Basın-Yayın

Published on Ekim 5th, 2022

0

TBMM’de “Sansür Yasası” savunusu | “Herşeyin başı güvenlik”

SOSYAL MEDYA HEDEFTE – MHP “İhtiyaçlar hiyerarşisinin başında güvenlik”in geldiğini iddia etti. “İfade özgürlüğü mutlak bir hak değildir” dedi. HDP, CHP ve İYİP sözcüleriyse 29. Maddeyi hedef aldı. İlk iki madde iktidarın oylarıyla kabul edildi.

İktidar bloku partileri AKP ve MHP’nin ortaklaşa hazırladığı ve “dezenformasyonla mücadele yasası” olarak niteldikleri, gazetecilik meslek örgütlerinin ise  ‘sansür yasası’ olarak adlandırdığı “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlandı.

TIKLAYIN-“Sosyal Medya Düzenlemesi”/ Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik…Teklifi’nin tam metni

Teklifin ilk iki maddesi AKP ve MHP’li milletvekilerinin oylarıyla kabul edildi. Maddelerde değişiklik yapılması için muhalefet tarafından verilen önergelerin hiç biri iktidar blokunca kabul edilmedi.

İnternet habercileri 5187 sayılı yasa kapsamına alındı

►1. Maddeye göre göre İnternet haber siteleriyle, basın kartına ilişkin hususlar 5187 sayılı Basın Kanunu’nun kapsamına alındı.

Devlet memurlarına. basın kartı verilecek

Aynı maddede Radyo, TV, ve kamu kurum ve kuruluşların yürüttükleri enformasyon hizmetlerinde çalışan kamu personelinin süreli basılı yayın çalışanlarıyla aynı kategoride değerlendirileceği kabul edildi. Bu yasa maddesiyle, kamu görevlilerinin çalışan gazeteciler gibi basın kartı sahibi olmalarının önü açıldı.

1. Maddedeki değişklik gerekçesi kanun teklifinde şöyle açıklanıyordu: MADDE 1- Maddeyle, yasal zemine kavuşturulmaları amacıyla internet haber siteleri ile basın kartına ilişkin hususlar 5187 sayılı Basın Kanununun kapsamına alınarak radyo, televizyon ve kamu kurum ve kuruluşlarının yürüttükleri enformasyon hizmetlerinde çalışan kamu personelinin, basın kartı düzenlenmesi bakımından süreli yayın çalışanları gibi değerlendirileceği öngörülmüştür.

İnternet haber siteleri “süreli yayın” sayılacak

► 2. Maddeye göre, internet haber siteleri de süreli yayın sayıldı. Öte yandan basın kartı, basın kartı verilecek medya mensupları ve enformasyon görevlileri, basın kartı düzenleyecek olan İletişim Başkanlığı ve basın kartı başvurularını değerlendirecek olan komisyon yeniden tanımlandı. 

“2. Maddedeki değişiklik gerekçesi kanun teklifinde şöyle açıklanmıştı: MADDE 2- 5187 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde, anılan Kanunun uygulanmasına yönelik bazı kavramlar tanımlanmış olup, internet haber sitelerinin de Kanun kapsamına alınmasına yönelik olarak bu maddenin (c) bendinde tanımlanan süreli yayın tanımına internet haber siteleri de eklenmekte ve böylece internet haber siteleri de süreli yayın tanımı kapsamına alınmakta, (ı) bendi ile eser sahibinin tanımı genişletilmekte ve yeni eklenen (m) bendi ile de internet haber sitesinin tanımı yapılmaktadır. Bunun yanı sıra basın kartı, basın kartı verilecek medya mensupları ve enformasyon görevlileri, basın kartı düzenleyecek olan İletişim Başkanlığı ve basın kartı başvurularını değerlendirecek olan Komisyon tanımlanarak maddeye eklenmiştir.”

Teklifin bütünü üzerine görüşmeler 

“Sansür Kanunu”nun hazırlanmasında en önde görünen vekillerden Feti Yıldız MHP adına Genel Kurul’a sunuşunda yasayı şu gerekçelerle savundu:

MHP’li Feti Yıldız: “Herşeyden önce güvenlik”

“İhtiyaçlar hiyerarşisinin başında güvenlik ihtiyacı gelmektedir; rahat olun. İnternet ortamının ulusal sınır tanımayan olgusu, hızlı erişim ve geniş paylaşım kolaylığı sağlaması, çok değişkenli ve dinamik küresel ağ yapısı nedeniyle kötü niyetli kişilerin kimliklerini gizleyerek yasa dışı iş ve eylemlerine fırsat tanıdığı da bir gerçektir. İçinizde bu konuda mağdur olmamış bir arkadaşın olduğunu zannetmiyorum.

“Sahte isimli hesaplarla yasa dışı içerik oluşturup paylaşma, farklı siyasi düşüncelerde olan kişilere, herhangi bir alanda rakip olarak gördüklerine, farklı dinlere veya milletlere yönelik küfür, iftira veya hakaret etmek, karalamak ya da itibarsızlaştırmak amacıyla kullanıldığı durumlarda düzenleme yapılması şart olmuştur. Kanun teklifiyle ileri sürülen itirazları başından beri biliyoruz, dünyadaki uygulamaları biliyoruz; birbiriyle çatışan ve çakışan alanlarda dikkatli ve hassas adımlar atma sorumluluğumuzun da farkındayız.

Feti Yıldız tekifin en çok eleştirilen 29. Maddesi’ndeki “sırf halk arasında korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yayma” suçunun getirilmesini şöyle gerekçelendirdi. 

“İfade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Şu hususu belirtmeliyiz: Dezenformasyona konu içerik, doğrudan asılsız bir bilgi olabileceği gibi tahrif edilmiş bir bilgi de olabilir. Kamu barışına yönelik suçların kapsamında ihdas edilen bu suç, bölümde yer alan diğer suçlardan farklı bir alanı düzenlemektedir. Suçun oluşması için yasanın aradığı unsurların bulunması hâlinde fail bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Suçun, failin gerçek kimliğini saklamak suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde temel ceza yarı oranında artırılır. 

“Kamu barışına karşı işlenen suçların ortak hükümleri Türk Ceza Kanunu’nun 218’inci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre -kanundan okuyorum- haber verme sınırını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları bu suçu oluşturmaz. Yani bu tabelaları burada keyfinize göre yapmışsınız ama bir gerçekliği göstermiyor. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gerek Anayasa’nın 26’ncı maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti gerekse basın özgürlüğü, Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesiyle koruma altına alınan, haber verme hakkı kapsamını aşmayan, eleştiri amacını taşıyan ifadeler bu 29’uncu maddedeki, düzenlemedeki suçu oluşturmaz. Hukuk, kendi düzeni içerisinde kendiyle çelişkiye düşmez. 218’inci maddeyi size bunun için okudum.”

MHP’li Yıldız, Komisyona davet edilen
yargıtay üyesini taslağı eleştirdiği için karaladı

Yıldız sunuşunu bitiriken, yasanın komisyonda görüşülmesi sırasında görüşlerine başvurulmak üzer Komisyon’a davet edilen Yargıtay 8.Ceza Dairesi Üyesi Doktor İhsan Baştürk’ü de hedef aldı: “Değerli arkadaşlar, Komisyonda bir Yargıtay üyesini dinledik. O, 8. Ceza Dairesindeki arkadaşın verdiği kararları biliyoruz, burada anlata ırsam yüzünüz kızarır. Siyasi bir aktivist gibi davranan bu kişiden hiç kimsenin, hukuk dünyasının öğreneceği bir husus yoktur.” dedi.

TIKLAYIN-Yargıtay üyesi: “Gerçeğe aykırılığı kim belirleyecek?”

Baştürk Komisyon’a sunuşunda 29. Madde’nin esasını oluşturan “gerçeğe aykırı bilgi” kavramının “muğlak” oluşundan, anonim hesaplara getirilen cezanın ağırlaştırılmasının “sakıncalı” olduğunu dile getirmişti. 

Feti Yıldız, Baştürk’ün dikkat çektiği “belirsizlikler”in nasıl giderildiğine ilişkin bir açıklamada bulunmadı. Konuşmasını şöyle sürdürdü: “Maddede yazılı suçu oluşturan fiiller açıkça tanımlanmış ve suçun unsurları net olarak gösterilmiştir, burada bir keyfîlik ve belirsizlik yoktur.”

Yıldız “Tehlike suçlarının ifade özgürlüğünün kullanması bakımından etrafında duraksamalara, yanlış anlamalara elverişli bir alan yarattığını” kabul etse de,  “bu tip suçlar ülkelerin çoğunda, neredeyse dünyadaki 196 devlette çeşitli şekillerde ceza kanunlarında” olduğunu söylemekle yetindi. Almanya’yı örnek verdi: “Almanya’nın […] 2017 yılında bu suçlarla, dezenformasyonla mücadele için çıkarmış olduğu yasada eğer içerik müracaat edildiği hâlde -haklı bir sebep yokken- çıkarılmazsa 50 milyon euroya kadar para cezası; bu -insanın şerefi, haysiyeti- toplumda bir materyalle işlenirse beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması hükmü vardır.” dedi. Yıldız verdiği örneğin de açıklayıcı olmadığını dile getirmek zorunda kaldı: “Diyeceksiniz ki: ‘Alman Ceza Kanunu’nda tek başına böyle bir düzenleme yok.'” Süresi sona erdiği için Devlet Bahçeli’ye saygılarını dile getirerek konuşmasını bitirmek zorunda kaldı.

HDP’li Tayip Temel: Düzenleme toplumu
nefessiz bırakmayı amaçlıyor

Van Milletvekili Tayip Temel HDP adına yaptığı sunuşta kanun teklifinin amacını şöyle özetledi: “İktidar partisi bu yasayı savunurken ya da topluma sunarken dezenformasyondan, yalandan, çarpıtmadan, hakaretten, kişilik haklarından bahsediyor; toplumu nefessiz bırakmayı amaçlayan bu düzenlemeyi böyle maskeleyip sunduğunda kimsenin itiraz etmeyeceğini sanıyor.

,Şimdi tüm toplumun geniş kesimleri tarafından kullanılan sosyal medya mecralarını hedef alıyorlar, bunun için mecraları düşmanlaştırıyorlar. Bu, yeni bir durum değil kuşkusuz. İktidarın dikensiz gül bahçesi yaratmak için daha önce de pek çok hamlesi oldu, özellikle muhalif seslere yönelik pek çok saldırısı gerçekleşti. Baskıcı rejimin inşası sürecinde muhalif medyaya yöneldiler, “darbe” dediler, “şiddet” dediler, “manipülasyon” dediler, kendileri gibi düşünmeyen, kendilerine hizmet etmeyen, biat etmeyen, kendi politikalarına itiraz eden herkesi kriminalize ettiler, düşmanlaştırıldılar. Kimseye yaşam hakkı tanımıyorlar, topluma düşünme ve bu düşüncesini ifade etme özgürlüğünü çok görüyorlar. “Biz sizin yerinize düşünürüz, onu açıklarız; siz de söylediklerimizi tekrarlayın.” diyorlar.

“İktidar muhelefeti neyle suçluyorsa
onun hazırlığını yapıyor”

Bu iktidar blokunun temel bir özelliği var arkadaşlar, muhalefete karşı neyi suçlama konusu yapıyorsa onu bir araç olarak kendi dışındaki herkese uyguluyor, dayatıyor. “Halk egemenliği” deyip darbeden bahsediyorsa bilin ki halk iradesini hiçe sayarak darbe pratiklerini geliştirecektir. Ne zaman şiddeti diline doluyorsa, mutlaka topluma karşı ölçüsüz ve zalim bir şiddet uygulamasının arifesindedir. Sırf bu gerekçelerle onlarca, yüzlerce muhalif basın mecrası kapatıldı, yüzlerce gazeteci tutuklandı, internet medyasına sansür getirildi, kapatılmadık muhalif tek bir yayın ve televizyon, gazete bırakılmadı.

“Şimdi de bunların konuşulmasını, eleştirilmesini suç hâline getirmek istiyor iktidar. Şimdi bunların konuşulmasını engellemeye çalışıyorlar ya, hakikati engelleyebileceklerine inanıyorlar. Hakikati engellemeye hiç kimsenin gücü yetmedi, bu iktidarın da gücü yetmeyecek; özgür basını susturamayacaksınız. Bu topraklarda hakikatin peşinden koşanlar her türlü bedeli ödeyerek düşüncelerinden taviz vermedi, düşüncelerini ifade etmekten asla geri adım atmadı; bundan sonra da yürekli, özgülüğe sevdalı gazeteciler bu uygulamaya rağmen, bu yasalar karşısında geri adım atmayacaktır. (HDP sıralarından alkışlar)

“Dezenformasyon merkezi İletişim Başkanlığıdır”

Temel, Şimdi “Yalan haber.” diyerek “Dezenformasyon.” “Manipülasyon.” diyerek “Hakaret.” diyerek toplumun son nefes borusu olan sosyal medyayı tek taraflı ve tümüyle muhaliflere kapatmayı amaçlıyorlar. Sosyal medyada ve genel olarak medya da sorunlar var mı? Elbette dağ gibi sorunlar var. Yalan haber üretiliyor mu? Elbette üretiliyor. Dezenformasyon ve manipülasyon bir yöntem hâline gelmiş mi? Elbette gelmiş. Bütün bunlar doğru ama dezenformasyonun da yalan haberin de yalan üzerine kurulmuş siyasetin de hakaretin de tek gerçek sorumlusu ve hatta tek sahibi bu iktidarın kendisidir.Sırf bu işleri yürütmek için halkın kaynaklarından beslenen trol ordusu, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve ona bağlı gruplar birer dezenformasyon merkezi gibi çalıştırılıyor.

Şiddetin sorumlusu iktidardır

“Topluma hakaret etmek için örgütlendirilen bu kesimlere halkın bütçesinden çuval çuval para aktarılıyor. Siz, gerçek gazetecileri, hakikatin peşinden koşanları, sizin yalanlarınızı ve suçlarınızı ortaya çıkaranları terörist ilan edip cezaevine dolduracaksınız, insanlara kendini ifade etme hakkı tanımayacaksınız, bu ülkede yaşamalarına kendi uygulamalarınızla izin vermeyeceksiniz, onları başka yollara ısrarla yönlendireceksiniz, sonra bunları eleştirenleri de şiddetle, terörle ilişkilendireceksiniz öyle mi?

“Buradan açıkça söylüyorum: Bu şiddetin tek ve gerçek sorumlusu sizlersiniz. İnsanlara bu topraklarda yaşam hakkı tanımayan sizin politikalarınızdır. Düşünce ve ifade özgürlüğü engellenerek toplumu şiddete yönlendiriyorsunuz. Sanıyor musunuz ki siz baskı yöntemlerini artırdıkça toplumun itiraz hakkı tümden ortadan kalkar ve biter? Suriye rejimi kadar kendi halkına baskı uygulayan bir rejim var mıydı? Saddam kadar halkına eziyet ve zulüm eden bir iktidar, bir diktatör var mıydı? Çok uzağa gitmeye gerek yok, İran’ı hatırlatayım: İran gibi katı bir rejim halkına zulüm ediyor iken bugün, bakın, o baskı ve zulüm politikaları insanların, kadınların, tüm halkın özgürlük istemlerine ve taleplerine engel değil hatta gerekçe oldu, orada toplum ölümüne bu baskılar karşısında direniyor.

Yasa teklifinin getireceği tek şey daha fazla zulümdür

Temel, iktidardan bir beklentileri olmadığını, iktidarın bu yasayı demokratikleştirerek bu Meclisten çıkaracağına dair de inançları olmadığını söyledi ve sözlerini şöyle tamamladı:

Bu düzenlemeden korkmuyoruz, halkımız cesaretle, kararlılıkla bu düzenlemeye karşı mücadelesini sürdürüyor, sürdürecek. Biz sadece göz göre göre bu ülkeye kaybettirecek adımların atılmasına engel olmaya çalışıyoruz ama elbette biliyoruz ki iktidar can havliyle bu yöntemlerini, bu uygulamalarını sürdürecek. Bu konuda kararlılığımız tamdır, halkımıza olan inancımız sonsuzdur. Meslek kuruluşlarına, basın kuruluşlarına buradan seslenmek istiyorum: Bu yasa teklifinin Türkiye toplumuna getireceği tek şey karanlıktır, daha fazla zulümdür. Gelin, hep beraber demokrasiyi, aydınlığı, ifade özgürlüğünü savunalım. Yaşasın özgür basın. 

CHP’li Tuncay Özkan: Gazeteciyi dinlemediğiniz
için Maraş katliamı oldu, şimdi onu susturmak istiyorsunuz

Cumhuriyet Halk Partisi adına teklifin bütünü üzerine konuşan Tuncay Özkan eleştirllerini 29. Madde üzerine yoğunlaştırdı. Maraş Katliamı örneğini verdi ve Cüneyt Arcayürek’in katliamın geleceğini çok önce haber verdiğini ama uyarısının dikkate alınmadığını, bu yasayla bundan böyle öngörüleri ortaya koymanın da suç haline getirileceğini açıkladı: 

“29’uncu madde burada çok tartışılan bir konu, dezenformasyon… Maraş olayları, 1979… Hürriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Cüneyt Arcayürek Maraş’a gidiyor -arşivlerden bakabilirsiniz- “Maraş kaynıyor, düdüklü tencere gibi patlayacak.” diyor. İktidarda Cumhuriyet Halk Partisi var, rahmetli Başkanımız Bülent Ecevit. Bülent Ecevit Bey bu yazıyı okuyunca Cüneyt Arcayürek’i arıyor, durumu öğreniyor. Sayın Cumhurbaşkanı Korutürk gazeteciyi Köşke çağırıyor, Çankaya Köşkü’ne çıkıyor gazeteci, bilgi veriyor. Bülent Bey’i Cumhurbaşkanı çağırıyor, “Ya, nedir bu gazetecinin yazdığı?” diyor. “Efendim, sıkıyönetim var, sıkıyönetim komutanımızla görüştüm, Maraş’ta bir şey yok.” diyor, “Maraş’ta hiçbir şey olmayacak.” diyor. 1979 yılında Cüneyt Arcayürek oradan geldikten sonra, Maraş’ta bizim utancımızın en büyüklerinden biri oldu, bir gazeteciyi dinlemediğiniz için oldu. Şimdi, siz o gazeteciyi susturmak istiyorsunuz. Dezenformasyon mu haber? Hayır, değil, tarih o gazeteciyi haklı çıkardı.”

İYİ Partili Dervişoğlu: Asıl amaç
sosyal medyayı kontrol altına almak

İYİ Parti adına konuşan Grup Başkan Vekili Müsavat Dervişoğlu kanun teklifinin “hukuk devleti ilkesiyle  açıkça çeliştiğini, kanunilik ilkesini karşılamadığını aksine, öngörülemez ve belirsiz unsurları esas aldığına dikkat çekti. Dervişoğlu: ” Bu noktada, nihai amacın sosyal medyayı kontrol altına alarak muhalif paylaşımların önüne geçmek olduğu, asıl niyetin bu olduğu bir gerçek olarak karşımızda duruyor.” dedi. 

Teklifin asıl hedefi ak-formasyondur

Dervişoğlu eleştirilerini şöyle sürdürdü: “Kanun teklifinin 29’uncu maddesiyle yalan haberin cezalandırılması girişimi hakikati tanımlama yetkisini iktidarın kontrolüne devretmek anlamına geliyor. Hakikatin iktidar tarafından belirlendiği bir siyasal düzende yalan da iktidar tarafından belirlenecek ve şayet cezalandırılacaksa bunun adı demokrasi değil, istibdatdır.

“Bu kanun teklifinin yasalaşması hâlinde gerçeğin iktidarın hoşuna gitmeyen bir boyutunun dile getirilmesi kolaylıkla gerçeğe aykırı bilginin yayılması olarak nitelendirilebilecektir. Dezenformasyona karşı mücadele söylemi üzerinden ilk önce meşrulaştırmaya, şimdi ise kanunlaştırılmaya çalışılan teklifin asıl hedefi -tırnak içinde söylüyorum- ak formasyondur.

“Bu kanun teklifi, atanmış idari kurumları yargıya mahsus yetkilerle donatma, geleneksel medya araçlarındaki sansür ve baskıyı dijital mecralara taşıma, muğlak ve soyut ifadeler üzerinden kanunlara göre suçlu belirlemek için değil, suçluya göre kanun yapma girişimidir.”

Bu fetret dönemi er ya da geç sona erecek

İYİ Partili Dervişoğlu: “Merak ediyoruz, 21’inci yüzyılda Türkiye’yi George Orwell’in ‘1984’ adlı distopyasına sürükleme isteğinizin sebebi ve kaynağı nedir?” diye sordu ve  “Aziz milletimizi baskı ve sansürle sınayan, yoksulluğa ve yoksunluğa sürükleyen saray ve çeperindeki rant odakları şunu iyi bilsinler: Bu fetret dönemi er ya da geç sona erecektir.” dedi. 

“Unutulmamalıdır ki her şey zıddıyla kaimdir. Eğer çevresi rantçı yandaşlarla kuşatılmış bir tek adam rejimi varsa ve tüm karar ve kanunların meşruiyeti bu azınlıksa o hâlde tarihte olduğu gibi bugün de vasatın vesayetine dur diyecek bir millî irade tecelli edecektir. “

Görüşmeler Perşembe günü devam edecek

Teklifin ilk iki maddesinin kabul edilmesinin ardından Genel Kurul çalışmalarını sonlandırdı. Yasa teklifinin görüşmelerine perşembe günü devam edilmesi bekleniyor.

(Bianet – AEK)

Tags: , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑