Yazarlar

Published on Aralık 11th, 2020

0

Türkiye’de devlet ve toplum ağırlıklı olarak ırkçıdır – Sinan Öztürk


Paris St. German ile Başakşehir maçında yaşanan dördüncü hakem faciasının ardından memlekette herkes birden bire ırkçılık karşıtı oldu. Daha birkaç gün önce, spor yorumcularından Emre Bol Galatasaray’ın Senegalli forveti Mbaye Diagne’nin performansını yorumlarken, “Senegal’de timsah yiyordu, geldi burada topçu oldu.” dedi…

Almanya’daki öğrencilik yıllarımda tatilleri çalışarak geçirirdim. Bochum’daki OPEL fabrikasında çalışırken Trabzonlu, sanırım 60 yaşını geçmiş bir işçi amcayla Trabzonspor üzerine sohbetimizde, kendisinin de aşağılandığı bir ülkede, aslında bilerek ya da bilmeyerek bizim de ne kadar ırkçı olduğumuzu anlatmaya çalışıyordum.

Trabzonspor siyahi bir oyuncu almıştı 1998 yılında: Campell. O zamanki kulüp başkanı M. Ali Yılmaz bu oyuncu için: “Alıyoruz rengi bozuk yamyamları gol atsın diye, atmıyorlar. Sahaya çıkıp biz mi gol atalım?”

Sohbet ettiğim Trabzonlu işçi amcaya bundan söz ediyorum. Bizi de burda işte bu “Yamyamlar” gibi gördüklerini, bunun bir aşağılama olduğunu, bu tür yakıştırmaların her yerde karşısında olmamız gerektiğini söylüyorum. Ama, sadece burada değil Türkiye’de de karşı çıkmamız gerektiğini anlatıyorum.

Amca beni dinliyor, dinliyor ve sonunda yorumunu patlatıyor: “Has deysın uşağım! Haule yamyamların ne işi var bizim takımda?” Amcanın, söylediklerimden anladığının özeti bu olmuştu.

Bizim milletin de ırkçılıktan anladığı işte bu kadardır.

Irkçılık denince akla gelen üç tip var

Amerika’daki siyahlara yönelik ırkçılık. Almanya’daki Yahudilere yönelik ırkçılık. Bir de bir dönemler Güney Afrika’daki beyaz azınlığın siyahlara yönelik ırkçılık.

Eğer bu ülkelerden birine mensup değilseniz, ırkçı değilsiniz gibi anlayış var insanlarda. Türkiye’de ise bu anlayış çok yaygındır ve insanlar, Türkiye’de ırkçılığın olmadığını, kendilerinin de bu yüzden ırkçı olamayacaklarını düşünürler.

Geçtiğimiz Salı günü Paris St. German ile Başakşehir maçında yaşanan dördüncü hakem faciasının ardından memlekette herkes birden bire ırkçılık karşıtı oldu. Oysa daha birkaç gün önce bir futbol programında A Spor yorumcusu Emre Bol Galatasaray’ın Senegalli forveti Mbaye Diagne’nin performansını yorumlarken, “Senegal’de timsah yiyordu, geldi burada topçu oldu.” dedi.

Amedspor’un deplasmanlarda uğradığı ırkçı saldırılar, sözde teröre lanet adı altında meşrulaştırıldığı gibi devlet katında takdir gördü.
Emre Belözoğlu, Trabzonsporlu Zokora’ya ırkçı saldırısına rağmen daha birkaç gün önce „Türk futboluna üstün hizmet ödülü“ aldı.

Örnekler çok uzatılabilir ki bunlar şimdilik sadece futboldan göze çarpanlar. Ama şunu görüyoruz ki, devlet ırkçı saldırılarda bulunanların her daim sırtını sıvazlamaktadır. Sadece devlet mi? Toplum da elbette devletten daha farklı bir tutum göstermiyor. Irkçılık yapan kendindense „şerefli bir vatansever“, kendinden değilse ancak o zaman ırkçı olabiliyor.

Fransa’daki maçta hakeme Türkiye tarafından gösterilen tepkiler son derece sahtekar ve gülünesi traji-komik olaylardır. Irkçılığın kitabını yazan bir devlet ve toplumla karşı karşıyayız oysa. Türkiye coğrafyasındaki kadim halkların, „tek dil, tek din, tek millet“ adına başlarına gelen felaketlerin külleri hala soğumamışken, o küllere nice güller daha eklenmedi mi? Unutmayalım ki Hrant Dink katliamı da ırkçı bir katliamdır. Son yıllarda özellikle Karadeniz’e giden sezon işçilerinin karşı karşıya kaldıkları ırkçı saldırılar, paralarını alamamaları ve üstüne üstlük bir de dayak yemeleri, hep o meşhur “teröre lanet!“ parolası altında meşrulaştırılmaktadır.

Irkçılık sadece siyah-beyaz, Alman-Yahudi meselesi değildir

Irkçılığı bu dar alana sıkıştırmak kafayı deve kuşu gibi kuma sokmaktan başka bir şey değildir. Irkçılık en basit tabirle, kendi milletini, dinini, kültürünü diğerlerinden üstün görmektir. Üstün gördükçe zaten peşi de gelecektir. Türkiye’de iktidar olan tek millet, yani Türk ve tek din, yani İslam-sünni anlayışı dışında kim varsa ırkçılıktan nasibini almıştır ve almaya da devam etmektedir. Hatta durum o kadar vahimdir ki; ırkçılıktan nasibini alanlar dahi ırkçılık gösterebilmektedirler.

O yüzden ırkçılığın öyle hiç de uzak olmadığını, içimizdeki şeytan olduğunu görmekte yarar var. Ancak o zaman bu şeytanla samimi bir şekilde mücadele etme olanağımız olabilir.

İnsanların herşeyden önce içlerindeki bu şeytanları yenmeleri gerekiyor. Bunu yenemediği sürece insan şair A. Telli’nin dediği gibi hala “Maymun halkasında” kalmaya mahkumdur.


Sinan Öztürk – 11.12.2020

Tags: , , , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑