Makaleler

Published on Nisan 28th, 2022

0

Kavala ve yargıç cüppesi giydirilmiş çeteler | Nihat Veli Yüce


Gezi direnişi ve sonrası gelişmeler Kavala ve arkadaşlarının hukuk dışı yöntemlerle mahkum edilmeleri ile sonuçlandı. Elbette hukukun H’sinin esamesinin olmadığı hukuk adına her türlü hukuksuzluğun ve saraydan alınan talimatlarla verilen kararların ne hukuki, ne ahlaki, ne de vicdani bir yanı yoktur. Saray koalisyonunun fahişesi haline getirilen hukuk kurumlarının verdiği kararların meşruluğu düşünülemez. Bu mahkumiyet kararlarının hepsi gayrı meşrudur. Karar verici, salondaki yargıçlar özcesi saray koalisyonunun yargıç cüppesi giydirilmiş çeteleri değil, saray koalisyonudur.

Saray koalisyonunun yargıç kıyafeti giydirilmiş çeteleri sahibinin sesi olmuşlardır. Yargı kurumlarının bütün kilit mevkileri bu çetelerden oluşturulmuştur. Bunlar gece silahlı, gündüz küllahlı misali, gece saray koalisyonunun militanlığını yapan, gündüz yargıç cüppesi giyen çetelerdir. Aralarında azda olsa namuslu yargıçlar kalsa da, bunlar azınlıktadırlar ve kararlar üzerinde etki güçleri yoktur. Meselenin bu yanı toplumun önemli bir kesimi tarafından bilinmektedir. Hukuk normları ve toplum vicdanında meşru olmayan bu kararları tanımamak ve susmanın onaylamak olduğu gerçeğinden hareketle, toplumsal tepkiyi büyütmek gibi bir yükümlülüğümüz olduğu açıktır.

Hukuk uzmanları şüphesiz ki meselenin hukuki boyutu üzerinde duracaklardır. Burada görülmesi gereken gezi davasının hukuki bir dava değil, siyasi bir dava olduğu, karaların saray koalisyonunun yargıç elbisesi giydirilmiş çetelerine talimatla verilmiş kararlarının uygulamaya sokulması gerçeğidir. Meseleyi hukuki boyutları ile tartışmanın bir anlamının olmadığı, siyasi boyutları ile ele alınması gerektiğidir. Hukukun olmadığı yerde hukuk normları değil, adaletsizliğin sahibi siyasi erk tartışılır. Dava kesinlikle hukuki değildir ki, hukuk normları tartışılsın. Dava tamamen siyasi ve siyasi erkin kararıdır. Siyasi erk hedef alınmaz ve tarihin çöplüğüne süpürülmesinin yolları aranmaz, toplumsal direniş örgütlenmez ise, hukuki normları tartışarak sadece geviş getirilmiş olunur.

AB Hukukuna Sığınan Dangalaklar

Türkiye solunun uzun yıllardır ortaya çıkan bir hastalığı, liberallere ve muhalefetin hemen her kesimine sirayet etmiş durumdadır. Bu hastalık AB hukukuna sığınma hastalığıdır. AİHM’e binlerce baş vuru yapılıyor, iç hukuk yollarında adaleti bulamayan hukuku AİHM’de arıyor. Herşeyden önce AİHM, AB devletlerinin stratejik çıkarlarının aksine bir karar vermez. Stratejik olmayan tali meselelere dair doğru hukuki kararlar verir. Stratejik meselelere ilişkin ise ekonomik ve siyasi erkin çıkarlarına aykırı kararlara imza atmaz. Buna aykırı kararlara imza atsa bile, AB siyasi erki bu kararlara uyarak, ekonomik ve siyasi çıkarlarına aykırı ekonomik ve siyasi yaptırımlara gitmez. Göstermelik bir kaç tepki, göstermelik bir kaç yaptırım adımı ile işi geçiştirir. Şurası bilinmelidir ki AB’yi oluşturan devletlerden en başat olanları Almanya ve Fransa’dır. AİHM’in verdiği hukuki mahkumiyetler önemli meselelere dair ise, AB devletleri bu kararları dava konusu devletten ekonomik ve siyasi tavizler koparmanın kaldıracı olarak kullanırlar. Gerekli tavizler kotarıldığında, dava soğumaya bırakılır, zamanla unutulur. Postdam’lı değirmencinin Alman Kralı II. Frederick’in değirmenini alma girişimine karşı koyup, kralda olsan, “Alamazsınız. Berlin’de hâkimler var!” dediği dönemler mazide kaldı. Nietzsche’nin dediği gibi Adaletin iktidarın fahişesi olduğu çağdayız. AİHM’in Kavala, Demirtaş vb. konusunda verdiği kararların iç hukuk açısından da bağlayıcı olduğu gerçekliği karşısında, bu kararlara uymayan, bu kararları tanımıyoruz diyen saray koalisyonunun başındaki diktatör bozuntusu zatın hukuk tanımayan tutumlarına karşı ölü taklidi yapan AB liderlerinin hukuka saygılı davranacağını düşünen dangalaklar oldukça fazla. AB’nin ekonomik ve siyasi çıkarlarına hizmet ettiği sürece diktatör bozuntusu sevicisi olduğu gerçeğini görmeyen bu dangalaklar, AB devletlerinden insan hakları konudunda duyarlılık bekledikçe, hüsranları büyüdü. Bu hüsranlarını büyüten, büyük hayal kırıklığına, arabeski serzenişe dönüştüren, ne seninle, ne de sensiz olmuyor dedirten son darbe Alman şansölyesi Olaf Scholz’dan geldi. Scholz Almanya sermayesinin ekonomik ve siyasi çıkarlarının gereği olarak, koşar adım, hukukun H’sine dahi tahammülü olmayan saraydaki diktatör bozuntusunun taşaklarını ovmaya koştuğunda, bu AB demokrasisi sevicilerinin bütün umutları yerle yeksan oldu. Başladılar arabeski sitemlere. Karen Fogg seviciliğinden, Scholz seviciliğine evrilen bu koronun hayal kırıklıkları devam ediyor. Entel meyhanelerinden sendemi Scholz söylemleri yükseliyor.

Kendi siyasi ve ideolojik doğrultusuna, kitlelere, kitlelerin kahredici gücüne, özcesi kendi gücüne güveni esas almaya, kendi gücüne güvenmeye uygun olmayan zihinlerin bu tarz arabeski yakarışlarına, dış güçlere güvenmeyi esas almaları sonucu yaşadıkları trajedilerine tarih defalarca tanıklık etmiştir.

Gezi ve Kavala davasını AİHM’e götürme üzerine geviş getirmelere çokça tanık olacağız. AİHM mahkumiyet kararına aykırı karar aldığında, bu kararı saray koalisyonu ve başındaki diktatör bozuntusu uygulamıyorum, bu kararı tanımıyorum dediğinde AB ne yapacak. Bir kaç göstermelik tepki, bir kaç göstermelik kurumsal yaptırım kararı alıp, Sarayın taşaklarını ovmaya devam edecekler. AB’nin AİHM’sinin kararlarına uygun düşecek siyasi ve ekonomik kararlar alabileceğini, AB sermayesinin çıkarlarına aykırı hukuka saygılı kararların takipçisi olacağını düşünen dangalaklara şimdiden söyleyelim, daha çok beklersiniz. Hüsranınızın öne iteceği arabeski sitemlerinizi şimdiden hazırlayın. Emperyal güçlerin hukuku, emperyal çıkarları ile örtüşür. Bundan öte çıkarım yapmayın. Yüzünüzü insanınıza dönün, halkınızla bütünleşin, halkın yekinip ayağa kalktığında kahredici gücünü, dönüştürücü gücünü görün.


Nihat Veli Yüce – 28.04.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑