Makaleler

Published on Ocak 18th, 2022

0

Türkiye’de ittifaklar sorunu ve izlenmesi gereken yol! | Düzgün Arslan


Hiçbir müzakereye girmeden, baştan tüm oluşmalara sırt çevirerek, kendi ekseni dahilinde bir oluşmaya çabalanmak, yapılacak en büyük hata olacaktır…

Durum değerlendirmesi

Bugün Türkiye’nin içinde bulunmuş olduğu durumun kabul edilemeyeceğini ve bunun acilen değişmesi gerektiğini ilk görevlerdendir.

Türkiye politik itibariyle, tek adamlık despot bir yönetim şeklinde olduğunu, bu despot oligarşik ve dinci sistem ülkeyi faşist düşüncellerle yönetirken, faşizmi ve teokrasiyi kökleştirmek istiyor. Bu arzularından dolayıdır ki, bir bütün olarak Türkiye ve Kürdistan da demokratik, ilerici, sosyalist ve özgürlük güçlerine en gerici ve faşist baskıları uygulamaktadır. Genel Türkiye ve Kürdistan da kendisine muhalif olan kim varsa hiçbirine yaşam hakkı tanımıyor.  Bu oligarşi sistemi bir avuç zenginin ve sömürücünün çıkarlarından başka bir şey savunmamaktadır. Çalışan insanları yoksulluk sınırları altına iterken, emek dünyasının kendi taleplerini de görmezden gelip haklarını da elinden alıp sokağa atmaktan da asla vaz geçmiyor. Kürt ulusal sorununu, Alevi ve diğer azınlıklara, inançlara da inkârcı ve asimilasyon politikalarıyla yaklaşmaktadır. Bu itaat terakkiden devir alınan Kemalist devlet yapılanmasından başkada bir şey değildir. Kemalist devlet kuruluşundan günümüze kadar yürütmüş olduğu Politikaların bir başka vizyonudur. Kemalist devlet modeli de Türk ve suni İslam politikalarını diğer azınlıklar ve inançlar dayatarak, imha ve asimilasyon politikalarından öteye geçmemiştir.

Türkiye’de ve Kürdistan’da uygulanan bu anti demokratik ve baskıcı sistem, ülkenin hiçbir yerinde insanların özgürce örgütlemesine ve kendilerini ifade etmesine müsaade etmemektedir. Özellikle kadın yaşamı ve hakları ayaklar altına alınmıştır. Ülkenin dört bir tarafında Kadınlara, Emek güçlerine, Kürtlere, Sosyalistlere ve hatta kendi ekseninde olup da itaat etmeyen burjuva muhalefetine tahammül edememektedir.

Devlet ve askerler içindeki kurumlaşmasının yanında kendi kontrolündeki askeri ve sivil savunma yapılanması, bizler şunu düşünmede de edemeyiz. Bu iktidarın seçimle geldiğini ama seçimle gitmeyeceğini de en azında ne olursa olsun iktidarda kalmak istediğinin ispatı olarak algılamamız gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz süreç Türkiye ve Kürdistan emek ve özgürlük güçleri için çok önemli bir geçiş sürecidir.  Özellikle sosyalist güçler içinde bulundukları ülke konumunu iyi analiz ve algılamak durumundadırlar. Bugün işçilerin, kadınların, Kürt ve Alevilerin toplumsal sorunlarına kulak vererek yığınların sorunlarını kendi sorunların birinci gündemine alarak sokaklarda mücadele etmekten kaçınmamalılar. Yaşamın her alanında teşhir olmuş ve halka verecek zere kadar bir şeylerin kalmadığı bu Neo-liberal kapitalist sisteme açık alan mücadelesi yürütmek kaçınılmaz olmuşken, Bugün dünden daha fazla kolektif sosyalist örgütlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Sosyalistler kendi ütopyaları gereği emek, sömürülen ve ezilen tüm toplumu sarmalayacak şekliyle komünist kolektif düşünceleriyle mücadele edip örgütlenmelidirler. Daha üst bir yapıya geçmeleri içinde var olan bu sistemi ortadan kaldırmaları gerekmektedir. Bu despot düzen ortadan kalkmadıkça sosyalistlerin, Kürtlerin, Kadınların Alevi ve diğer azınlıkların özgürce gelişip ve kendi haklarını elde edip bir üst aşamaya geçmeleri pekte mümkün görünmemektedir.

Bu ülkemizde devrimin bazı objektif koşulların varlığından söz etsek bile sübjektif koşullar oluşmamaktadır. Bu sübjektif koşulların oluşması şimdilik sosyalist yapılanmanın gelişmesine ve mücadele şekline bağlı kalacaktır. Bundan dolayı her devrimci birey sokak mücadelesini kesintisiz sürdürmeli, sokak mücadelesinde devrimci kıvılcımları çakarak bir bütün sokak psikolojik üstünlüğü ele geçirip yığınların alanlara dökülmesinin alt yapısını hazırlamak durumdadır. Demokrasi, özgürlük ve eşit yurttaşlık için yürütülecek bu mücadele kesinlikle birey veya örgüt eksenli değil sosyalist demokrasi mantığını içselleştirerek, her kesimin kendi rengini ve düşüncesini ifade edebilecek ve her alanda konsorsiyum sağlayabilecek, tüm demokratik ve ilerici toplumsal muhalefeti içinde barındıracak bir kolektif örgütlemeyi yürütmek kaçınılmazdır. Bu görevde sosyalist hareketin Kürtlerin ve onların örgütsel yapılanmaların omuzundadır. Eğer bu iki oluşum bugün kendi sorumluluklarını yerine getirmeyi başaramazlarsa, tarih her ikisini de af etmez.

Hiçbir müzakereye girmeden, baştan tüm oluşmalara sırt çevirerek, kendi ekseni dahilinde bir oluşmaya çabalanmak, yapılacak en büyük hata olacaktır.  Eksik ve hatalarından dolayı bu örgütlemeler kendilerini tarihin mazisinde bir kara leke olarak kalmalarından kendilerini alı koyamazlar.

  • Mücadele ve politik ittifaklar nasıl olmalı.
  • Önümüzdeki açıl görev nedir?
  • İttifaklar nasıl ve hangi ilkelerle olmalı?
  • Bir sonraki süreci nasıl ve hangi süreçlerden geçecektir
  • Parlamenter süreç ve Sosyalistlerin tavırları nasıl olmalıdır?

         Yukardaki konuları detaylı olarak ele alamaz sakta, kısa olarak değinmek en azında bir tartışma ortamı yaratarak, belirli bir fikir oluşturmuş oluruz.

  1. Önümüzdeki acil görevlerden bir olarak sosyalist hareketlerin, Kürtlerle bir araya gelip en acil şekliyle, ortak bir demokratik muhalefet ve mücadele şeklini örgütlemelidirler. Bugünkü koşullarda ne Özgürlük hareketi nede sınıf hareketi kendi başlarına bir toplumsal muhalefet örgütleme şansına sahip değillerdir. Bu hareketlerden hangisi öbürüne op Sait’e düşürmeye çalışırsa o sadece var olan sisteme hizmet eder. Gerekçeleri ne olursa olsun, sonuçta hiç fark etmez devrimci bir muhalefete darbe vurmuş olacaktır. Özellikle Sosyalistlerin HDP gibi güçlü Demokratik bir kitle örgütüne sırt çevirme lüksleri yoktur. HDP’lilerin anti emperyalist ve anti Kapitalist olmadıkları tezleri, günümüzün acil mücadele şekli içinde hiçbir karşılığı yoktur. Çünkü yürütülmesi gereken mücadele (arzularımız ve yapmak istediklerimiz dışında) demokratik bir halk devrimi mücadelesidir. Bu demokratik mücadele şeklini her kes kendi ekseninde değerlendire bilir veya daha zengin bir şekle soka bilir. Sonuç itibariyle çok şey fark etmez.
  2. Tabi ki ittifaklar ilkesiz olmaz, burada ilkeleri belirlemek içinde önce bizlerin ne yapmak istediğimize ve nereye varmak istediğimize bağlıdır. Günümüzün Türkiye’sinde hemen hemen hepimizin üzerinde mutabık olduğumuz olgu, var olan Oligarşi düzenin yıkılması yerine daha demokratik eşit yurttaşlık ve özgür bir toplum modelini kurmaktır. Bu demokratik mücadele içinde bırakın HDP’yi, HDP’nin sağında kalan CHP’nin solunda olanları ittifakın içine çekmek burjuvaziye vurulan darbelerden olacaktır. Sonuç itibariyle yürütmek istenilen mücadele mülkiyet ilişkilerini ortadan kaldırma şekli değildir. Kapitalist özel mülkiyetini hedef almayan ve bu mücadele neden anti emperyalist veya anti kapitalist politikalar üzerinden yürütülmek istensin ki? bunun anlamı ne olabilir ki? Tabi sosyalist devrim sorununu tartışıyorsak o zamanda sırf anti kapitalist ve anti Emperyalist olmak ve vurgular üzerinden yürümekte bir o kadar eksik olacaktır. Bundan daha önemli ve acil sorunlar karşımızda durmaktadır. (Bu konumuzun dışındadır. Gerek duyulursa tartışabiliriz)

Ortak demokratik mücadelemizin ilkelerini belirlemek gerekirse ve vaz geçilmez asgari ilkelerimiz ve etrafında bir araya gelebileceğimiz ilkeler bana göre şunlar olması gerekir.

  1. Anti şovenizm
  2. Anti Faşist
  3. Anti cinsiyetçi
  4. Anti sömürgeci
  5. Demokratik. İlerici bir (Laik) Cumhuriyet

İlkelerini kim kabul görürse, her birey ve kurumla ortak örgütlemek ve mücadele yürütmek mümkün olmalıdır. Nihai hedeflerimizi öne sürerek yapılması gereken acil görevleri gölge düşürerek kendimizi bir çıkmazın içine sokmaktan ileri gidemeyiz. Sadece kendi mücadelemize darbe vurmaktan başkada bir iş başarmış olmayız.

  • Farz edelim böyle bir muhalefet başarıldı. (Başaramazlarsa zaten hiçbir şey konuşmaya da gerek kalmaz. Burjuvazi kendi sorunu çözer) şu andaki durum, bütün muhalefet (Devrimci muhalefette) seçim odaklı bir politika yürütmektedir. Bir başka değişle seçim sandıkları kurulacak seçimde AKP-MHP iktidardan düşürülecek ve yerine yeni bir iktidar kurulacak. AKP-MHP iktidardan düşürülmesi yeterlimi? Tabi ki hayır! Peki biz kendi düşüncelerimizi nasıl iktidara taşıya biliriz? Bu sadece ve sadece güçlü bir devrimci demokratik ittifakla mümkün olabilir. Eğer böyle güçlü bir ittifak başaramazsak sadece burjuvazinin reformlarıyla yetinmek zorunda kalırız. İki bu iktidarın seçimle gitmeyeceğini ihtimalini göz önünde bulundurarak yarına hazırlıklı olup tüm alt yapılarını hazırlamak gerekir.
  • Her şeyden önce devrimci muhalefet hayatın tüm alanlarında sorumluluk alıp toplumu mümkün olduğu kadarıyla yetki ve karar alma organların içinde bulunmalıdır. Gücü yettiği kadar tüm karar organlarını eline geçirmelidir. İster bu Parlamenter alanda olsun ister bu belediye veya muhtarlık alanlarında olsun, güçlü sivil toplum yapılanmasıyla Burjuvazinin elinden bütün alanları devir alıp bu alanları emeğin iktidarı için kullanmalıdır. Sosyalist Ajitasyon ve politika yapacak bütün alanları ele geçirip kullanmalıdır. (Buradan parlamentarizm çıkarmaya çalışmak sadece politik eksikliğin ürünü olur). Kendilerini hangi gerekçelerle olursa olsun, bugünkü siyasi mücadelenin dışına çekmek, aynı keza diktatörlüğe karşı yürütülecek mücadeleyi bölmekte, sadece ve sadece var olan bu despot sisteme hizmet edecektir. Başkası da değildir.  

Düzgün Arslan – 18.01.2022

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑