..." /> Sözkonusu Türk-Kürt kardeşliği değil, halkların eşitliğidir | Erdal Boyoğlu

Makaleler

Published on Mart 17th, 2022

0

Sözkonusu Türk-Kürt kardeşliği değil, halkların eşitliğidir | Erdal Boyoğlu


Kardeşlik lafı feodal toplumların ortak karakteridir.

Toplumsal aidiyetin “yurttaşlık” kavramıyla tanımlanan bu kavram burjuva demokratik devrimlerinde ve Fransız devriminde karşımıza çıkmaktadır. “kardeşlik” sözcüğü bir toplumsal aidiyet kavramı olarak “özgürlük ve eşitlik” ilkelerinin yanında göstermelik  ve sırıtık bir biçimde yer almıştır. Halkların kardeşiliği,  politik ilişkinin tanımları arasına  girmesi ve öne çıkarılması meteryalist bir bakış açısı değildir. Toplumsal ilişkiyi kan bağı esası üzerinden tanımlamak doğru değildir.. Egemen toplumların feodal “kan bağı” vurgusunu görünür olmaktan uzak tutmaya çalışsa da, ayrımız-gayrımız yok gibi feodal ilişkinin tarihsel mirası üzerine oturduğunu görmekteyiz.  

Anadolu coğrafyasında hepimiz kardeşiz diyerek, Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların, Asurilerin, Lazların, vd  kimliklerin  kültürleri ve dilleri tekçi-türkçü zihniyete bağımlı kılınmıştır. Ötekilerin, dilleri ve kültürleri engellenerek toplumsal asimilasyonunun bir tarzı ve aracı olarak kullanılmıştır. Yurttaşlık bilincinde halkların eşitliğini inkar ederek zihniyet kırılmasını yaratmıştır.

“Kürt-Türk kardeştir” sözcüğü, cumhuriyet kültürünün inkarcı yalan siyasetidir. Bu, öncelikle sahteciliktir. Kürt ve Türk kardeş falan değil, iki ayrı ulusa ait aidiyet ya da iki farklı kimliğin mensubunun adıdır. Üstelik Türklerde ve özellikle Türk resmi ideolojisinde “kardeş” sözü kan bağıyla tanımlanır. Cumhuriyet kültürü, toplumsal ilişkilerimizde kan bağı ya da “soydaşlık” gibi kavramlara sığınmıştır. Ama kardeşlerinin kültürel haklarını ve dillerini inkar ederek yasaklamıştır. Dolayısıyla cumhuriyet kültürü türkçülüğün ve sunni islamın dışında tüm dilleri ve dinleri yasaklamıştır.

Yaşamın somut gerçeği kimliktir. Kavramları basitleştirilerek ya da ayrımız gayrımız yok sözcüğünde olduğu gibi kutsallaştırılıp gerçek ‘insan’ anlamından uzaklaştırılarak ama her iki halde de somut gerçekten koparılarak önemsizleştirilmiştir. “Kardeşime Dokunma” kampanyalarında koruma altına aldıklarımız yine de “benzerlerimiz” idi. “Ötekine dokunma” sözcüğüne yine de haylice uzaktık. “Kardeşim Hrant” da içinde yaşadığımız toplumsal geriliğin dayatmasını ciddiye alıp “hesaba katan” bir slogandı. Çoğumuz kendimizle benzerlikler kurarak, kendimize benzeterek daha kolayca sahip çıkabildik Ermeni Hrant’a. Oysa işin doğrusu ötekini benzerliklerimizi vurgulayarak değil, farklılıklarımızın altını çizerek ve koruyarak kabullenmektir. Ama ayrımcılıkla usta zihniyetler için bu elbette zordu. Bu nedenle Hepimiz Hrant’ız sloganı, “hepimiz Ermeni’yiz” sloganından daha geniş bir kullanım alanına sahipti.

“Bin yıllardır birlikteyiz, kardeş kardeş yaşıyoruz, etle tırnak gibiyiz, Kürt ve Türk ayrımı yoktur” sözleri, asimilasyonu ve inkarı öngören ve daha da ötesi, unutturma kültürünü destekleyen böylesi bir ince tuzak değil midir? Kürtler ve Türklerin biraradalığı, halkların özgür iradeleriyle seçilmiş bir “birlikte yaşam” iradesi ve “birlikte yaşam” biçimi değildir. Osmanlı’nın kılıç zoruyla dayattığı bir egemenlik-bağımlılık ilişkisinin adıdır. T. C’de  ise unutturma, inkar, asimilasyon ve  katliam adı olmuştur.

Tersine yorum zorlamaları, sadece tarihe ve gerçeğe değil, mantığa da aykırı bir tuzaktır. Ötekinin özgür ve bağımsız kimliğini inkar edebilmek için zorlanan dil, giderek “hiç etle tırnak birbirinden ayrı olur mu?” ya da “Kürtler ve Türkler etle tırnak gibi birbirinden ayrılmaz” sözcüğüne sığınılan saçmalık düzeyine ulaşır

‘‘(…) Kürt’ü kendimizden birisi saymak başka, Kürt’ün Kürt olmasını bir ayıpmış gibi inkar etmesi duygusunu uyandırmak başka. Hergün siyasi partilerin Güneydoğu bölgesini gezerken , ikide bir bu memlekette ikinci sınıf vatandaş yok diye güvence vermek gerektiğini duyması, İkinci Meşruriyette bundan böyle gavura gavur denmeyecek diye sokaklarda adam bağırtmaya benzer, (…)“ Oysa bir Kürt „ ben Kürt’üm diyorsa illede „sen Türksün „ demenin anlamı yoktur. Bunun temelinde kof ve dayanıksız „ÜSTÜN IRK megolamanisi“ yatıyordu. Bizim kuşak Kürt’ü bu megolamani içine yerleştirdi“ (…) „ İsmet Paşa’nın Lozan’da savunduğu Kürt ve Türk kardeşliği pratikte toplumun altyapısını değiştirmedi, dahası tek yanlı bir milliyetçilik anlayışı Kürt gerçeğini göz ardı etti. diyor. Profesör Cahit Tanyol, Türkler ve Kürtler, ERA yayınları 1993 sayfa 72.“

Halkları, “kardeşleştirme” isteği ya da inadı, sadece asimilasyonun sinsi hilelerinden biridir.

Aslında “Ermeni ile, Rum ile, Asuri ile, Kürt ile Yahudi ile, Alevi ile vd ötekilerle ‘‘insanlaş!” diyemeyen, bir zihniyetin ürünüdür bu kavram kargaşası. Oysa İNSAN diyebilmek için “kardeş” olmaya gerek yoktur. İNSAN sadece kardeş için değil, belki de daha çok “kardeş olmayan öteki” ile insanlaşması ve kaynaşması gerekir. “İNSAN”, eşitlik halindeki insan ilişkişi olmalıdır.


Erdal Boyoğlu – 17.03.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑