Yazarlar

Published on Kasım 4th, 2020

0

Her ölüm erken ölüm müdür? – Sinan Öztürk


Kötülüklerin cezalandırılmadığı bu dünyada, bu sistemde her ölüm aslında erken ölüm değildir… Erken ölüm ancak iyilere yakışır…

Cemal Süreya’nın çok bilinen bir şiiridir:

Ölüyorum tanrım

Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür

Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat

Fena değildir…

Üstü kalsın…

“Her ölüm erken ölümdür” kaybına üzüldüklerimiz için sıkça kullandığımız bir dizedir. Sevdiklerimizin ölümleri iz bırakır, acı verir. Bire bir tanımadan da sevdiğimiz insanlar, sanatçılar, yazarlar, bu dünyadan göçerken arkalarında insanlığa olumlu şeyler bırakanlar; bazen de Berkin Elvan gibi küçük çocuklar büyük acılar ve izler bırakarak gidebilirler. Üzüntümüz, sevmemizle ve verdiğimiz değerle doğru orantılıdır.

Herkesin üzüntüsü ve verdiği değer kendisine göredir. Herkes herkesin ölümüne üzülmez. Tam tersi, birilerinin ölümü birileri için yıkımken, birileri içinse kurtuluş olabilir; bu da çok normaldir. Bazen bir insan büyük bir yıkıma sebep olurken, bir başka insansa yıkıma mani olabilir.

Nefret toplumu yarattılar

Sosyal medya, kullanıcıların karakterlerini, kişiliklerini yaptıkları paylaşımlar ve yorumlarla çok iyi yansıtabiliyor. Toplumun tanıdığı bildiği bir kişilik hayatını kaybettiğinde, yaşarken ona sahip çıkanların, ölümünde de genelde aynı tavrı gösterdiğini söyleyebiliriz.

Türkiye özelinde konuşacak olursak, devletin birbirinden nefret edenler toplumu yarattığını açıkça söylenebilir. Hatta devletin kendi varlığını doğrudan bu nefret üzerine kurduğu da söylenebilir. Bu nefret, artık söylemler biçiminde sosyal medyada çok net olarak karşılaştığımız bir durum haline gelmiştir.

İktidar yanlısı olanlar ve olmayanlar diye iki ana kutba ayrılan toplumun, ölümler üzerine tepkileri de bu kutuplara göre dağılıyor. İktidarın sevmediği ya da iktidarı sevmeyen topluma mal olmuş birisinin ölümü iktidar yanlıları açısından bayram kutlanır gibi kutlanırken, ya da tersi bir durumda açık açık olmasa da bu kez muhalef kutbunda en azından bir tebessüm yaratıyor.

Ölünün arkasından konuşulmaz mı?

Sosyal medya yeni yeni tartışmaları göndeme getiriyor: „Ölünün arkasından konuşulmaz!“ çok eski bir gelenek olsa da, burada esas mesele bana göre elbete kimin öldüğüyle de ilgilidir. Her kim ki bu gelenekte sürekli ısrar ediyorsa, karşıtı öldüğünde gene bu geleneği en çabuk terk ediyordur. Herkes, tarafındakinin ölümünü kutsuyor ve karşısındakinin ölümünü kutluyor.

Aslında tarihe bakıldığında da bu hep böyledir. Burada anormal bir durum da yok.

Ancak son dönemlerde, özellikle de iktidar yandaşlarının kendilerinden olmayan her hangi birinin ölümünde bile sevinç naraları atmaları, bir kısım muhalif olduklarını söyleyenlerde, biz onlar gibi davranmayalım, onların ölülerine, hak etmeseler bile saygı duyalım, rahmet dileyelim gibi bir yaklaşım oluşturmuş gibi görünüyor. Bunun, belki de onları değiştirebileceklerini düşünüyor olabilirler.

Daha çok yeni İzmir depreminde bile, İzmir’in gâvurluğunu ön plana çıkarıp bunu Tanrı’nın Lüt kavmini cezalandırmasıyla eş tuttuklarını, İzmirlilerin (Sanki İzmir’de herkes aynı makineden çıkmış gibi) yaşam biçimleri nedeniyle ölümü hak ettiklerini düşünen ve bunu dile getiren milyonlarca insan ve zihniyetle karşı karşıyayız.

Tarihte bir toplum bu denli çılgınlığın eşiğine az gelmiş ve getirilmiştir. Hepimiz toplumu bu eşiğe kimlerin getirdiğini çok iyi biliyoruz aslında. En tepeden en aşağıya kadar emir komuta zinciriyle çalışan, empatisini, vicdanını, acıma duygusunu, insanlığını kaybetmiş; bunların yanısıra iktidarda kalabilme uğruna yapamayacağı hiçbir çılgınlığın olmadığını bize özellikle 7 Haziran seçimlerinden ve simülasyon darbe 15 Temmuz’dan sonra çok iyi gösteren bir iktidar ve onun hizmetkarlarıyla karşı karşıyayız.

Rahmet dileme hesap sor!

Hayat bu işte; toplumu bu hale getirenler de yavaş yavaş yaşamlarını kaybediyorlar. Kimse sonsuza dek yaşamıyor. Ancak hiçbir ölüm, canavarı bize güzel göstermemelidir. Hiçbir ölüm hak etmediği övgüyü, merhameti almamalıdır. Kötülükler, kötülük sahipleri daha yaşarken cezasını bulmalıdır. Bizim adalet divanımız öteki dünyada değil bu dünyada kurulmalıdır. Bizim Allah’a havale edebileceğimiz hiçbir davamız olmamalıdır.

Eline imkan geçtiğinde bu imkanı insanlığın yararına kullanmak yerine, insanlığa karşı kullanan her kim varsa hiçbir saygıyı ve övgüyü hak etmediği gibi, öldüğünde de bu durum değişmemelidir. Öldüklerinde bile onlara rahmet dileme yarışında olmayıp: „Hesap vermeden nereye gidiyorsunuz?“ diye bağırabilmeliyiz.

Ne yazık ki kötülükler, sahiplerinin yanına kâr kalıyor. Onlara rahmet dilemekse, bu kötülüklerin faizi oluyor. Kötülüklerin cezalandırılmadığı bu dünyada, bu sistemde her ölüm aslında erken ölüm değildir.

Erken ölüm ancak iyilere yakışır…


Sinan Öztürk – 04.11.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑