı detaylarıyla üzerinde tartışılıp açıklığa kovuşturulmamıştır: Genellikle ötelenmiş ve özellikle geçiştirilerek, yer yer katliamın olduğunu vurgulanmış, ama meselenin özüne ciddi bir şekilde inilmemiştir. Anlatımlar, genellikle bütünün bir parçası ekseninde ele alınmıştır. Dersimliler de kendilerini bu eksenin dışına taşıyamamışlardır. Irkçı Kemalist devlet ve onun kurumları bir kesim tarafından pozitif gösterilmiştir. Dersim’de yapılan soykırımın haklı olduğunu ispatlamaya çalışılmıştır. Atatürk’ün bir haberi olmadığı ileri sürülmüş. Oysa ki son çalışmalar ve ortaya çıkarılan tarihi belgeler bunun tersini ispatlamaktadır.

Irkçı şoven Rejim, daha önce Rum, Ermeni, Pontus, Kürt ve diğer ‘’azınlık’’ halklara yapmış olduğu katliamlardan elde etmiş olduğu tecrübe ve birikimiyle, Dersim halkına karşı da katliamı zirveye taşımıştır. 1937-38 Soykırımı İttihat ve terakkinin geleneğinin ne ilk nede sonuncu katliamıdır. Başlangıcının sonucudur.

T.C devleti başından bugüne kadar sistematik bir şekilde toplumu katliamdan geçirmeye ve asimile etmeye çalışmaktadır. Dersim’liler için olduğu gibi dersim coğrafyası dışında yaşayan diğer topluluklar içinde aynı politikaları uygulanmaktadır.

Dersim’de bir soykırım yapılmıştır. Dersim halkı bu travmaları halen atlatamamıştır.

Irkçı zihniyetin uygulamaları sonucu, bugün Dersim halkı kendi kültürel, inançsal geleneklerini sürdürememektedir. Dilini konuşamaz haldedir. Bir bütün olarak Dersim halkı yok olmakla yüz yüzedir.

Kesin sayısı bilinmemekle beraber, bazı verilere göre 40 bine ve bazı verilere göre 60 bine varan Dersimli katledilmiştir. Kız çocukları ailelerinden koparılarak, Çocuksuz Türk Ailelerine verilirken; Katliamdan kurtulanlar yurtlarından edilerek, zorla sürgüne gönderilmiştir.

Dersime yönelik saldırılar Osmanlı döneminde başlatılmıştır. 11.08.1937 Latif Erenel Tan gazetesinde şöyle başlık atar. ‘’Boşa çıkan 108 serferden sonra Dersim.’’ ‘’1896 da Saray, Babıali, Seraskerlik, Anadolu müfettişi umumusi Müşür Sakir ve dördüncü ordu kumandanı Zeki paşalar arasında bu hususta muhabarat başlamış ve bazı kararlar alınmıştır. Bundan 33 sene evvel Osmanlı idarecilerinin Dersim hakkındaki düşüncelerini mazbut bir şekilde göstermesi… Raporda tespiti fayda görüldü’’ (Jandarma umum Kumandanlığı (JUM), s. 131-132)

Dersimi kendi hakimiyetleri altına almağa çalışan merkezi yönetim, herhangi bir askeri hareket halinde dikkat edilmesi geren hususları 5 ana ve 22 alt başlık altında toplamıştır. Buradan hareketle ‘’Hamidiye piyade taburları teşkili süretile Dersimde kan dökülme süretile, Türklerle Kızılbaşlar arasında zaten mevcut husumeti teşdit etmek istememekteydi. Bu mülahazlarla müttehaz  tetabirin alınması için yirmi tabur askere ihtiyaç olduğunu….’’  (Jandarma umum Kumandanlığı s135) belirlenmiştir. Dersim o dönemlerde de zaman zaman askeri saldırılara maruz kalmıştır.  O günden bugüne merkezi hükümetlerin gözünde bir diken olduğunu görmekteyiz. 1 Meşruiyetin ilanından sonra Dersim’e yönelik hareket planı yapılır. Fakat ‘’Zeki Paşa’nın itirazile hareket kararı suya düşmüş.’’  Askeri harekatın çok tehlikeli sonuçlar gören, Zeki Paşa, bunun yerine Hozat, Arapkirde, Harputt, Çemişgezek ve Nazmiye’ye birer tabur Asker yerleştirir.

Daha sonra 1907 de koşulların olgunlaştığını düşünen askeri hareketin alt yapılarını bu ara tamamlayan ‘’Zeki Paşa Malatya ve Harput’tan Harekete iştirak edecek.’’ ( JUK s140) ‘’Harput…Kumandanı Neşet Paşa hareketin icrasına memur edilmiş …1907 de  muhtelif dört koldan’’ (age s 141) harekete başlatmıştır. Dersime hareketine 20.000 az asker olmamak şartıyla 20 tabur askerle harekete başlamışlardır. Ve Dersim’de büyük bir katliam başlatılmıştır, savaşın sürdüğü alanlarda halkın dağlara kaçıp mağaralara sığınmasıyla kendini kurtarmışsa da ağır gecen kış şartları hem askeri hareketi zor duruma sokup geri çekilmelerini zorlamış, baharda tekrardan harekete hazırlanan ordu, bu hareket ile ’’Dersim işini kökünden halledeceği sırada meşruiyet ilanı oldu. …. beklenen kati netice alınamadı.’’ (age s155)  İttihat Terakkiciler 23 Temmuz 1908 evvel işlenen suçlar için genel af ilan eder ve  Dersim hareketine son verirler.

Bunları vurgulamamım sebeplerinden biride; halen Dersimliler’in belli bir bölümü, Kemalizm’e veya Atatürkçülüğe hayranlığında dolayı, eleştirilere bile tepki göstermektedir. 1937-38 Tertelesi asla önceki gelişmeler ve tarihi süreçten ayrı düşünülemez. II. Meşruiyeti ilan eden İttihat ve Terakkiciler Cumhuriyeti kuranlardır. Mustafa Kemal’in de 1907  ITC ile gönül bağı olduğu bugünlerde bilinen bir gerçektir.  Tarihi süreçte Jön Türk devrimi diye anılan 1907-1908 hareketi ta 1950lilere kadar süren bir yapılanma olarak bazı tarihçiler tarafından ileri sürülmektedir. Her kim nasıl algılamak isterse istesin, 1937-38 Dersim katliamı 1896, 1907-08 hareketlerinden elde edilen bilgilerden ve 1907 hareketin sonuçlandıramadığını 1937-38 de tamamlama hareketidir:

‘’2/2/1926 Mülkiye müfettişi Hamdi bey Raporunda ‘’..B – Dersim hükümeti Cumhuriyet için bir çıbandır. Bu Çıban üzerinde kat’ı bir ameliye yapmak ve ihtimalatı eliyle önlemek, selameti memleket namına farzı ayındır.’’ (JUKs199)

Aynı raporunda Hamdi Bey ‘’7 – Bu ıslahatın icrasından sonra 25 sene devam etmek şartlı ile mefkûrece unsurları memur göndermek ve bunlara misyonerlik yaptırarak havali Kürtlerini Türkleştirmek.’’ (JUK s201) Burada görüldüğü gibi Dersim hareketi birçoğunun bahsettiği gibi 1935 Dersim hareket planıyla başlamıyor. Hamdi beyin raporunda bas ettiği gibi ve onu takiben Veli Cemal Bey’in 1926 Dersim’de tatbikat yapan Diyarbakır Valisinin ve bilhassa Elazığ Vali ’sininde raporları bu yöndedir.

21/12/1931 tarihli ve H. Kalem 3316 No. Raporunda Bölge Umum Müfettişi İbrahim Tali’nin sunmuş olduğu raporda bunu ayrıntılarıyla inceler. 1937 Mart ayında başlayan Dersim hareketi kısa bir süre sonra, Devlet istediği kontrolü sağlamış, yer yer bazı itirazlar olsa bile, ciddi bir karşı koyuşu yaşamazlar. Zaten daha önce halkın elinde bulunan Silahların bütününü (birkaç aşiret dışında) toplatılmıştı. Yoksulluk içinde kıvranan halk kendi yaşam derdine düşmüş, savaşacak ne ekonomik gücü vardı, ne de inanç ve sosyolojik kimliğinden dolayı yaşamış olduğu kesintisiz baskılardan dolaylıda, karşı koyacak dermanı da kalmamıştı. Yavuz’dan (kuyucu Murat) bu tarafa sürekli katliamlara uğrayan Alevi kızıl baş topluluğu Osmanlıdan çektiklerinden dolayı, Cumhuriyeti kendileri için bir kurtuluş olarak görür; Cumhuriyete karşı da bir baş kaldırışları da olmamıştır. Bundan dolayıdır ki Seyit Rıza Erzincan Valisiyle konuşmaya giderken tutuklanarak Elazığ’a götürülür.

13 Haziran 1937 de İsmet İnönü Dersim hareketi üzerine Meclise Rapor sunar. İnönü Konuşmasında hareketin başarıyla sonuçlandığını, hiçbir sorunun kalmadığını, her tarafta rahatlıkla dolaşabildiklerini söyler. Dersimde hiçbir sorun olmamasına rağmen, başlatılan hareket bir soy kırımla sonuçlanana kadar devam ettirilir. Cumhuriyetin ilk kuruluşundan bugüne kadarda, hep özel bir baskı şekline maruz kalmışlardır. Cumhuriyetin kurucuları olan başta M. Kemal, İsmet İnönü olmak üzere Celal Bayar, Fevzi Çakmak, Alpdoğan, Şükrü Kaya Dersim harekatın özel planlayıcıları ve uygulayıcılarıdırlar.

Bundan dolayı cumhuriyetin kurucuları başta olmak üzere ve onların bugüne kadarki hükümetleri, savunucuları tarih önünde Dersim halkına hesap vermeden, kendilerinden özür dilemeden, Dersimlilerin itibarlarını iade etmeden, görmüş oldukları zararları karşılamadan,  Dersim’in tekrardan yaşanacak bir bölge olmadan ve ellerini bu halkın üstünden çekmeden;  hepsi dersim halkına karşı birer insanlık suçu işlemiş ve bu suç ortakları olarak görülecektirler.

Irkçı Kemalist düşünce, bugün AKP–MHP faşist iktidarla ve onun işbirlikçileriyle birlikte, başta Dersimli Alevi-Kızılbaşlara, Kürtlere, Emekçiye, köylüye yani güzelden, iyiden, doğrudan yana olan tüm halklara acımazsızca bir savaş açmıştır.

 Dersimlilerde çevresindeki tüm ötekileştirilmiş, ezilen halklarla ortakça yaralarını sararak, bu İnsanlık dışı yapıyı mutlaka saf dışı bırakacaktır.

Ortak yaşamayı kendi günlük hayatların vaz geçilmez bir parçası olarak gören bu halk, Doğasıyla, halkıyla ve ötekileşmiş kim varsa onlarla göz seviyesinden bir bütünlük sağlamayı mutlaka başaracaktır. Nasıl ki zalimin zulmü karşısında diz çökmediyse aynı kararlıkla, onuruyla ayakları üzerinde yürümeyi de başaracaktır.


Düzgün Arslan – 11.11.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑