Makaleler

Published on Ağustos 16th, 2020

0

Mihri Belli: O her daim genç bir komünist militandı – Doğan Özgüden

Türkiye komünist hareketinin seçkin simalarından Mihri Belli’yi bundan dokuz yıl önce 16 Ağustos 2011’de sonsuzluğa uğurlamıştık.

Aralık 1915’te Silivri’de doğmuş, 40’lı yıllardan itibaren Türkiye komünist hareketinin hep ileri saflarında bulunmuş olan Mihri Belli’yi ve eşi Sevim Belli’yi daha 50’li yıllardan, ünlü Türkiye Komünist Partisi davasının önde gelen sanık ve mahkumları arasında ismen tanıyarak saygı duymuştum.

60’lı yıllarda ortaya attığı Milli Demokratik Devrim stratejisini ve Kürt sorunundaki mesafeli yaklaşımlarını Ant Dergisi’nde sürekli eleştirmemize, aramızda sert polemikler olmasına rağmen, İnci de, ben de, gerek kendisinin, gerekse değerli eşi Sevim Belli’nin mücadeleciliğine ve kişiliğine hep saygılı olduk.

Kendileriyle dostluk ilişkilerimiz kişisel planda 12 Mart darbesini izleyen sürgün günlerinde gelişti.

Yurt dışında ilk dolaylı temasımız 1973 yılındaydı… 12 Mart cuntasına karşı Demokratik Direniş mücadelesini yürütürken o dönemin Albaylar cuntasına muhalif Yunanlı dostlarımız Mihri Belli ile de ilişkideydiler. Seyahat zorluğuyla karşı karşıya kalmış olan Mihri Belli’ye, zordaki birçok yoldaşımıza yaptığımız gibi, bir sahte pasaport sağlayarak onlar aracılığıyla iletmiştik.

Aynı yıl, 12 Mart cuntası tüm muhaliflerini karalamak için yayınladığı Beyaz Kitap’ta İnci’yle beni teröristlikle suçluyor ve hedef gösteriyordu.

Demokratik direniş mücadelesini hâlâ Mehmet Tuğsan takma adıyla yürüttüğüm günlerdi. Bu saldırılar üzerine Mihri Belli 18 Haziran 1973’te bana şu dayanışma mektubunu göndermişti:

“Kardeşim Mehmet,

“Haberini doktordan aldığım için sana ayrıca yazmanın gereğini duymadım şimdiye kadar. Çalışmalarını izliyorum. Bunlar çok yararlı çalışmalar. Faşist terörü bütün ayrıntılarıyla açığa vurmak ve kamuoyunu bu önemli konuda aydınlatmak bu şartlarda devrimciliğin ve yurtse­verliğin emrettiği bir görevdir. Bu böyle olduğu içindir ki karı koca size diş biliyorlar Türkiye faşistleri. Son olarak eli­mi­ze geçen Beyaz Kitap’da tahrifler yaparak sana sövüp saymaları doğru yolda olduğunuzun bir yeni kanıtıdır.”

O sıralarda Türkiye’de Mihri Belli aleyhine de bir iftira kampanyası açılmıştı. Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanan bazı sanıklar Belli’yi CIA ile ilişkide olmakla suçlamışlardı. CHP’nin yeni lideri Bülent Ecevit de çirkin bir şekilde bu kampanyaya katılmıştı. 1 Temmuz 1973 tarihli Milliyet’te yayınlanan bir habere göre, kendi “orta sol” anlayışını gençlere benimsetmek için, Mihri Belli’nin 1969’dan önce CIA ajanı olduğu iddialarını tekrarlayarak “Mihri Belli kuş uçmayan sıkıyönetim bölgelerine gidip geliyor. Bunu bize resmi makamlar itiraf ediyorlar. Bu nasıl şey?” diyordu.

O günlerde, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Cunta’ya karşı mücadele yürüten sürgünler olarak yeni dönemde neler yapılabileceğini görüşmek üzere Cenevre’de Dr. Bülent Tanör’ün evinde bir araya gelmiştik. Toplantıya ben ve İnci’nin dışında Dr. Gençay Gürsoy, Dr. Yücel Sayman, Dr. Öget Öktem ve Nurkalp Devrim katılmıştı.

Toplantıda Gençay Gürsoy Ecevit’in tavrını gündeme getirerek savunmasız bir sosyalist lidere karşı arkadan vururcasına böylesine adice suçlamada bulunan bir kişiye asla güvenilemeyeceğini söylemiş, hepimiz de Gençay’ın haklı tepkisini paylaştığımızdan Ecevit’in Mihri Belli’ye yönelttiği bu çirkin saldırıya karşı birlikte tavır koymayı kararlaştırmıştık.

Bu toplantıdan sonra, Bülent Tanör ve Yücel Sayman’ın istemleri üzerine, Filistin’den gelen Cengiz Çandar ve Melek Ulagay’ın da Amsterdam’da iltica almalarına yardımcı olduk. Onlarla ilişkilerimiz sırasında Hollanda’da siyasal mülteci olarak bulunan Mihri Belli çizgisine yakın Ahmet Kardam’la da görüşmüştük.

Ahmet Kardam görüşmemizden Mihri Belli’ye de bahsetmiş, Belli de kendisine bizimle ilgili olarak tavsiyelerde bulunmuştu. 2003 yılında TUSTAV’a “Yörükoğlu Mektupları”yla ilgili olarak gönderdiği bir mesajda Kardam şöyle diyordu:

“Mihri Belli’ye Hollanda’dan yazdığım 24 Ekim 1973 ta­­rih­li mektupta şöyle yazmışım: ‘Lideri durumunda olan kişi [yani Nihat Akseymen] Mihri Belli ile görüşme ar­zu­sunda olduğunu söylemiş [Filiz’e]. … Ben senin bu arka­daş­larla gö­rüşmek arzusunda olduğuna eminim. Tür­kiye’deki durum biraz daha açıklığa kavuştuktan sonra, fazla vakit kaybetmeden böyle bir buluşma ayarlanamaz mı? … Senin İngiltere ile bir görüşme yapmanı arzuluyorum. Hatta Demokratik Direnme Hareketi [Doğan Özgüden] ile de yeniden görüşebilirsin. Teşebbüsün bizden gelmesi olumlu olacaktır. Ne dersin?’”

Mihri Belli, Kardam’ın bu önerisini 16 Kasım 1973 ta­­ri­hinde şöyle yanıtlamış:

“Progresiflerin [İTİB’in] TKP sempatizanı olduğunu söylüyorsun. Bu hayra alamet değil. TİP ile TKP çatışmasında biz kayıtsız şartsız TİP’i tutmalıyız. TİP Türkiye solunun bir parçasıdır. Öteki değildir… Bu arkadaşlarla görüşmek işini ileride tartışırız. Şimdi dursun hele. Bence Direnme Hareketi ile [Doğan Özgüden’le] ilişki çok daha önemlidir. Bu sonuncusunun Türkiye gerçeği ile bir bağlantısı var. “

1974 yılı… Artık legale çıkmış ve Brüksel’de İnfo-Türk’ü kurarak çeşitli dillerde yayına başlamıştık.
Bir gün Almanya’dan bir telefon geldi. Arayan Mihri Belli’nin kendisiydi. Mihri Belli, İsveç’teki ünlü heykeltraş İlhan Koman’ın da yakın dostuydu. Onunla buluştuğumuzda Belli’nin de mutlaka kulağını çınlatırdık.

Hal hatır sormadan sonra Belli arama nedenini açıkladı:

– Duydum ki, Belçika’da sınavsız araba ehliyeti alı­na­bili­yormuş. Benim Türkiye’den ehliyetim var, oraya gelsem Belçika ehliyetine değiştirebilir miyiz?

– Şu ana kadar arabam ve de ehliyet sorunum olma­dığından bu konudaki formaliteler nedir pek bilmiyorum, ama sınavsız ehliyet veril­diğini sanmıyorum. Bir zamanlar öyleymiş, ama kazalar artınca Bel­çika’da da ehliyet almak için teorik ve pratik sınavdan geçmek zorunlu kılınmış.

– Demek bana yanlış bilgi verilmiş. Ehliyet almak müm­kün olmasa da Belçika’ya gelip seninle uzun uzun görüşmek isterim. Türkiye bir değişimden geçiyor. Devrimciler olarak bundan sonra ne yapmamız gerek. Konuşalım.

Kendisini ağırlamaktan memnun olacağımı söyledim. Bir­kaç gün sonra geldi. Türkiye’deki birkaç saatlik gö­rüş­melerimiz dışında şahsen birbirimizi pek tanımıyorduk. Brük­sel’de kaldığı birkaç gün içinde aramızda sıcak bir dostluk oluştu. Geniş bir kültür birikimi ve bizim sol örgüt çevrelerinde nadir rastlanan espri yeteneğiyle Belli gerçekten sohbetine doyum olmaz bir dosttu.

Kendisiyle Brüksel’de epey dolaştık. İkimizi de en çok etkileyen yerlerden biri, oturduğumuz Anderlecht semtindeki ta­ri­hi Erasmus Müzesi’ydi. Deliliğe Övgü‘nün yazarı aydınlanmacı büyük düşünür 1521 yılında bu semtte yaşamıştı. O dönemde elyazmasıyla verdiği eserlerin orijinallerini seyrederken, günü­müzden 450 yıl önce yaşamış olan bu insanın üretme ve yaratma gücü, beyin kapasitesi üçümüzü de büyülemişti. Hele Deliliğe Övgü… Aramızdaki yaş ve kuşak farkına rağmen, Belli’nin de, benim de yaşamlarımızı belirleyen karakte­ristiklerden biri herhalde her ikimizin de zaman zaman delice çıkışlarıydı.

Mihri ve Sevim Belli

Mihri Belli’yle ilgili hiç unutamadığımız bir başka sürgün anısı…

12-13 Mart 1994 tarihlerinde Brüksel’de Kürt sorunu üzerine uluslarası bir konferansa Vedat Türkali gibi aynı kuşaktan Mihri Belli de katılıyordu. Belli Kürt sorunu konusunda 60’lı yıllarda eleştirdiğimiz mesafeli tavrını geride bırakmıştı, ömrünün sonuna kadar da Kürt ulusal mücadelesiyle dayanışma içinde olacaktı.

Türkali’nin Tek Kişilik Ölüm adlı kitabı komünist hareketin geçmişine damga vuran bazı isimlere yönelttiği eleştiriler nedeniyle polemiklere yolaçmıştı.

Sabah bir kahvaltı masasında Türkali’yle başbaşa tam da bu konuda konuşuyorduk ki salona Mihri Belli’nin girdiğini gördüm. Sevinçle Türkali’ye “Kendisini hemen masamıza davet edeyim,” dedim. Tam da konferans öncesi kitabından ötürü tatsız bir tartışma çıkmasını istemediği için olmalı, önerimi önce pek sıcak karşılamadı. Israrım üzerine de, “Mihri’yi severim, oldu, görüşelim,” dedi.

Belli beni görünce çok sevindi, kucaklaştık. “Ama sizi görünce sevinecek başka kişiler de var,” dedim. İlerideki masada oturan İnci’yle Türkali’yi gösterdim.

İnci’yi görünce o tarafa doğru bir hamle yaptı. Ama Türkali’yi farkedince duraklayıp kafasını çevirdi, “O kitabı yazan kişiyle görüşeceğim bir şey olamaz,” dedi.

Israr ettim: “Bakın bugün Kürt halkının haklı mücadelesine destek vermek için buradayız. İki eski kavga arkadaşı, iki yoldaş arasında görüşmezlik olmaz.”

Gülümsedi, “Madem öyle, görüşelim” diyerek tekrar masaya yöneldi…

İki yoldaşın dostluğunun yeniden kurulmasına vesile olmak İnci’yle benim en tatlı sürgün anılarımızdandır.

Mihri Belli dokuz yıl önce Feriköy’de toprağa verilirken mezarı başında en duygulu konuşmayı yapan da ondan beş yıl sonra kaybedeceğimiz ortak dostumuz 92 yaşındaki Vedat Türkali idi…

Kendisini sevgiyle ve saygıyla anıyoruz.


MİHRİ BELLİ’NİN ÖZGEÇMİŞİ: https://tr.wikipedia.org/wiki/Mihri_Belli


Doğan Özgüden – 16.08.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑