Makaleler

Published on Şubat 6th, 2022

0

Sokak sanatçıları ve hastalıklı devlet refleksi | Nihat Veli Yüce


“Şairim zifiri karanlıkta gelse şiirin hası ayak seslerinden tanırım ne zaman bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım…” Bedri Rahmi Eyüboğlu

Sanatın dili doğası gereği, narindir, estetiktir. Sanat kabalığın, düşkünlüğün, zayıflığın, umutsuzluğun, vurdum duymazlığın aykırı sesidir, anti tezidir. Sanat naiflikle, estetiğin halaya durmuş çığlığıdır. Disiplinin estetikle bağlantısını vurgulamak için kullandığımız görsel ve güzel sanatlar ayrımı, her iki dalın öz ile biçim, içerik ile estetiğin ahenkli dansını olmazsa olmaz kabilinde birleştiren öğelerdir. Sanat yaşamın ve doğanın sunduğu bütün renkleri belli bir disiplin içinde yansıtan, insan doğasına yapılan içsel bir yolculuktur. Kabalaşan, nasırlaşan benliğin sanatın inceliğini, bireyin benliğinin derinliklerine yapılan içsel yolculuğu, anlama, benliğine yedirme ve insani davranış refleksi ile birleştirme şansı yoktur. Bu nedenle sanata düşmandır.

Karanlığın sesi olan anlayışlar, tarih boyunca sanatı ve sanatçıyı öcü olarak görmüşlerdir. Sanatın dönüştürücü gücü toplumların değişimi, dönüşümü gelişimi üzerinde derin etkiler yapan çok önemli stratejik bir alandır. Sanat ve edebiyat, felsefeye, felsefe, bilime, bilim, teknolojiye kapıyı aralar. Sanat ve sanatçı özgürlüğün rengini yansıtır. Bağımsız çığlıktır. Kalıplara, yasal sınırlara, resmi ideolojilere hapsedilmiş sanat, toplumun özgürlükçü, aykırı sesi olma niteliğini yitirir. Sanat kapsamlı toplum ve sistem eleştirisinin estetik ve içsel çığlığıdır. Devletin niteliği ne olursa olsun resmi devlet protokolü gibi sunulan, devlet erkanına övgülerle harmanlanan, kral ve soytarıları çağının inceltilmiş hali gibi sunulan resmi devletlü şovlar, sanatın yerine şarlatanlığı koyan anlayışlardır. Sanatın doğası resmi ideolojilere, devlet erkanına övgülere aykırıdır. Sanat erkin değil, halkın hizmetindedir. Sanat erkle cebelleşerek gelişir, toplumu aydınlatır. Erkin koyduğu kural ve kaidelere övgüler, çok yaşa kralım refleksi, sanatçıyı değil, şarlatanı tanımlar. Bu durum kral ve soytarıları tanımında yüzyıllardır ifadesini bulmuştur.

Müzik sanatın  en yaygın ve en geniş kitlelerle buluşan alanıdır. Bireyin duygu dünyasını en etkili ve geniş kitlelerle buluşturan sanat alanlarının başlıcası müziktir. Duygu dünyası ile bire bir etkileşim arenasıdır. Hangi coğrafyada olursa olsun, notaların doğası evrenseldir. Notaların doğasının oluşturduğu evrensel dile, yerel karşıtlık oluşturmak, eşyanın doğasına aykırı yaklaşıma bilimsellik elbisesi giydirmektir. Amerika yerlisi Şamanın Davulları ve Çıngırakları, powwow’ları veya kordofon’ları ile,  Afrika Balafon’u, Kora veya Mbira’sı, Çin Erhu’su, Guzheng veya Bambu Flüt’ü, Türkmen Nağara’sı veya Tütek’i, Kürt Dembilk’i, Santûr’ü veya, Duzare’si, Alman Hurdy-gurdy’si veya Zither’i, İsveç Arpı Kordofon’dan çıkan tınıların insan duygusunda oluşturduğu etkinin dili, dini ve rengini aşan evrensel bir dili vardır. Farklı coğrafyalara mensup bu enstrümanların karmasından oluşan bir müzik dili, yerelle evrenselin muhteşem sentezini ortaya çıkarır. Bu sentez küresel doğa ve insan sevgisinin çığlığı olarak hafızalara kazınır. Aşkın, sevdanın, özlemin kelime kökeni her dilde farklı olsada, içeriği evrenseldir, aynıdır. Seni seviyorum demek her dilde farklı kelimelerle izah edilse de, içerik eş anlamlıdır, evrenseldir. I love you demekle, seni seviyorum demek,  ez tora haskon demekle, ich liebe dich demek farklı dil ve kelimeler ile izah edilse de, kelimelere yüklenen anlam aynıdır,  birine olan derin sevginin dile getirilmesidir. Müzik tamda böyle birşeydir. Bir anlamda müzik evrenin ortak dilidir. Hiç bir dilde nitelikli müziğin iticiliği olamaz. Nitelikli müzik hangi dilde olursa olsun duygu ve düşünce dünyasına sanat yolu ile yapılan içsel yolculuktur. Bangır bangır, İngilizce, İtalyanca, İspanyolca, Fransızca, Arapça, Türkçe müziği büyük bir şevkle dinleyen bir birey, Kürtçe müzik söz konusu olduğunda nevri dönüyorsa, bu birey hastalıklı bir bireydir. Toplum sağlığı için sıkıntılıdır demektir. Sokak ortasında her dilde rengarek bir müzik sofrasında, müzik ziyafetinin tadına varmak yerine, Kürtçe müziğe müdahale ediliyorsa, bu müzisyenler aşağılanıyorsa, burada sağlıklı bir psikolojiden bahsedilemez. Bu tahammülsüzlük psikolojik vaka olma durumudur, kendisi ile barışık olmama durumudur. Ne yazıkki devlet aklı, devlet ahalisi sadece bu yönü ile bakılsa dahi, hastalıklıdır. Psikolojik vakadır. Burada en tehlikeli olan ise, bu hastalıklı devlet histerisinin, topluma da pompalanması, toplumun da zehirlenmesi, toplumun da kirletilmesidir. Devlet bu hastalıklı ruh hali ile toplum sağlığı sorununun başlıcası durumundadır. Baş müsebbibidir. Sokakta kürtçe şarkı söyleyen gençlere, bu hastalıklı devlet aklı ile, eşkiyaca, hoyratça müdahale eden birer psikolojik vaka olan polis memurlarının bu yaklaşımı, hastalıklı devlet refleksinin iz düşümüdür. Mesele üç beş polisin yaklaşımı değil, bu yaklaşımın asıl sahibi olan hastalıklı devlet aklıdır. Bu hastalıklı devlet aklı sorgulanıp, hesaplaşılmadıkça, memurların hastalıklı refleksi tedavi edilemez. Bir toplumun, diline, ezgilerine bu denli tahammülsüzlük sadece siyasi saiklerle izah edilemez, burada hastalıklı hâletiruhiyenin mutlak anlamda sorgulanması zorunlu insani ödevdir. Basma kalıp, retorik, üretme kabızlığı, kin ve nefret dolu, özürlü birey kavramları ile kirlettiğiniz bu ülkede bırakın müziğin dili konuşsun. Bırakın insanlığın dili konuşsun. Sonlarken Mozart’ın sözlerini hatırlamamak olmazdı. “Duygularımı şiirlere anlatamam çünkü şair değilim. Kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem çünkü ressam değilim. Düşüncelerimi hareketlerle de açıklayamam çünkü dansçı değilim. Ama bunların hepsini müzikle yapabilirim. Çünkü ben bir müzisyenim.”


Nihat Veli Söyler – 06.02.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑