Makaleler

Published on Aralık 21st, 2021

0

Maraş’ta siyasal İslam ve ırkçı Türklük görev başındaydı | Erdal Boyoğlu


19 Aralık 1978’de Maraş’ta ülkücü faşistler ve şeriatçılar Allah adına zulüm yaptılar. Kızılbaş/Alevilerin, Kürtlerin Sosyalistlerin- devrimcilerin evlerini işaretleyip yaktılar. Çocukları ağaçlara çivilediler. Yaşlı kadınların gözlerini tornavida ile oydular.  Irkçı Türklük siyasal  İslamcılar  camilerde silahlandılar. Camilerde ölüm  çağrıları yaptılar. Sokakları ve evleri kana buladılar…

Maraş 1978 yılında ırkçı ülkücülerin ve dincilerin mezhep kışkırtmalarına sahne oldu. Devrimcilerin, Kürtlerin ve Kızılbaş/ Alevilerin evleri kırmızı işaretlerle belirlendi. Ankara’dan gelen derin devletin ajanları (MHP’liler) daha önceden belirledikleri yerleri hedef gösterdiler. Maraş, 23 Aralık günü büyük bir vahşet örneğine tanık oldu. tanıklık yaptı.

Milliyetçiler, siyasal İslamcılar  CIA ajanlarıyla ittifak yaparak, emperyalist işgale karşı mücadele veren, savaşan Maraş halkına, devrimcilere, Kürtlere ve Alevilere katliam yaptılar.

Ve Maraş bu vahşet sonucu Kahramanmaraş olarak değil Kanlı Maraş olarak tarihe geçti.

İşin bir başka iğrenç yanı ise bu vahşeti sergileyenlere kahramanlık madalyası takarak ödüllendiren de yine bu ülkenin milliyetçileri  oldu.

Gözünü kırpmadan sırf Kızılbaş/Alevi ve Kürt olduğu için insan öldüren Kanlı Maraş’ın canileri, Meclise ve devletin kurumlarına taşındılar. (Aynı 2 Temmuz 1993 Sivas’ta canavarca insan yakanların meclise taşındığı gibi). Mantık hep aynı mantık, zulmün ve vahşetin yöntemi hep aynı yöntem. Caniler aynı tornadan çıkmış gibi ölüm kusuyorlardı. Kendinden olmayan herkese saldırıyorlardı. Derin devlet ise ırkçı ve dinci katilleri saklamaya devam ettiği gibi ayrıca korumaya da alıyordu.

Irkçıların ve dincilerin vahşet yaptığı en barbar yerlerden biridir Maraş. Katliamların hepsi barbardır ama Maraş; incelenmesi, araştırılması ve sorgulanması gereken bir yerdir. Çünkü dünyada benzeri görülmemiş bir vahşetin yaşandığı  yerdir Maraş. Ölü kadınlara tecavüz edildiği, bebelerin anne karnından çıkartılıp sopa uçlarında sallandırıldığı, çocukların vahşice öldürüldüğü, “beni onların eline bırakma, beni sen öldür “diyen Alevi kadının  öldürüldüğü  yerdir. Fatiha okumasına rağmen 70 yaşındaki ninenin gözlerinin tornavidayla oyulduğu yerin adıdır Maraş.

Maraş katliamı öncesi bir kaç gelişme;

Maraş’ta vahşet sergileyen MHP’liler 15 Nisan 1978’de Ankara’da düzenlenen “Büyük Yürüyüş”te şu mesajı aldı. Irkdaş turancı Türkeş şöyle seslendi. “Artık bu iktidar gitmek zorundadır. Böyle bir iktidar güvensizlik ve savaş unsuru haline gelmiştir. CHP, barış ve huzur değil, savaş istiyor… Hiç şüpheniz olmasın iktidarımız şafağı sökmektedir.”

Çok açıkça katliam çığırtkanlığı yapan Türkeş’in bu açıklamasının başlangıç yeri Maraş oldu. Çünkü Maraş’ta Aleviler ve Kürtler çoğunluktaydı ve iş yeri sahibiydiler. İnsan olmanın bilinciyle hareket ediyorlardı. Gelişen işçi sınıfı mücadelesiyle iç içeydiler. Faşizme karşı omuz omuza dayanışmanın içindeydiler. Onun için ırkdaşlar ve dinciler tarafından bilinçli seçilmişti Maraş.

Maraş katliamı 19.12.1978’de “Çiçek Sineması’na  bomba atıldı” yalanıyla başladı. Oysa bombayı sinemaya yerleştiren MHP’li Ökkeş Kenger ile Salman Ilıksoy Çiçek sinemasına dinamit koymaktan dolayı daha sonra gözaltına alındılar. Ökkeş Kenger, 1991 seçimlerinde Refah Partisi ile seçim ittifakı yapan Milliyetçi Çalışma Partisi’nden Kahramanmaraş milletvekili seçildi. Bu dönemde Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeliği yaptı. Ökkeş Şendiller (Kenger) Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkan yardımcısı oldu. Sinemada oynatılan film “Güneş Ne Zaman Doğacak” adlı anti komünist bir filmdi. Irkçılar tarafından koyulan dinamitin tahrip gücü çok azdı. Amaç panik ve kargaşa yaratmaktı. Dinamitin sesi yeterliydi. Çünkü zaten önceden her şey hazırlanmıştı. (Bombalama sözü ırkdaşların ve dincilerin sözüdür.) Sinemayı solcuların ve Alevilerin bombaladığı görüntüsünü verenler de yörenin ileri gelen ırkçı ve dincileridir. Patlamadan sonra halkı kışkırtanlar, “Komünistler, Allahsız Aleviler şehir suyuna zehir kattılar” yalanlarını yaymışlardı. Ülkücüler ve dinciler “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”, “Müslüman Türkiye” diye sloganlar atıyorlardı.

Ulu Cami ve Belediye hoparlöründen Alevilerin ve solcuların evlerine saldırı çağrıları  yapıldı. Önceden çarpı konulan evler ilk saldırıya uğrayan yerler oldu.

Maraş’a gelen 20-25 kişilik ülkücü bir grup yol yapımcısı olarak sokaklarda dolaşıyorlardı. Maraş’a gelen MHP’li ırkçıların bölgede yaptığı ilk iş Kürt ve Alevi evlerini kırmızı boya ile çarpı koyarak işaretlemek oldu.

Türkçü-islamcı Katliam hazırlığından haberi olmayan kızılbaş/aleviler ve Kürdler, bu işaretleri sorduklarında ise yol yapımı için hazırlık cevabını aldılar.

21 Aralık günü TÖB-DER’li iki öğretmen ırkçı MHP’liler tarafından öldürüldü. İlerici, solcu öğretmenlerden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu’nun cenaze törenine MHP’liler ve dinciler saldırdı. Saldırıya karşı koyan kitle ırkçı ve şeriatçıları püskürttü.

Bu saldırı farklı sol görüşleri ve Alevileri, ırkçılar ve şeriatçılarla karşı karşıya getirdi.

Maraş olayları tam 4 gün sürdü. Bu süre içinde 500’den fazla insan en vahşi ve en barbar yöntemlerle öldürüldü, binlercesi yaralandı, evler yakıldı, gözler oyuldu, kadınlara tecavüz edilip ağaca çivilendi, bebekler doğrandı, çocuklara tecavüz edildi. Kadınlar çırılçıplak soyulup en vahşi yöntemlerle işkence yapıldı. Bu vahşeti anlatmaya kimsenin dili varmaz. Öylesine korkunç, öylesine ağır bir vahşetti ki, bu vahşet Hitler faşizmini aratmıyordu.

Hitler bile böylesi bir vahşeti gerçekleştiremedi.

Bu vahşet zamanında AP Genel Başkanı olan Süleyman Demirel soru soran gazetecilere bakın ne diyor; “Bana sağcılar, milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz.” Demirel bunu derken Tuğgeneral Yusuf Haznedaroğlu da şöyle tamamlıyordu “Göreceksiniz delilleriyle ortaya koyacağım ki Maraş olaylarını sağcılar değil solcular çıkarmıştır.” diyordu. CHP’li İç İşleri Bakanı İrfan Özaydınlı aynen şunu diyordu “Maraş hadisesinin sorumluları solculardır”. Derin Devletin korosu böylelikle tamamlanmıştı. Suçlular solculardı!!!

Bu ifadelerin arkasında yatan bir gerçek daha var ki o da egemenlerin, emek düşmanlarının ittifaklarıyla birbirlerini aklamasıdır. Ama ne hikmetse Demirel’in, Tuğgeneral Yusuf Haznederoğlu’nun, İrfan Özaydınlı’nın bu sözleri yalan çıktı. 500’den fazla insanın katledildiği, 552 ev, 389 işyeri ve 8 arabanın tahrip edildiği, sinema’ya konulan dinamit sonucu gelişen olaylardan dolayı 835 sanıklı MHP davası görüldü. Bu davadan yargılananlardan 22 kişi idam cezası aldı. Ama darbeden sonra Maraş katliamının bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger serbest bırakıldı. Ökkeş, soyadını değiştirerek Meclise girdi. Meclisteki ismi Ökkeş Şendiller oldu. Sinemaya dinamit koymanın, halkı kışkırtmanın, insan öldürmenin, Devrimcilere, Alevilere ve Kürtlere karşı olmanın ödülü verilmişti Ökkeş Kenger’e. Düşünsenize şöyle bir; halklar arasında düşmanlığı yaratan provokatör ve cani birinin İnsan hakları Komisyonu’nda söz sahibi olmasını.

1978’de, Maraş’ta görev yapan Vali, Emniyet Müdürü, Cumhuriyet savcısı ve Jandarma Alay Komutanın ifadeleri çok açık ve net. Derin devletin memurları mahkeme tutanaklarında 144 sayfalık raporlarında vahşetin tarifini gözler önüne serdiler. Planlanan bu raporlar birer ibret belgeleridir.

“Kendilerini zor kullanarak dağıtmaya çalıştık. Ama elimizdeki kuvvet yetmedi. Aralarını açtık, ancak bir anda üzerlerine gittiler…Yani olaylar her tarafta birden başlatıldı… “Tahsin Soylu, Kahramanmaraş Valisi.”

“Bize yaralı getiren araçlar da yaylım ateşine tutulduğundan, yaralılar zamanında bize yetişemiyor. Bu nedenle yollarda ölenler oluyor.” Çetin Diker, Kahramanmaraş Devlet Hastahanesi Başhekimi.

“Ellerinde taş sopa ve şişeler vardı. Babama, anneme ve ağabeyime vurmaya başladılar. Ben yaralı olarak kaçarken annemin bizi öldürmeyin diye yalvarmalarını duyuyordum. Eve geri geldiğimde annemin, babamın ve ağabeyimin cesetleri kapının önünde duruyordu. Saldırganlar babamın parmaklarını keserek, kanını bir kazanın içine akıtmışlardı, annemin kafası biriketle parçalandığından yüzü tanınmaz haldeydi”. Katliamda ailesini kaybeden bir çocuk tanığın ifadesinden.

Gazeteci Ramazan Öztürk, Maraş katliamıyla ilgili şöyle diyor; “Öldürülen insanlar o kadar çoktu ki; Et Balık Kurumları dahi yetmedi, doldurdukları halde sığmıyordu. Dışarıda olay yerini gezerken koşarak yanımıza gelen bir çocuk “amca şu ileride de bir ölü var” dedi. Yanımdaki bir kişi ise savurduğu tekmeyle çocuğu yere düşürürken “onlara ölü demeyeceksin leş diyeceksin leş” diye haykırıyordu”.

Bu anlatımlar sadece Maraş’ta değil, aynı sözleri Dersim katliamında “Şaki, leş, çıban başları gibi sözler o zaman çıkan gazetelerin sür manşet başlıklarıydı. Anadolu coğrafyasını ırkçı-siyasal İslamcı  zihniyetleriyle kana bulayanlar Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da ve Sivas’ta hep aynı zihniyetteydi. Dersim ve Maraş katliamda iktidar olan CHP, 2 Temmuz Sivas katliamında ise SHP iktidar ortağı. Bu ne yaman bir çelişki? Tarihin tekerrürüne bakın ki İçişleri Bakanı olan CHP’li İrfan Özaydınlı, Maraş katliamının suçunu solculara yüklüyordu.

Dersim vahşeti sırasında İçişleri Bakanı CHP’li Faik Öztrak’dı. Dersim raporlarını hazırlayan ve katliamın programlayıcısı İsmet İnönü’nün CHP’li torunu milletvekili Gülsün Bülgehan bakın 2011 yılında ne diyor. “Bence sonuca bakmak lazım… Sonuçta bugün Tunceli en görgülü, en eğitimli, demokrasiye inanan insanlardan oluşuyor. Mesela sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok iyi yetişmiş genç kızlar var. Belki o bölgede, ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kuramayacaklardı.”  

Toplu katliamlar Koçgiri, Ağrı-Zilan, Dersim’le başladı. Maraş, Sivas, Malatya, Erzincan, Elazığ, Çorum gibi bölgelerde  aleviler, yapılan saldırılarla  yaşlı, çoluk çocuk demeden baltalarla silahlarla kıyıma uğratılmışlardır. Asimilasyona uğratılmak istenmiştir.

Hep aynı yöntemlere, hep aynı yalanlara sığınarak Aleviler, Solcular camiye saldırdılar, camiyi bombaladılar diye yaygara kopartıyorlar. Bu yalanlarından bıkmayan ırkçılar ve dinciler tarihin sayfalarına kirli girdiler ve girmeye devam ediyorlar. Bugüne kadar Aleviler tarafından bir caminin bombalandığını gösteren bir belge var mı? Peki bunca yalan kimin işidir dersiniz.?

Bir ülke düşünün ki konsoloslukta görevli bir kişi olacak ve bu ülkenin çok hassas olduğu konuları ivediliye ivediliye , şehir şehir gezecek, araştıracak, bilgi toplayacak, parti il başkanlarına, belediye başkanlarına her türlü soruyu soracak ve sonucunda da bu gezdiği yerlerde olaylar tüm vahşetiyle baş gösterecek. Tüm bu gelişmelerin üstünden yıllar geçtikten sonra bir kısım insanlar tarafından bu görüşmeler kamuoyuna yansıtılacak.

Amerikan konsolosluğunda görev yapan CIA ajanı A. Haig’in Maraş’ta Maraş’a gitmiş bulunması ve partilerin il başkanları ile görüşmüştü. (Bu görüşmenin detaylarını 1986 yılında Yeni Gündem ve Nokta dergileri yazdı. İşte bu görüşmeler sonucu Maraş’a kara bir gün, kara bir leke düşmüştü.)

Maraş olaylarını değerlendiren Radio France International’in haberi çok netti; “Türkiye’de meydana gelen olaylarda yabancı gizli servislerin, özellikle CIA’nın rolü var”…

Yüzlerce kişinin hunharca katledildiği, yüzlerce kişinin de yaralanarak sakat kaldığı bu kan, vahşet ve yangınlar ortasında, Alevilerin, Kürtlerin ve devrimcilerin sloganları dayanışma içindeydi. Derin Devletin temsilcisi Ecevit’in partisi, CHP hükümeti iktidardaydı.

Maraş olaylarıyla başlayan ve sıkıyönetimle birlikte 12 Eylül cuntasına kadar gelişen olaylarda amacın Maraş’taki Kürtleri, devrimcileri, kızılbaş/ Alevileri katletmek ve göçe zorlamaktan ibaret olmadığı gibi, emekçilerin özgürlük ve eşitlik mücadelesine karşı olduğunu da gösterdi.

Dünyanın her yerinde ırkçılar hep aynıdır. Atatürk’ün, Hitler’in, Mussoli’nin, Franko’nun, Salazar’ın izlediği ırkdaşlık soyu gibi.

İnsan insanlaşma ile yakından ilgilidir. Irkdaşlar, siyasal İslamcılar ayrımcı  düşünceleriyle, farklılaşmanın, farklı kültürlerin  düşmanıdır.

 Okuma öğrenme, sorgulama gibi amaçları olmaz, olmuyor.  Provokasyon yaratırlar. Gelişmeler karşısında tahriklerle olayların arkasından sürüklenir, kötü örnekleri çoğaltmaya devam ederler.

Irkçılık, sosyal, siyasal, kültür üretiminde, körleşmiş duygular gelişim ve dönüşümün önüne geçtiğinde halklar arası ilişkilerde duyguları da körleşmiş olur.

Maraş katliamı 21 Aralık 1978

Başlangıç yalanı:” Çiçek sinemasına Sol görüşlülerce Bomba konuldu”

Maraş’ı kana bulayan bu yalan sonucu “500’den fazla Devrimci, Kürt ve Kızılbaş/Alevi canice öldürülür. Yüzlerce yaralı, binlerce ev ve iş yeri yakılıp yıkıldı.

Katliam sonucunda 25 Aralık’ta Başbakan Bülent Ecevit, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’i çağırır. Maraş olayından dolayı, bazı illerde sıkıyönetim ilan edeceğini bildirir. Kenan Evren ise, bu görüşe içten katılarak kabul eder. İstanbul’dan sonra toplam 13 ilde Sıkıyönetim ilan edilir.

5 Temmuz 1980 Çorum

Başlangıç yalanı: “Alaattin camisine aleviler Bomba attı”

20 ölü, yüzlerce yaralı ve yüzlerce iş yeri yakılıp yıkıldı, diye kayıtlara geçti.

Derin devlet, Çorum’da bekledikleri ikinci bir Maraş yaratmayı gerçekleştiremedi. Çünkü Çorum halkı, Devrimcilerin ve Kızılbaş /Alevilerin saflarında yer aldı. Dayanışma içinde birlikte ortak hareket ettiler, ortak kararlar ve ortak savunma tedbirleri aldılar. Eğer bu böyle olmasaydı Maraş katliamından çok daha büyük bir vahşet, çok daha büyük bir katliam gerçekleşirdi.

Maraş katliamı 12 Eylül cuntası  için hazırlanmış bir provokasyondur.. Ve bu provokasyon göstermiştir ki ‘solcular sinemayı bombaladı’ yalanı  ile olmadığı gerçeğidir. Yıllar sonra sinemayı bombalayanın Ökkeş Kenger olduğu ortaya çıktı. Ama bu yalanın ortaya çıkmasına rağmen ırkçı ve dincilerin alevi ve solcu düşmanlığı devam etmektedir. Yalanları ortaya çıkanlar, ırktaş güruhlarını galeyana getirmeye devam ediyorlar.

Emekten yana, eşitlikten yana, özgürlükten yana, bağımsızlıktan yana duyguları olmayan ırkçı ve dinciler, insan aklının önüne geçen kışkırtıcı oyunlarını hayata geçirdiler. Geçirmeye devam ediyorlar.

Paylaşıldıkça azalmayan,çoğalan düşlerin başında eşitlik, bağımsızlık ve özgürlük gelir.

TÜRKIYE’DE IRKÇI VE DİNCİLERİN KARANLIK YÜZÜ ve HEP AYNI OYUN…

Devletin özel harp, kontrgerilla stratejisine uygun olarak yapılandırılarak egemenlerin gücü doğrultusunda hareket eden ırkdaşlar, emekçi halk hareketine karşı kendinden olmayan tüm halk katmanlarına karşı yürütülen iç savaşta başı çekmektedir. Irkçı-Türkçü söylemlerle 1960 yıllarının ortalarında emperyalistlerin denetiminde ortaya çıkan Türkeş, kurdukları derneklerde komünizme karşı örgütlendi.

MHP başta egemen mülk sahiplerinin partisi olarak, orta burjuvazinin, yoksul bilinçsiz kesimleri kırsal alanlarda anti komünizm söylemi altında, din, vatan, millet söylemleriyle toplumsal muhalefete, işçi sınıfı mücadelesine karşı örgütlenen ırkçı şoven bir partidir.

Örgütlenmesini terörist yöntemlere baş vurarak yapan MHP devlet desteğiyle beslenmektedir. Bu bazda şiddeti benimseyen ırkçı ülkücü hareket geliştirilmiştir.

Irkçı parti MHP, kendisine kitle tabanı yaratmak için her türlü şoven yöntemleri uygulamıştır. Özellikle Alevi-Sünni çatışmasını körükleyerek mezhepsel ayrılığı geliştiren en azgın ırkçı parti olma ünvanını alan bir partidir. İlk mezhep çatışmasını  Antakya’nın Kırıkhan ilçesinde körüklemiştir.1970 yılında burada kurulan “Komünizmle Mücadele Derneği” adlı dernek çatısı altında örgütledikleri Sünni kökenli insanları, Aleviler hakkında yaydıkları yalanlarla, Alevilere saldırtmıştır. “Kızılbaş komünistlere ölüm!” diye bağırtarak saldırtanlar ırkçı MHP’nin ta kendisidir.

Aynı oyunlarını sergilemek isteyen ırkçı milliyetçiler 1977 yılında Sivas-Divriği’de, Ulu Cami’ye kendi elleriyle bombayı koyuyorlar. Divriği’de yaşayan Alevi-sünni halk arasında mezhep çatışmasını körüklemek için “Aleviler camiyi bombaladı” diye halkı galeyana getirenler yine ırkçı MHP’nin adamlarıdır. Çünkü bu camiye bomba koyan ırkçı ülkücü faşist  yakalandı ve mahkum oldu. Irkçılar Divriği’de yer yer kışkırtıcılık propagandası yapsa da, bu demogojik laflarla istenen Alevi-Sünni çatışması olmadı. Duyarlı davranan Divriği halkı bu oyuna gelmedi. Irkçıların bu şoven anlayışını Divriği halkı dostluk içinde bir arada yaşayarak tezgahlanmak istenen oyunları boşa çıkardı.

Divriği halkının boşa çıkarttığı bu provokasyon 1 yıl sonra Sivas’ta 3-4 Eylül 1978 yılında Ramazan ayında yaygınlaştırdıkları mezhep ayrılığını camilerde, evlerde ve gazetelerde çok adice kullandıkları yalanlarla körükleyerek “Alevi öldüren cennete gider, camilere saldırılıyor, oruç tutturulmuyor, Aleviler ayaklanacak” vb şeklinde propaganda yapan faşistler duvarlara yazılar yazarak ve bildiriler dağıtarak, etrafa yaydıkları söylentiler ile çevre köylerden ve diğer illerden getirilen ırkçılar Sivas’ta çeşitli dernek vb yerlere yerleştirilerek hazırlıklarını tamamladıktan sonra büyük bir gövde gösterisi yaptılar. Tüm bu hazırlıklar sonucu 3 -Eylül günü önceden hazırladıkları planları uygulamaya giriştiler. Sivas’ı taksilerle gezerek megafonlarla ” Aleviler camiye bomba attılar” diye bağırıyorlardı. Divriği halkı gibi duyarlı olmayan Sivas’ın gerici ve şöven kitlesi bu yalanlara kanarak Ali baba mahallesine saldırıya geçiyorlardı. Irkçı faşistler de uzun menzilli silahlarla mahalleyi yaylım ateşine tutuyordu. Bir başka mahalle de, Yüceyurt mahallesinde CHP’liler yoğundu. Bu nedenle faşistler buradaki cami derneğini “komünistlerin cami derneği” diye tahrip etti.

Sivas belediye binasını ve bir çok dükkanı yakıp yıkan faşistler kendinden olmayan tüm esnafın dükkanlarını da ateşe veriyorlar, yağmalıyorlardı. Bu saldırılar sonucu caminin bombalanması olayı yalan çıkınca bunların peşinden gidenlerde kopmalar oldu. Buna tahammül edemeyen azgın kudurmuşlar bir başka yalanı ortaya attılar bu sefer de “İkindi namazından çıkan Müslümanlar kurşunlandı” diye propaganda yapıyorlardı. Sivas vahşetinin olaylarını başlatan “camiler bombalandı, Müslümanlar kurşunlandı” yalanı ırkçı MHP’nin ve yalanlarına ortak ettiği dincilerin işidir.

Bu yalanlar için 8 Eylül günü basına açıklama yapan Sivas Valisi Fikret Koçak şöyle diyordu ” 3-4 Eylül tarihinde ilimizde vukubulan çok üzücü olaylar sonrası bazı meçhul kaynaklarca, ilimizde bazı camilerin bombalandığı veya yakıldığı şeklinde söylentiler çıkarılarak vatandaşlarımız tahrik edilmek istenmektedir. Olay günü ve sonrası ilimizde hiçbir şekilde belirtildiği şekilde tecavüz vaki olmamıştır.”

Irkçılığın kaynağı üstünlüktür. Bu üstünlük yelpazesinde olan tüm siyasi anlayışların kendisi ırkçıdır, dinci siyasetidir.  Siyaset sahnesinde ırkçılığın esaslarını temel alanlar, kara bir tablo olarak birbirlerini tamamlıyorlar. Onun için ırkçılığı-din siyasetini salt AKP/MHP ile sınırlamak çok büyük bir siyasi yanılgı olur. Bugün Türkiye’de siyasi olarak MHP’li olmayıp da ırkçı esaslara dayalı düşüncelere sarılanlar parti ve devlet yönetmektedir.

Anadolu’da yaşayan halkların sosyal varlığına tahammül göstermeyen, bu mozaiği yok sayan ve her şeyi kendi otoritesinde gören bir iktidar gücü, topluma ve halklara gerçekten bir şey verebilir mi?  İnandırıcı bir çaba içinde olabilir mi? Yani Anadolu’da yaşayan halklar arasındaki ilişkileri kardeşçe ve eşitçe  motive edebilir mi?

Çözümsüzlük içinde çırpınanlar toplumun kültürel zenginliğini  kirletiyorlar.

 Devlet yaptığı işi bilir diyorlar. Hatırlatmakta yarar var.

AKP-MHP iktidarı sahte demokratik açılım adıyla her türlü demokratik taleplerin önünü kesti, kesiyor.

Recep Tayyip Erdoğan, Cem evlerini cümbüş evi olarak görmesi sözde Alevi çalıştayına, Alevilerin katili Ökkeş Kenger’i davet etmesi hükümetin Alevi çalıştayında ne kadar samimi olduğunun göstergesidir.

Bugün en demokratik işçi, memur ve öğrenci yürüyüşlerine bile tahammül edemeyen bir sistemin demokrasiden, demokratik haklardan bahsetmesi mümkün mü?

Demokratik istemlere, insan halklarına, Anadolu mozaiğinin diline, kültürüne saygı göstermeyen iktidarlardan, farklılıklara  hoşgörü beklenebilir mi? Irkçı, inkarcı, asimilasyoncu, baskıcı düşünceyle yatıp kalkanlar geleceğe ne bırakır? Ne verebilir?


Erdal Boyoğlu – 21.12.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑