Söyleşiler

Published on Eylül 12th, 2021

0

Selma Gürkan: En karanlık anda bile ışık yol buluyor

12 EYLÜL TANIĞI, BUGÜNÜN LİDER KADIN SİYASETÇİSİ: Henüz lisedeyken politik mücadele ve hapishaneye ile tanışan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, 12 Eylül 1980’de yaşadıklarını anlattı: “Her eylemden sonra gözaltı ve tutuklamalar söz konusuydu, hatta asker tıraşıyla gezen genç doluydu Kızılay.”

Söyleşi: Evrim Kepenek

“Biz Mamak’ta 12 Eylül koşullarını yaşarken Diyarbakır’ı Metris’i pek bilmiyorduk. Ancak özellikle Diyarbakır’da yaşanan vahşetleri öğrendiğimde Mamak Askeri Cezaevi’nde yaşananları anlatmak bana hep biraz zul geldi.

Bu vesileyle Gültan Kışanak şahsında kadın tutsaklar başta olmak üzere Diyarbakır’ı yaşayanları saygıyla yad ediyorum…”

12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde yüzlerce kadın, gözaltına alındı, tutuklandı, işkence gördü.

O kadınlardan biri de EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan’dı.

12 Eylül’ü hapishanede liseli bir militan olarak karşılayan Gürkan, “12 Eylül’ü yaşamakla yaşamamak arasındaki fark nasıl olurdu kestiremiyordum. Ama şunu söyleyebilirim, koşulların sertliği kişilere de yansıyor. En zorlu koşullarda örneğin umudum hiç zayıflamaz” diyor.

Öğretmenlerin boykot kararı… 

12 Eylül’de siz aktif siyasette miydiniz? Biraz o günleri anlatır mısınız? Ülkede nasıl bir atmosfer vardı ve sizin özelinizde neler yaşanıyordu?

Evet, liseli hareketin içinde politik faaliyetlere dahil olmuştum. Toplumsal hareketin yüksek olduğu bir süreçti. İşçi direnişlerinin,köylü mücadelesinin, gecekondularda halkın hak taleplerinin, gençlik hareketinin mücadele ivmesinin yüksek olduğu bir dönemdi diyebiliriz. Aynı zamanda mücadelenin siyasallaştığı, halkın politik eğilimlerinin arttığı, liselere, ortaokullara kadar gençliğin politikleştiği bir dönemi konuşuyoruz.

Diğer taraftan yükselen mücadeleyi durdurmak, daha fazla ilerlemesini engellemek için sol sağ ayrımı üzerinden, özellikle gençlik içinde ayrışma ve çatışmanın körüklendiği, 1 Mayıs 77, Maraş, Çorum, Sivas katliamları, aydınlar, gazeteciler, siyasetçiler dahil muhtelif siyasi cinayetlerin işlendiği kontra faaliyetlerin sıradan bir devlet faaliyeti haline geldiği bir dönemdi aynı zamanda.

78 Aralık ayında, Maraş Katliamından sonra Ankara başta olmak üzere bazı illerde sıkıyönetim ilan edilmişti. Öğretmenler Maraş Katliamını ve baskıları ve siyasi cinayetleri protesto ederek boykot kararı almıştı, biz liselilerde öğretmenlerimizin boykot kararını destekledik.

Sıkıyönetim nedeniyle bu boykotlar sonrası ben ilk gözaltı ve askeri cezaevi deneyimini 18 yaşıma birkaç kala yaşadım. Sıkıyönetime rağmen boykotlar yüzde yüze yakın gerçekleşmişti. Kimi liselerde, üniversitelerde okul işgallerine varan protesto eylemleri gerçekleştirilmişti.

“Gözaltılar rutin olmuştu”

Tutuklanma sürecinizi anlatır mısınız?

12 Eylül sürecinde 1,5 yıl cezaevinde kaldım. 80 Ağustos’unun ortasında gözaltına alındım ve 6-7 günlük işkenceli gözaltı sonrası tutuklanmıştım.

Aslında 12 Eylül’ün hazırlıkları 80 yılının ortalarında hissedilmeye başlanmıştı. Tabi biz bu hissiyatı sonuç üzerinden değerlendiriyoruz, o zaman geleni hissetmiştik ama sonuçlarının bu kadar ağır olacağı bir darbenin geleceğine dair bir öngörü değildi. Siyasi atmosferde ve devlet uygulamalarında bir değişiklik izleniyordu ama adı tam olarak konulamamıştı. İlk tutukluğum Maraş Katliamı’nı protesto nedeniyle 79 Ocak ayında gerçekleşmişti.

Askeri cezaevi olması sebebiyle ilk şoku yaşamıştık ve cezaevi yeni açıldığı için neredeyse ilk kullananlar biz olduk. Koca koğuşta 6-7 kadındık ve bu ilk tutukluluk 15 gün sürmüştü.

O dönem için çok örselenmeden çıkmıştık. Sonrası zaten rutin oldu. Her eylemden sonra gözaltı ve tutuklamalar söz konusu olabiliyordu, hatta asker tıraşıyla gezen genç doluydu Kızılay semti. Çünkü gözaltı için askeri cezaevine alınan erkekler girişte asker tıraşı yapılıyordu. Mamak’tan çıkan erkekler zaten hemen belli oluyordu.

Hapishanedeki ilk akşamınızı hatırlıyor musunuz?

Bizden önce Altındağ’dan 4-5 genç kadın getirilmişti ve 79 Ocak başında bizim liseden boykot sonrası gözaltına alınan 3 kadın arkadaşla birlikte 7-8 kişi olmuştuk.

Bizden önce gelenler aslında koğuşu açmıştı ve ilk akşam biraz tanışma ve birkaç günlük deneyimi olan arkadaşlardan deneyim paylaşma olarak geçmişti. Özel olarak ilk gün fotoğrafı yok aklımda, belki de dönemin özelliği olarak her durumu içselleştirmişiz.

“Her gün dayak ve işkence vardı”

Sonraki süreç, yani hapishane günlerinde nelere tanık oldunuz?

Ben tutuklandıktan birkaç gün sonra 12 Eylül provası olarak adlandırdığımız 28 Ağustos operasyonu gerçekleşmişti. Kayseri’den ve sanırım Bolu’dan getirilen özel komando birlikleri A Blokta erkek koğuşlarına saldırarak tüm tutukluları ağır işkenceden geçirmişlerdi ve bu saldırıda Mustafa Yalçın isimli tutuklu yaşamını yitirmişti.

Askeri eğitimlerle sistematik işkence, nazari eğitim dedikleri ideolojik olarak tutukluları teslim alma faaliyetleri, 24 saat süren dayak sesleri, askeri komut sesleri, dayaklı hücre tecritleri günlük Mamak cezaevi uygulamaları haline gelmişti.

Biz kadın tutuklular askeri eğitimlere onların koyduğu nizamla katılmadığımız, reddettiğimiz için, her sayım sonrası “sondur komutanım” demediğimiz, istiklal marşını okumadığımız için her gün dayak faslını yaşıyorduk. Genel arama bahanesiyle dayak ve işkence, kışın Ankara ayazında sabahın 3’ünde, 4’ünde tutukluları dışarı çıkararak arama yapma yine dönemin Mamak rutinlerinden sayılabilir. 

“Kadın arkadaşımızın etrafında kilitlendik”

Mamak Hapishanesi’ndeki kadınlar arasındaki dayanışma ve direniş nasıldı?

12 Eylül’ün 41. yılıKenan Evren’in 12 Eylül 1980’de yaptığı askeri darbenin üzerinden tam 41 yıl geçti.Türkiye güne tank sesleriyle uyandı. Seçimle iktidara gelen hükümet devrilmiş, sokaklarda postal sesleri yankılanıyordu. Türkiye’yi tamamen değiştiren darbe sonrasında 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 50 kişi idam edildi, 171 kişinin ‘işkenceden öldüğü’ belgelendi. 12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askerî dönem başladı.Anayasa hazırlandı, 7 Kasım 1982 günü halkoyuna sunuldu, yüzde 91,37 oy oranı ile 1982 Anayasası ve Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı kabul edildi.

12 Eylül’ün ilk dönemleri aslında olanı anlamaya çalışmakla geçti. Sonrasında uygulamalara karşı nelerin yapılabileceğine, itirazların hangi gerekçelerle ve nasıl yapılacağına dair komünler arası tartışmalar yürütüldü. İlk olarak askeri eğitimlerin asker olmadığımız için reddedebileceğimiz fikriyle itirazlarımızı buradan başlattık. Yeni her uygulamada komünler hem kendi içinde hem de komünler arası tartışmalarla yol haritası belirleniyordu.

7-8 aylık günlük dayak postalarından, gazete, kantin, havalandırma ve görüş yasaklarından sonra ilk açlık grevi 81 Temmuz ayında gerçekleştirildi ve daha köklü direnişlerle birlikte baskı ve şiddetin dozajının da arttığı bir dönem oldu. Yasaklar, dayak, hücre, tabutluk akla gelecek her uygulamayı denedi cezaevi yönetimi.

Kadınlar arasında sağlanan dayanışma da çok önemliydi. Tutuklu kadınların yeni operasyonlarda sorgu için emniyete alma girişimlerine karşı, sonucu ve bedeli ne olursa olsun istenilen kadın arkadaşı vermemek üzere etrafında kenetlenerek korumaya aldığımızı hatırlıyorum. Bu müthiş bir direniş ve dayanışma örneğiydi mesela.

50-60 kadınsınız, bir tabur asker var, fiziki gücünüzün yetmeyeceğini, böyle bir direnişin sonunda başınıza gelecekleri biliyorsunuz ama yine de sorgu için polis merkezine alınma istenen kadın arkadaşın etrafında kenetleniyorsunuz. Bu direniş zinciri umudu diri, onuru dik tutan bir tutumdu aslında

Bir kadın olarak bu direnme gücünü nasıl buluyordunuz?

Elbette korkularımız vardı. Sonuçta her birimiz çok genç ve deneyimsizdik. Ama hangi davadan olursak olalım kadınların kendi arasında sağladığı dayanışma ve birliktelik, politik bilinçle ve kararlılıkla birleşerek cezaevi sürecinde ve sonrasında ayakta kalmamızı sağladı diye düşünüyorum. O dönemdeki pek çok kadın arkadaş bugün ya doğrudan bir örgütlülük içinde mücadele ediyor ya da demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin bir ucundan tutuyor.

O günlerde tanık olduklarınız sizi “bugünkü Selma Gürkan yaptı” diyebilir miyiz?

Elbette, bugün ne kadar gelişkin ve ileri yanımız varsa bu bireysel bir başarı değildir, yaşanmışlıkların biriktirdiği deneyimlerin toplamıdır, örgütlü mücadelenin ve kolektif aklın olanaklarıyla bugünümüzü yaşıyoruz. 

Size o günlerden ne gibi özellikler kaldı? Yani 12 Eylül’ü yaşamayan bir Selma Gürkan ile yaşayan Selma Gürkan arasında ne gibi farklılıklar olurdu?

12 Eylül’ü yaşamakla yaşamamak arasındaki fark nasıl olurdu kestiremiyordum. Ama şunu söyleyebilirim, koşulların sertliği kişilere de yansıyor. En zorlu koşullarda örneğin umudum hiç zayıflamaz.

Çünkü bilirim ki en karanlık ortamda bile ışık yol bulup çıkacaktır. Bu tek başına kişisel dirençle açıklanamaz, toplumsal mücadele, sınıf mücadelesi sabır işidir, bilinç işidir. Tabi bir de o gençlik yıllarında farklı görüşlere karşı keskinken, 12 Eylül koşulları tahammülü de gerekli hatta zorunlu kıldı.

“Kaktüsler Susuz da Yaşar”

Bugünlerden o günlere bakınca kendi iç muhasebenizde neler hissediyorsunuz?

Politik mücadelenin yüksek aynı zamanda ayrışmaların da keskin olduğu, çok genç yaşta mücadelenin ve sorumlulukların üstlenildiği dönemin kadroları ve militanlarıydık. Düzeyi farklı olsa da sol sekterlik hepimizi öyle ya da böyle etkiliyordu.  Bu yanı törpülemek biraz zaman aldı tabi.  

Bugünler yaşanmasın diye aslında siz o günlerde mücadele ettiniz ve bugün gelinen nokta kimi zaman “12 Eylül” gibi yorumlanıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

AKP hükümetinin ekonomi, iç ve dış politikaları 12 Eylül darbesinin hedefleri, felsefesi ve ideolojisi ile gayet uyumlu olarak ve büyük bir ustalıkla uygulanmaktadır.

AKP iktidarı neoliberal politikalarla, özelleştirmelerle, baskı ve şiddet politikalarıyla, toplumsal muhalefeti ezme, işçi sınıfının örgütlü gücünü dağıtma uygulamalarıyla, siyasal gericiliğiyle 12 Eylül’den kalan eksiklikleri tamamlamaya çalışıyor.  12 Eylül’ün 41 yıl sonra güncelliği devam ediyorsa işte ruhunun bugün AKP iktidarının politikalarında vücut bulmasındandır.

O dönemdeki arkadaşlarınızla halen görüşüyor musunuz? Neler hissediyorsunuz?

Evet Mamak askeri cezaevine atıfla Mamak’lı kadınlar olarak dönem dönem bir araya geliyoruz. Bilginiz vardır, kolektif olarak 12 Eylül’ün ekonomi politiğini ortaya koyan ve o süreci bütün yönleriyle anlatan “Kaktüsler Susus da Yaşar” kitabını kolektif bir çalışmayla çıkardık. Bu buluşmaların hepimize her yönüyle iyi geldiğini söyleyebilirim. Buluşmalarımız salt bir geçmişi yad etme üzerine olmuyor, bugünü de paylaşıyoruz elbette.

Son olarak ne eklemek istersiniz?

Biz Mamak’ta 12 Eylül koşullarını yaşarken Diyarbakır’ı Metris’i pek bilmiyorduk. Ancak özellikle Diyarbakır’da yaşanan vahşetleri öğrendiğimde Mamak askeri cezaevinde yaşananları anlatmak bana hep biraz zul geldi.

Bunu yaşadıklarımızı paylaşmayalım diye söylemiyorum, elbette nerede bir hak ihlali yaşandıysa ortaya çıkarılmalı, anlatılmalı, sadece yaşanan vahşetin boyutuyla ilgili kişisel olarak hissettiğimdir. Bu vesileyle Gültan Kışanak şahsında kadın tutsaklar başta olmak üzere Diyarbakır’ı yaşayanları saygıyla yad ediyorum. 

* Selma Gürkan, hapishane görüşünde.

12 Eylül’ün karanlığını dağıtan güç yine işçi sınıfı, gençlik ve kadın hareketi, Kürt halkının eşit haklar talebiyle yükselttiği demokrasi mücadelesi olmuştur, 12 Eylül karanlığının bugünkü koridoru olan AKP iktidarının baskı yönetimini, siyasal gericiliğini, çatışmacı ve ayrıştırıcı politikalarını geriletecek olan güç de bu güçtür işte. Mücadelenin gücüyle yine kazanacağımızı düşünüyorum.

TIKLAYIN – Mamak’tan bir asker anlatıyor: “Benim Askerlik Arkadaşlarım Sizlerdiniz”

TIKLAYIN – 12 Eylül Askeri Darbesi: Dövüşerek kaybetmenin tarihi

TIKLAYIN – “AKP, 12 Eylül faşizminin revizyondan geçmiş versiyonu”


Sayılarla 12 Eylül Askeri Darbesi

Sivil mahkemelerde açılan davalar (1980-88): 9.508

Yargılanan “örgüt üyesi” : 98.404

Hüküm giyen “örgüt üyesi”: 21.764

“Yurda dön” çağrısı yapılanlar: 29.000

Vatandaşlıktan çıkarılanlar: 14.000

Pasaport verilmeyenler: 388.000

Faaliyetten men edilen dernek: 23.700

Hakkında soruşturma açılan dernek :

Toplam 644 cezaevindeki hükümlü-tutuklu : 52.000 (1990’da kalanlar)

Toplam ölü (eceliyle): 229

Kuşkulu ölüm: 144

Açlık grevinde ölenler: 14

Kaçarken vurulanlar: 16

“Çatışma”da öldürülenler: 74

Doğal ölüm raporu verilenler: 73

“İntihar” ettiği bildirilenler: 43

“Nedeni belirsiz” ölenler: 2

İşkence sonucu öldürülenler: 171

Açılan işkence soruşturma veya davası: 9.962 (1982-1988 arası)

İşkence yaptıkları suçlamasıyla yargılanan güvenlik görevlisi : 544

1981 yılı Nisan-Mayıs aylarında ödüllendirilen güvenlik görevlisi: 1.002

1402 Sıkıyönetim yasasına göre yapılan işlem : 18.525

Hakkında işlem yapılan memur: 7.245

Hakkında işlem yapılan öğretmen: 3.854

Hakkında işlem yapılan güvenlik görevlisi: 988

Hakkında işlem yapılan din görevlisi: 266

Hakkında işlem yapılan öğretim görevlisi: 120

Hakkında işlem yapılan mülki amir: 35

Hakkında işlem yapılan hakim-savcı: 47

Bölge dışına sürülenler: 7.233

Görevlerine son verilenler: 4.891

Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3.315 yıl 3 ay

İstanbul gazetelerinin yayın yapamadığı gün sayısı: 300 gün

Gazetecilere istenilen hapis cezası: 4.000 yıl

Cezaevlerindeki gazeteciler: 31

Polisçe aranan gıyabi tutuklu gazeteciler: 13

Silahlı saldırıda öldürülen gazeteciler: 3

Yalnızca 1989’da 16 günlük gazeteye açılan dava: 394

Tazminat davalarının sayısı:211

İstenilen tazminat miktarı: 12 milyar 848 milyon

Yakılarak yok edilen gazete, dergi, kitap: 39 ton

Yok edilmek üzere depolarda bekleyen yayın: 40 ton

Basın özgürlüğünü kısıtlayan yasa sayısı: 151

Yasaklanan yayın sayısı: 927

Yasaklanan film sayısı: 927

Kağıt oranlarının artış oranı: 13

Haklarında idam cezası istenenler: 7.000

Ölüm cezası verilenler: 517

Askeri Yargıtay’ın onayladığı idam cezası: 124

Dosyası Meclis’te bulunan idam hükümlüsü: 259

İnfaz edilen idam cezası: 50

İnfaz edilen sol görüşlü idam mahkumu: 18

İnfaz edilen sağ görüşlü idam mahkumu: 8

İnfaz edilen yabancı ( Ermeni ): 1

İnfaz edilen adli suçlu: 23

1980 – 1985 yılları arasında…

22.912 kişiye 0-1 yıl ceza verildi

10.784 kişiye 1-5 yıl ceza verildi

6.186 kişiye 5-10 yıl ceza verildi

2.396 kişiye 10-20 yıl ceza verildi

939 kişiye 20 yılın üzerinde ceza verildi

630 kişiye müebbet hapis cezası verildi

420 kişiye ölüm cezası verildi

  • Bu rakamlar Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığından temin edildi. Ayrıca bu rakamlar 1990 TBMM açılışında Adalet Bakanlığı’nın raporunda sunuldu.

Gerçek durumun rakamsal ifadesi çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Çünkü, darbe ile birlikte kapatılan partiler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve yine tüm bu kuruluşların gözetime alınan, sorgulanan siyaset yasakları getirilen başkanları, yönetim kurulu üyeleri ile ilgili rakamlar eklenmedi.

NOT: YAPTIĞIMIZ TÜM ARAŞTIRMA ve WEB SAYFASI TARAMASINA RAĞMEN KADINLARA İLİŞKİN NET BİR VERİYE ULAŞAMADIK…

 (Bianet – EMK)

Tags: , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑