Makaleler

Published on Mart 31st, 2022

0

Mart Kapısında Yazılanlar | Hilmi Toy


… yine de biz kazmayı küreği yakmadan çıkmak için Mart kapısından savaşsız bir dünya özlemi ve umuduyla hayat kavgasının orta yerinde durmasını öğretenlerden yaşamı bilinçli kılmayı öğrenmesini bilelim…

Bahar kollarını, ağaçlar dallarını, çiçekler güzelliklerini açıyor bak. Kaldır başını, yüzünü göğe çevir, gündüzünde masmavi bir gökyüzü, ay yüzlü gecesinde yıldızlar.

Biri Mazlumların tüm direncini üç kibrit çöpüyle bedeninde tutuşturdu. Biri kale burçlarında göğün ateşini bedeninde harladı. Biri kaçırıldı gözaltında kaybedildi. O sustu biz duyduk sesini. Biri ölüm uykudayken açlığa yatırdığı bedeninde tutuşturdu geceyi. Biri bir sütsüzün namlusundan çıkan kurşunla üç ay yaşam savaşı verdikten sonra vedasını bıraktı. Birisi ceplerinde şiir elinde gitar, çantasında kitaplarıyla vurulup düştü Newroz yolunda. Nuri Öz, Mazlum’du, Zekiye’ydi, Hasan’dı, Cengiz’di, Tuncay’dı, Kemal’di adları. Mart kızıllığında Süleyman’dı. Her Newroz gününde dirilişin ve direnişin hem ateşi olurlar, hem sesi, sesimiz…

Mart Nisan’a uzanıyor, tutuyor ellerinden sıkıca. Bulutları ardına koşan, üstüne örtmeye çalışan güneşli bir gün dünyanın burasında. Ukrayna’yı kışkırtıp öne sürenlerden sonra da uzaktan el sallayıp alkış tutan lojistik destek sözleri eden bir yer burası. Sayısı 30 olsa da üç başlı devden iki başlı bir deve düşen AB’nin “toprağında ya da sınırlarında savaş istemeyen” bir yeri burası dünyanın. Almanya Alamanya dedikleri bir yer.

Bahara yakın havanın soğukluğu. Kışı ardına bırakma çabasında adeta. Ancak bilinmeli ki, Mart’ın iki kapısı vardır; biri kışa açık biri de bahara açılan. Bizse iki kapının ortasına yürüyüş halindey sayılırız. Savaş dünyanın bir çok yerinde “kendi güvenlikleri” adına işgal, ilhak, “sınır ötesi operasyon” olarak sürse de tüm insanlığı ilgilendiriyor. Canları yakıyor. Dün Afganistan, Irak, Libya, Yemen, Suriye, Kobani, Afrin, Şengal burnumuzun dibinde, bugün Ukrayna. Nedenleri bir, sonuçları da bu savaşın. Halklara zulüm, kan ve gözyaşı, topraklarına işgal. 

Neyse yine de biz kazmayı küreği yakmadan çıkmak için Mart kapısından savaşsız bir dünya özlemi ve umuduyla hayat kavgasının orta yerinde durmasını öğretenlerden yaşamı bilinçli kılmayı öğrenmesini bilelim. 

Sevgili Dursun Çaktı Arkadaşım, bir yıl önce Kanser illetinden bir veda “Çaktı” gitti. Bu kadar hızlı, bu kadar erken gidiş için acelen neydi be kardeşim? Ulm adlı kenti Almanya’nın, doğduğun olmasa da yaşadığın bu kentte Laichingen’den Dursun abi gibi sende “Dursun” diyemedin vedanın acısını paylaşırken zamana.

32 yıllık dostluk biriktirdik birlikte, 32 yıllık hatır ahir ömrümüzde. Şimdi, bir hatır vedası bırakmış oldu geride.

Savaşsız sömürüsüz bir dünya, demokratik hak ve özgürlüklerin olduğu bir yaşam, yerlisi göçmeniyle işçi ve emekçilerin yaşamın her alanında eşit sosyal ve siyasal haklara sahip olduğu bir dünya düşü ve mücadelesinin emekçisiydi Dursun.

Düşleri emanetimiz şimdi. 

“Sabit siyah ayrılıktan

aldığım pay denk seninkine.

Neden ağlıyorsun?

İyisi mi ver elini

ve söz ver bir düşte döneceğine.

Sen ve ben acıdan bir dağız,

sen ve ben

bu dünyada bir daha hiç karşılaşmayacağız.

Hiç olmazsa gece yarıları

bir selâm gönderebilirsen yıldızlardan.” dediği gibi Anna Ahmatova’nın.

Tarihe iz bırakanların anılarına yoldaşlıkla, dostlukların vefasıyla güzelim Anılarıyla yaşayacaklar bizimle…

16 Mart 1968, Vietnam da My Lai Katliamı.

Vietnam Savaşı sırasında tamamen sivillerin yaşadığı My Lai, My Khe ve Son My köylerinde 347 sivil ABD askerleri tarafından katledildi. Katliamın hemen ardından bu saldırıların sivillere yönelik keyfi cinayetler olduğu ortaya çıkmıştır.

10 Mart 1965 Zonguldak Kozluca da Maden işçisi Satılmış Tepe ile Mehmet Çavdar maden katliamını protesto gösterisinde katledildi. İşçi sınıfının sınıfsal çıkarları için verdikleri mücadelede ilk şehitleriydiler.

16 Mart 1978 İstanbul Beyazıt katliamı.

16 Mart 1988 Halepçe katliamı.

16 Mart 2003 Filistin de İsrail Siyonizmi Rachel Corrie’yi katletti. 

11 Mart 2014 de 15 yaşında Berkin Elvan çocuk düşleriyle uyanmadı, katledildi.

“Kiminin çayı kaldı bardakta,

Kiminin sokakta canı.

Beyazıt meydanında yedi ölü, Bizim ölümüz. Turan Emeksiz künyeli. 

Elma kokusunda öldürüldü boğula boğula kimileri. Halepçe yazıldı beş bin ak taşa kara yazıyla.

“Zulüm bizden ise ben bizden değilim” dediğinde Rachel, tanklar ezdi yüreğini Filistin’de. 

Kiminin Bodrum katında parçalandı bedeni,

Kiminin Amara’da, Ankara Gar’ında, 

Kiminin de Güvenparkta.

Kimi Cizreli, Kimi Surlu,

Kimi Antepli, Kimi Ankaralı.

Birilerimiz Doğulu der bu çağda adlarına, 

Birilerimiz Batılı… 

Başka adları yokmuşçasına hem de.

“İşçi memur gençlik, ölümde birleştik!” der gibiler hepsi de. 

Düşleri, gülüşleri ile oysa yaşamdı onları birleştiren.

Kiminin düşleri asılı kaldı parçalanan bedenlerinde,

Kiminin gitarı sırtında, çantasında notaları.

Kimilerinin gülüşleri can pazarında.

Düşleri özgürlük yazgılı bir sevda gibi.”

“Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” derdi büyüklerimiz. Kazma kürek yaktırır olduğu kadar bugün dünyamızın bir çok ülkesinde savaş, işgal, ilhak ve doğanın tahribi sonucu zam, zulüm de mutfaklarda yangını körüklüyor, yoksulluk ve kıyım halkların belini büküyor. Öte yandan devrimci belleği de hatırlatıyor Mart. Mart kapısında tarihe yazılmak var, bir de tarih yazmak. Tarihten öğrenmek düşüyor tarihin izini sürerek bugüne, bugünden yarına yürüyenlere.

Bugün Ali İsmail Korkmaz’ın doğum günü. O hep 19 yaşında. Ondokuz yaşın güzelliğinde hep. 

“Kuşlara avuçlarından su içiren Ali’m…” dediği gibi şairimiz Nevin Koçoğlu’nun… 

İyi ki doğdun Ali İsmail Korkmaz… 

18 Mart Paris Komünü yıldönümü. Dünyada işçi sınıfının 70 günlükte olsa devrimle İlk işçi iktidarı, İlk yönetim deneyimi. Yenilgisi derslerle dolu. Yenilgisinin dersleri ve deneylerinden öğrenen Sovyet işçi sınıfı Bolşevik parti önderliğinde 17 Ekim devrimini zafere taşıdı. 150. Yılında Viva Komün!

18 Mart, 1920 yılından beridir Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Günüdür. 3. Komünist Enternasyonal’in kararıyla “18 Mart Uluslararası Tutsaklarla Dayanışma Günü” ilan edildi. Duvarların ardındaki politik Tutsaklarla dayanışmak, onların dışardaki sesi olmak önemli ve anlamlı bir sorumluluktur. Bunun yeniden yeniden bellekte hatırlandığı, hatırlatıldığı bir gündür 18 Mart.

100 yıllık bir tarih ve dersleriyle öğreticidir gelenekten geleceğe yürek çatanlar için. Bilelim ki, unuttuğumuz kadar suçlu, hatırladığımız kadar güçlüyüz.

Yıllar sonra Ömer’in Ayna’sı, yada Ayna’nın Ömer’i. Aynaya bakınca kim ne görür, nasıl görünür? Maltepe’den Kızıldere’ye uzanan Tünelin öyküsü ile Maltepe’den Kızıldere’ye görünen tünelin ucu. Hayat kavgasının orta yerinde buluşup bir siperden bir sipere koşar adım arşınlanan yol. Zindanda yan yana gelip, bu kez dışarıda bir siperde yazgı birliği yapmak.

Sahi bugün Nerede bulabiliriz Onları? 

Galiba bugün devrim mi, reform mu? Tartışmalarının tam da orta yerinde bulabiliriz kendimizi. Haa ne dersiniz? Benim aklıma başka şey gelmiyor bugün.

Çünkü bugün 30 Mart. 50 yıl geçse de tarihin zaman sarkacından Kızıldere son değil. Siperden sipere siper yoldaşlığı bilincine ışık tutuyorlar.

Biz 40 yıl önce liseliydik, “Onlar Ölmediler ” deyip, “Kızıldere son değil, mücadeleye devam ” diye haykırdığımızda. 50 yıl sonra bugün de aynı coşkuyla haykırıyor, Anılarına saygıyı sunuyoruz. Ozan Sinem Bacı söylüyordu o yıllar, “Oy dere, Kızıldere / Söyle akışın nere / Bizde hal mı bıraktın / Sana can vere vere”… O gün bugündür hep can verdik, Can aldı dereler, köyler kentler… 

Deme ki, “Kızıldere son” olmamış. Siperden sipere selam söylemekte izini süren, mirasını sahiplenenlere…

26 Mart 1978 de Sami Ovalıoğlu anısını bıraktı bu topraklara çiceklenir belki diyerek.

Ozan Emekçi’nin Sami Ovalıoğlu anısına söylediği güzel bir ağıt vardı. Sami’nin babasının yazdığı yada adına yazılan bir ağıt.

Tam sözlerini anımsamadım şimdi. 70’li yılların sonlarında dinler söyledik buluşmalarımızda.

“Sabah erken çıktım okul yoluna, silahımı almamıştım yanıma. Faşist pusu kurmuş yoluma, hastane yoluna bakar giderim.

Sami’m sen ölmedin, sen şehit gittin. İşçiye köylüye çok hizmet ettin.

….

Yaralı gövdeni sarar giderim.

Beni ayırdılar çifte kuzumdan. Akan gözyaşımı siler giderim” gibiydi.

Ve 27 yıl önce bugün Hatay’da gün ayazı, kurşun alazı, vadesiz ölüm ağrısı.

DEP eski ilçe başkanı ve Samandağ Halkevi kurucusu Mehmet Latifeci ve Babası Yahya Latifeci, 30 Mart 1995 tarihinde kontrgerilla tarafından katledildi.

Halkların kardeşliğine köprü kuranların anılarını yadigar bırakmalarına 27 yıl oldu.

Enver Karagöz bir devrimci öğretmendir. Artvin’de Töb-Der başkanıdır. Tanıyanların ve tanık olanların anlattıklarına göre de aynı zamanda güzel şiirler okur gür sesiyle öğrencilerine, etkinliklerde yaşamı güzelleştirmek adına şiirler. 

12 Eylül 1980 darbesi sonrasında gözaltına alınır. Ağır işkenceli sorgudan geçirilir. Sesini ve sesinin gücünü yitirsin diye boğazına kaynar su dökerler. Yanar kaynar suyla güzelim ses telleri, boğazı yanar, yarası kansere dönüşür. Şiirler okuyamaz ama şiirler yazar zindanda.

Çoğumuzun bildiği, yolu Metris’e düşenlerin hücresinden söyleye geldiği “Ben hep 17 yaşındayım

Demir kapının her açılışında

Her ayak sesinde içime sığmaz yüreğim

Her türlüsünü tattım acının ve ızdırabın

Yalnız seni özlerken kendimi yenemedim

Çünkü; senden gayrısı haram

Şu Metris’in önü bir uzun alan

Bir tek seni sevdim gerisi yalan” şiirini de yazan Enver Karagöz, 29 Mart 2007 de vücudu yenik düşer Almanya’da kansere. “Gülün direnci” derler anısına yoldaş olanlar. “

Anılarına saygıyla…


Hilmi Toy – 31.03.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑