Makaleler

Published on Ağustos 15th, 2022

0

İnsanlığın Soru(n)ları… | İsmail Göçüm


İnsanlığın Soru(n)ları: -VII- Toplumsal barış menüsü…

Matematik, Felsefe, Bilim; her katmandan bir dilim.
Barış..özgürlük…kardeşlik; biraz da umut dileyelim.

Kendi içine dönük yaşam sürdüren toplumlar, kendi çemberi dışına çıkmış toplumlara karşı neden kapalı kutu gibidir?

Matematik, insanlık aleminin düzenli toplum halinde yaşama geçmesiyle birlikte, aynı döneme denk düşen kurallar ve denklemler üzerinden insanı tarif etmeyi başaran en eski kültürel bir bilim dalıdır.

Sorular ve sorunlar üzerine kurulu gelişen Matematik, insanlık aleminin gelişim ve değişim düzeyine denk düşen, değişken insan ihtiyaçlarına göre genişleyip, derinlemesine ilerleyen; basitten karmaşığa doğru, soruları ve sorunları çözme yönünde felsefi olarak diğer bilim dallarını peşinden sürükleyebilen bir özelliğe sahiptir.

Matematik, sorunlarla ilgisi ölçüsünde, bir toplumun gelişmişlik düzeyi ile ilgili bize istatistik veriler sunar. Bu, insanın kendini, geçmişini ve geleceğini sorgulama yeteneğine götürür; mesela kaç yıl okula gittiği, kaç öğretmenden etkilendiği, kaç kitap okuduğu, okuduğu kitapları kaç kişi ile paylaştığı v.s. Bu sayede insan, kendi gelişmişlik düzeyi ile ilgili eleştiri ve özeleştiri kültürü geliştirir. Bu insan için çok önemli gelişmişlik verisidir.

Bütün bu matematiksel veriler, aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya istatistiki veriler algoritması şeklinde formulerize ederek; ekonomisi ve kurumlarıyla bir devletin, kültür ve gelenekleri ile bir toplumun, ilerleyiş ve gelişmişlik düzeyini ölçmede istatistiki bir veri tabanıdır. Bu anlamda da Matematik, insanlık aleminin bilimsel, teknolojik ve refah olarak ta gelişmesinde çok önemli yer teşkil eder.

Toplumlar, matematik yolu ile, sayı ve çeşitlilik olarak gelişip çoğalırlarken, birbirleriyle de zaman zaman yarış içinde, zaman zaman da savaşlarla coğrafyalar üzerinde rakamlarla tarih yazarlar. Toplumlar, tarih içinde katagorize olurlarken, bir takım farklılıklarla yeni bir yaşam tarzı geliştirip, çeşitli kültürel özelliklere bürünerek tıpkı bir çiçek bahçesi gibi, birbirlerinden farklı renkler oluştururlar.

Toplumları, insanları birarada tutan neden, korkuları ve cesaretleridir. Yine toplum bazında farklılıklarda yine nedenlerden kaynaklanır.

Korkular, insanı içine dönük bir takım kaygılarıyla başbaşa bırakırken, duyu organları aracılığı ile beynimize adrenalin ya da noradrenalin hormonlarıyla sinyaller gönderir. Cesareti kırılan insan, kendisi gibi davranış tarzına giren aynı katagoridekilerle birleşerek dışa dönük bir duvar örer. İnsandaki bu yeni oluşum, ileriye atılım cesareti kırılmış, kendine olan güveni sarsılmış, içgüdüsel, sosyo-psikolojik birtakım paradoksal  davranışlar sergileyen sınırlar çizer.

Zamanla bu paradokslar insandan insana, aileye, aileden topluma ve toplumda şekillenmiş bir organik yapı olan korku devletine doğru ilerler. Bütün yasaklar, böyle bir devlet anlayışının ortaya çıkmasıyla başlar.

Böylece bir toplumum yavaş yavaş en ayırt edici özellikleri ortaya çıkmaya başlar, bu ayırt edici özellik, bir ulus olma bilincine erişmiş halk, ya da millettir.

Milletin tanımını ortaya çıkaran bir takım özellikler vardır’ki; bunlar 4 ana özellik içerir.
1*Aynı tarihsel süreçte aynı kaderi paylaşmak…
2*Aynı sosyal, kültürel özellikleri taşımak….
3*Aynı topraklar üzerinde tarihsel bir kader birliği oluşturmak…
4*Aynı dili konuşmaktır…
Böyle bir tanıma uygun bir toplumun-milletin- kendi kaderini tayin etme hakkı vardır. Bu hak başka bir devletin hegomonyasında olmakla yok sayılamaz.

Yukarıdaki  4 ana özellikten birini kaybeden bir toplum, kendi kaderini tayin etme hakkına sahip değildir. Bu bilgiler bir milletin/ulusun temelini oluşturur.

Diğer yönden, toplumlar, bir merdivenin basamakları gibidir. Her toplum farklı merdiven basamağında kendine yer bulur. Her toplum, bilgi, birikim ve deneyim ile aşama aşama bir üst merdivendeki dinamik yapıya ulaşır.

Dışa dönük bir toplumun en belirgin özelliği, ürettiği dinamik bilgiyi, cesaret ile harmanlayıp, yükseğe doğru savrularak, adranalin tutkusu içinde, hata yapmaktan korkmadan, deneme yanılma dediğimiz pratik eylem içinde gelişir.

Dinamik bilgiyi, pozitif bilimi reddeden toplumlar, dışa dönük sosyal, toplumsal yapılanmayı da reddeder…

Böylesi toplumlar içe dönük, kapalı yaşam sürdüren ve yasaklarla donanımlı; kalıplaşmış, dogmatik inanç ve kültür toplumlarıdır. Bu yapıya sayıca uygun, hiçte az olmayan şekilsel devletler saymak mümkün.

Yasaklar zamanla anti demokratik yasalara dönüşürken, toplumda birilerinin diğerleri üzerinde hegomonya kurma mücadelesinde sarıldığı bir silah haline gelir. Böyle bir süreçte demokratik yapı çöker. Yerini korkulara ve ağır yasalara dayalı otoriter ya da totaliter bir diktatörlük alır.

İşte tam da bu alanda zorlanan yapılanma içerisinde; sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-pisiklojik değişim-gelişim rüzgarları esmeye başlar.

Zamanla bu niceliksel gelişmeler, niteliksel dönüşüm sürecinin başlangıcının habercisi olur. İşte bu niteliksel gelişim patlama noktası olan son nokta atışı olan devrimler sürecidir. Bütün bu süreçlerin matematiksel toplamı; yepyeni bir sosyal toplum yapısı ortaya çıkmasını sağlar.

Benzerlikleri ve farlkılıkları birarada tutan çatışmayı bilgi yarışına dönüştüren, ortak değerleri kendi geleceği için merdiven olarak gören; inançların ve milletlerin bir arada barış içinde yaşadığı; sınırsız bir dünya ve sınıfsız toplum özlemi ile…


İsmail Göçüm – 15.08.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑