..." /> Hiroşima'dan Three Mile Island, Çernobil, Fukuşima’ya | Hülya Onur

Makaleler

Published on Ağustos 6th, 2022

0

Hiroşima’dan Three Mile Island, Çernobil, Fukuşima’ya | Hülya Onur


“İşler atom reaktörleri işler/ Yapma aylar geçer güneş Doğarken/ Ve güneş doğarken ölür bir çocuk/ Bir Japon çocuğu/ Hiroşima’da/ 12 yaşında ve numaralı/ Ve ne boğmacadan, ne menenjitten,/ Ölür bin dokuz yüz elli sekizde/ Ölür bir Japoncuk/ Hiroşima’da/ Dokuz yüz kırk beşte doğduğu için’’ -N.Hikmet-

İlk atom bombasının mucidi ve mimarı, fizikçi J. Robert Oppenheim’dir.

16 Temmuz 1945’ te ilk atom bombası ‘ denendi’. Bu, nükleer çağın da başladığını ifade ediyordu.’Deneme’ nin gerçekleştirildiği New Mexico çölünü korkunç bir ışık huzmesinin aydınlatması, aslında insanlığın geleceğinin karartılmasına yakılan bir ışıktı aynı zaman da. Ve nitekim aradan 3 hafta gibi bir zaman geçmişti ki, 6 Ağustos’ un sabah saatlerinde ve yerden 8 bin km. lik yükseklikten Hiroşima’ nın üzerinde patlayacaktır bomba. 43 saniye içinde hedefine ulaşan bomba 3000 derecelik temel dalgalar yayarak ve de 640- 960 km hızla yayılarak, rüzgârın da aracılığıyla, zihnimizden asla silinmeyecek mantar şeklindeki bulutlar kümesini oluşturur. Yayılan gama ışınları ve nötron taneleri insanların hücrelerine kadar parçalar, ‘kara yağmurlara’ dönüştürerek katleder insanları, hayvanları, bitkileri. İlk elden atılan bombanın sonucunda tam 70 bin insan anında, 70 bini de korkunç acılar çekerek takip eden üç gün içinde ölürler. Daha sonraki günlerde tamamen yok olur, insana ve adeta canlıya rastlamak mümkün olmaz. Hiroşima’ ya atılan bombadan sadece üç gün sonra ise, aynı akıbet Nagazaki’ nin başına gelir. 70 bine yakın insan da tanınmayacak, kavrulmuş, kömürleşmiş kokan et yığınları haline dönüşecek, hayvanlar ve doğa uzun yıllar kendine gelemeyeceği bir katliamla sessizliğe bürünecektir. Başta ABD olmak üzere kapitalizmin çirkin ve vahşi yüzünü gösterdiği, insanlığa kan ağlattığı yıl olarak geçer tarihe 1945.

“Bu gemi bir kara bulut/ Badem gözlüm beni unut/ Üstümüzden geçti kara bulut/ Çürük yumurtadan çürük/ Benden yapacağın çocuk/ Bu gemi kara bir bulut/ Bu deniz ölü bir deniz/ İnsanlar ey insanlar nerdesiniz?/ Nerdesiniz?’’

Daha ilk New Mexico çöllerinde atom bombası denendiğinde Opprnheimer’in, ’’Dünyaları parçalayan, ölüm oldum ben.’’ dediği söylenir. Bu ne derece doğrudur bilinmez ama atom bombasının Hiroşima ve Nagazaki’den başlayarak, gerçekten de dünyaları parçalayan ölüm olduğu tartışma götürmez. Ve ne talihsiz bir ‘tesadüf’tür ki, onca acıyı yaşamış olan bir ülkede, Three Mile Island ve Çernobil’den sonra 3. Nükleer felaket yaşanır.

Fukuşima’daki felaketin, Uluslararası Nükleer Ve Radyolojik Olaylar ölçeğine göre (tabi gerçek söyleniyorsa) 1 ve 7 arasından 4 olarak belirlenmişti. Island’da bu 5, Çernobil felaketinde ise 7 olarak belirlenmişti. Ama her geçen gün bunun yükselişe geçtiği haberleri verilmekteydi. 

Çernobil sürecinde radyasyonlu tonlarca çayı Karadeniz’ de toprağa gömen zihniyet, karşımıza geçip çay içiyordu, Japonya’ daki aynı zihniyet de insanlığın karşısına geçip, sözde radyasyon tehlikesinin olmadığını kanıtlamak için su inmişti. Radyasyonun kalıcı etkilerini henüz bilmeyen Türkiye ve özellikle Karadeniz halkı, başta troid kanseri olmak üzere, değişik kanser türleriyle tanışmaya başlamıştı sonraki yıllarda. Çünkü burjuvazinin kaza dediği felaketlerden sonra başlayan kalıcı etkiler aradan yıllar geçse de bitmiyor- geçmiyor.

Plütonyum 239 çekirdeğinin yarı ömrünün 20 bin yıl, karbon 14 çekirdeğinin yarı ömrünün ise 5 bin yıl olduğundan bahsediliyor. Yıllar önce Çernobil’ de 900 km alanda 10 bin kanser vakasına rastlandığı hatırlanırsa (Ki, bunların ağırlığı ölümcül kanserlerdi), günümüzde büyük tehdit unsuru haline gelen ve özellikle kadın ve çocuklarda her gün artış gösteren kanser vakaları daha anlaşılır olmaktadır.

Bugüne kadar gerçekleşmiş olan ve arkalarında  kalıcı ciddi tahribatlar bırakan nükleer teknolojinin zararını verdiği nükleer felaketleri hatırlarsak, durumun vahametini daha iyi anlamış oluruz.

1) Mayak ( Kyshtym- Rusya)29 Ekim 1957

2) Windscale/İngiltere- 10 Ekim 1957

3) Three Mıle Adası/ ABD- Pensilvanya- 28 Mart 1979

4) Çernobil/ Ukrayna- 26 Nisan 1986

5) Mihama / Japonya- 9 Ağustos 2004

6) Fukuşima/ Japonya- 11 Mart 2011

Ne ilk çıkışı ve ne de sonraki kullanımları insani kaygılarla değil, askeri amaçlar içeren ve öldürmek, yok etmek temelinde ele alınan nükleer teknolojinin zararını hep dünya halkları çekmektedir. Yaşam alanlarımızın merkezine ya da yakınlarına yerleştirilen HES’ler, atom/ nükleer santralleri, sağlıklı yaşam hakkımızı her gün daha tehdit eder hale gelmektedir. Yaşamımızda geriye dönüşü olmayan tahribatlar yaratan santraller yetmiyormuş gibi, yenilerinin açılması, -Almanya’da tartışması devam ettiği biliniyor- aktif olmayanların aktive edilip, kapatılanların açılması için çalışmalar yürütülmektedir. Kapitalizmin barbar ve vahşi kâr hırsı, katliam ve işgalleri için nükleer teknolojiyi tehdit olarak kullanması her gün artış göstermektedir. Emperyalist saldırganlık savaşlarında, askeri saldırılarda gerçekleştirilen bombalamalarda kullanılanlar düşünüldüğünde durumun ciddiyeti daha bir anlaşılır olmaktadır.

İnsanların ihtiyaçlarına tam bir sırt dönüş tavrını sürdüren kapitalizm, gereksiz- yanlış ürettiklerinin yanında insanlığın zararına ve insanlığı tehdit eden üretimde ısrarlı davranmaktadır. Savaş karşıtı protestolarda olduğu gibi, nükleer santrallerin kapatılmasına karşı oluşturulan insan seline de, kulakları sağır, gözleri kör, dilleri lal tavrını sürdürmektedir.

Nükleer enerji, zaten birçok noktada ve araçla kirletilmeye başlanmış olan dünyamızda, insanlığa- doğaya, doğadaki her türlü canlı- cansız nesnelere karşı en kirli ve gereksiz bir tehdittir de. İnsanlık hala daha önceki felaketlerin olumsuz etkilerinden kurtulamamışken ve onların olumsuz etkilerini yaşamaya devam ediyorken, yeni felaketlere asla izin vermemek bizlerin görevi olmalıdır. Ne pahasına olursa olsun, temiz- savaşsız- nükleersiz bir dünya için, geleceğimize kendimiz karar vermek için, sesimizi yükseltmeliyiz. Güçlü bir karşı duruş sergilemeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.

Bir dönem Almanya’da Neckerwestheim nükleer santralinden Stuttgart’a, ömrü dolan nükleer santrallerin kapatılması için oluşturulan 45 km.lik insan zincirlerini yeniden , her yerde ve daha güçlü uzatmalı, çok fazla dikkatimizi yoğunlaştırmadığımız nükleer tehlikeye karşı tepkimizi göstermeli, insanlığa,çocuklarımıza daha yaşanılası bir dünya bırakabilmek, doğadaki canlı- cansız tüm varlıkların tehlikeden uzak olabilmeleri için, santraller kapanana kadar bu inadımızı sürdürmeli ve bu insanlardan oluşan zincirin en öndeki halkaları biz kadınlar olmalıyız.

Nükleer felaketler sonrası yapılan araştırmaların sonucunun da gösterdiği gibi, başta çağın vebası da diyebileceğimiz kanser türlerinin her gün artış göstermesinin önemli nedenlerinden birinin de nükleer ‘denemeler ‘ sonucu oluşan kanser türlerindeki artıştır. Aradan yıllar geçse de Çernobil faciasından sonra da görüldüğü gibi başta Ukrayna, Rusya,Almanya  olmak üzere yakın bölgelerde değişik kalıcı hastalıkların yaygınlaştığı biliniyor artık.

Kanser türlerinden en çok  tiroid ve meme kanseri tespit edilirken, beyin 

tümörü vakalarında da hızlı artışların olduğu yapılan araştırmalar sonucuna yansımıştır. Ayrıca prostat bezi, mide, kan kanseri, tiroid kanseri gibi pek çok organda da kanser hücrelerinin yaygınlığı belirlenmiştir. 

Genetik değişiklikler: malformasyonlar, ölü doğumlar, hamile kalma  oranında düşüş gibi etkilerinin dışında pek çok organ sisteminin etkilenmesi,  beyin hastalıklarının artması; 

yaşlanma sürecinin hızlanması,psikolojik bozukluklar gibi uzun süreli etkileri de unutmamak lazım. 

IPPNW( Uluslararası Nükleer Karşıtı Hekimler Komitesi  ve GFS ( Küresel Tahmin Sistemi) nin 2011 Nisan  raporunda radyasyonun etkilerinin altı çizilmiştir: 

” …..yüksek radyasyona maruz kalan tasfiye memurları gibi insanlarda yüksek mortalite oranları ve neredeyse %100 morbidite oranları gözlenebilir. Reaktör felaketinden 25 yıl sonra kanser ve diğer hastalıklar öyle bir ölçekte ortaya çıkmıştır ki, uzun latent periyoduna rağmen felaketten sonra hızla ortaya çıktıkları bile söylenebilir.

Kanser harici hastalıkların sayısı hayal edilenden çok daha çarpıcıydı. Tasfiye memurlarının erken yaşlanması, gibi “yeni” semptomlar, araştırmaların hala cevaplayamadığı yeni sorular ortaya çıkarmaktadır.

2050’li yıllarda Çernobil nükleer felaketinin neden olduğu binlerce yeni vaka hastalık tanı alacaktır. Fark edilebilir fiziksel reaksiyonu ile sebebi arasındaki gecikme sinsidir. Çernobil felaketi sona ermekten çok uzaktadır.

Ölü doğan veya bebeklik döneminde ölen, malformasyon ve herediter hastalıklarla doğan veya normal şartlarda yakalanmayacakları hastalıklarla yaşamak zorunda bırakılan binlerce çocuğun kaderi özellikle trajiktir. 

Çernobil nedeniyle oluşan genetik hasarlar gelecekte uzun bir süre daha dünya sorunu 

olmaya devam edecektir – pek çok etki gelecekte, yani ikinci veya üçüncü nesilde

görülecektir.

Sağlığa etkilerinin boyutu hala tam olarak bilinmese de, Fukushima nükleer felaketinin neden olduğu mağduriyet de benzer büyüklüktedir ve kendisini asıl zaman içinde gösterecektir. ..”

Özgür bir dünya yaratma mücadelesini verebilmenin ön koşullarından biri ve en önemlisi sağlıklı insan topluluklarından geçtiği bilinciyle hareket etmek önemlilik arz ediyor bu durumda. Çernobil’ lerin, Three Mıle Island ‘ların, Fukuşima’ların çoğalması demek insan toplumlarının korkunç acılar içinde ölümlerinin yanı sıra sağlıksız toplumlar yaratılması anlamına da gelmektedir. 

Kapitalizmin kar hırsına, pazarların yeniden paylaşımı savaşına ve militarizme yatırım yaparak insanlığın her geçen gün savaşlarla daha fazla yaşama zorunluluğunda bırakılmasına karşı, nükleer karşıtı tutum içine girip, bugünden ciddi bir yol haritası çizilmezse yarın hepimiz için çok geç olacağı açıktır.


Hülya Onur – 06.08.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑