Sinema

Published on Ekim 5th, 2020

0

Kadınlar filmlerle sesini yükseltip birbirine omuz veriyor

10. Berlin Kürt Film Festivali’nin afişinde Kürtlerin yüzlerce yıldır çaldığı “erbane” var. Program küratörü Leyla Toprak, “Özellikle kadınların hep beraber çaldığı bir enstrüman olarak, haber verme, sesini yükseltme, birbirine omuz verme gibi güçlü paylaşım anlarına dair bir çağrı işlevi görüyor” diyor.

Bu yıl 8 – 14 Ekim tarihlerinde 10. yılını kutlamaya hazırlanan Berlin Kürt Film Festivali‘nde yetmişe yakın film izleyiciyle buluşacak. Pandemi koşulları nedeniyle fiziki gösterimlerin kısıtlı olacağı festival, online ortamda ekim sonuna kadar takip edilebilecek.

Bu yılın festival teması, dünyanın her yerinde Kürtlerin yüzlerce yıldır ellerinden düşürmedikleri bir müzik aleti olan “erbane” oldu.

Festival Program Küratörü Leyla Toprak 10 yılı geride bırakan Berlin Kürt Film Festivali’nin programını anlattı.

Berlin Kürt Film Festivali bu sene 10 yaşında. 10 yıl öncesiyle bugünü karşılaştırınca neler değişti, 10 yılda festival ve Kürt sineması adına nasıl bir yol kat edildi?

2002 yılından bu yana yapılan Berlin Kürt Film Festivali diaspora Kürtlerinin en düzenli sinema etkinliği olması açısından özel bir önem taşıyor. Kurulduğundan bu yana sürekli büyüyerek sınırlarını genişletiyor. Kürtlerin yaşadığı tüm bölgelerden ve diasporadan gelen filmleri görünür kılarak, bunların yapımcı, yönetmen ve oyuncularına bir araya gelme, tecrübelerini paylaşma ve yeni ilişkiler kurma imkanı sağlıyor. Diğer yandan festival ilk yapıldığından bu yana, Kürt sinemacıları ile Berlin seyircisi arasında her yönüyle güçlü bir sanatsal paylaşım zemini yaratmaya devam ediyor.

Bu yıl festival afişinde erbanenin yer almasının özel bir nedeni var mı?

Dünyanın neresinde olursa olsun Kürtlerin yüzlerce yıldır ellerinden düşürmedikleri Erbane, özellikle kadınların hep beraber çaldığı bir enstrüman olarak, haber verme, sesini yükseltme, birbirine omuz verme gibi güçlü paylaşım anlarına dair bir çağrı işlevi görüyor. Berlin Kürt Film Festivali’nin 10. yıldönümünün temsili olarak, afişinde yer alıyor olması ise dünyanın neresinde olursa olsun, sinemanın elçiliğinde birbirine ses vermesine, birbirlerinin hikayesine tanıklık edip, hep beraber ve birlikte üretmesine dikkat çekmeyi amaçlıyor.

Doğa ve insan hakları ihlalleri beyazperdede

Festivalin bu yıl “odak noktası” Türkiye’deki Kürt Sineması olarak belirlendi. Üç kuşak yönetmenin filmleri yer alıyor programda. Filmleri neye göre belirlediniz, hangi temalar ön plana çıkıyor?

Uzun yıllardır içinde yaşadığımız küresel ve ekonomik sistem sürekli ve hızlı bir tüketim yaklaşımıyla insanı ve doğayı araçsallaştırıyor. Bunun yarattığı tahribat ekolojik sistem içinde yer alan tüm öznelerin yaşamını riske attığını çok daha derin hissettiğimiz son aylarda, bu yılki festivali, özellikle doğa ve insan hakları ihlallerinin sinema aracılığıyla görünür kılmasına adadık. Türkiye’de Kürt sinemasının bir panoraması ile üç ayrı kuşaktan filmler görebileceğiniz bu programda “Çevre ve Politika”, “Doğa ve Tarih”, “Göç”, “Savaş”, “Feminizm”, “Eğitim” gibi başlıklarla kurmaca, belgesel, deneysel ve çocuk filmleri hem sinema salonlarında hem de online platformda seyircisiyle buluşacak.

Söz konusu panoroma içinde, Kürt Sineması tarihinin öncü ismi Yılmaz Güney’in, 1982’de Cannes’da Palme d’Or ödülünü kazanan ve İmralı Açık Cezaevi’nden bayram iznine çıkan beş mahkûmun öyküsünü anlatan fimi “Yol” yeniden düzenlenmiş haliyle yer alıyor. Ahu Öztürk’ün yönetmeliğini yaptığı “Dust Cloth” (“Toz Bezi”, 2015) İstanbul’un farklı kutupları arasında hayatı anlamaya çalışıp kendilerine yeni yollar çizmeye çalışan temizlikçi iki kadının hikayesine odaklanıyor. Erol Mintaş’ın yönetmeliğinin yaptığı “Song Of My Mother” (“Annemin Şarkısı”, 2014) zorunlu göçe tabi tutulan bir ailenin içinde yaşadığı koşulları anlatıyor. Belgesel filmler kısmında yer alan Kazım Öz’ün “Distant” (“Dûr”, 2005) filmi köyünü terk etmeyen yaşlıların hikayesini odaklanıyor ve Ruken Tekes’in “Aether” (2019) filminde ise doğadaki doğum, ölüm ve yeniden doğuş döngünse bir bakış ile Hasankeyf’in tarihine etkileyici bir yolculuk yapılıyor. Bunların yanı sıra Rodi Güven Yalçınkaya yönetmenliğinde “Momê” (2019), Soner Caner ve Barış Kaya yönetmenliğinde “Rauf” (2016), Dirk Schafer yönetmenliğinde “Bekar Evi”(2019) de seçki arasında yer alan filmlerden bazıları.

Açılış filmi: Sisters Apart

Festival programından kısaca söz eder misiniz?

Festival programı; Fokus (Focus), Fokus Dışı Program (Out Of Focus), Kısa Film Yarışma bölümü (Short Film Competition) ile Deneysel Sinema (Experimental Cinema) ve Çocuk Programından (Kids Program) oluşuyor. Ayrıca konser, sergi ve paneller de yer alıyor.

Bu başlıklar altında Kürtlerin yaşadığı topraklardan ve diasporadan gelen filmler ile 70’e yakın filmin gösterimi yapılması planlanırken, Festival Babylon Mitte’deki sinema salonunda Daphne Charizani imzalı uzun metrajlı “Sisters Apart” (2020) filmiyle açılacak. Festival haftası boyunca yerel sinemalarda yaklaşık 20’ye yakın uzun metraj kurmaca filmlerin yanı sıra, deneysel sinema örneklerinden oluşan bir seçki de seyirciyle buluşacak.

Daha önce de değindiğim gibi bu yıl ilk defa festival kapsamında özellikle genç sinemacıları desteklemek, teşvik etmek, imkan sunmak ve görünür kılmak amacıyla film yarışması bölümü açıldı. Gururla bildiririz ki yarışmamız dünyanın her yerinden gelen yüzlerce kısa film ile zenginleşti ve bu filmler arasından seçilen 12 kısa film yarışma kısmında yer almaya hak kazandı. Bu filmler, başkanlığını Soleen Yusuf’un yaptığı, Nazmi Kirik ve Thomas Kössler’den oluşan jüri tarafından seçilecek ve ilk üç film ödüllendirilecek.

Ciwan Haco ve Rojda konseri

Programın diğer online etkinliklerinde neler olacak?

Her yıl olduğu gibi bu yılki programda da konser, sergi ve paneller yer almaya devam edecek. 4 Ekim saat 19:00’da ücretsiz olarak yapılacak online konser ile Ciwan Haco, Rojda ve Kerem Gerdenzeri (Koma Wetan) gibi güçlü isimler şarkılarıyla evinize konuk olacak.
Diğer yandan online yapılacak etkinliklerden biri de Henirich-Böll Vakfı ile Mehmet Min Kurt’un “Seven Doors” filminde yola çıkarak “Türkiye’de Eğitim ve Politika” konulu panel, bir diğeri ise Jiyan İnsan Hakları Vakfı’nın işbirliği ile “Sanat ve Travma Terapisi” konulu panel. Vakıf, Kürt bölgelerindeki kamplarda gerçekleştirdiği sosyal ve psiko-sosyal çalışmalarını ve ayrıca kamplarda yapılan resimleri, panele katılan konuklara gösterecek. Ve “Corona zamanında film yapımı” konulu panel ile bu bölümü sonlandırmış olacağız.

(Bianet)

Tags: , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑