Yazarlar

Published on Temmuz 13th, 2020

0

HDK ve HDP’den talihsiz iki açıklama – Hüseyin Şenol


Dünkü HDK’nin Srebrenitsa ve HDP’nin de Ayasofya açıklaması talihsiz bir açıklamadır. Halklar bağımsızlık için izin almaz, fetihlerden de rahatsız olurlar… Her iki açıklama da geri çekilmeli, halklardan özür dilenmelidir.

            Srebrenitsa katliamının 25. yılıydı dün. Soykırımın 25. yıl olması ayrı bir ilgi alanı oldu. Birçok medya kuruluşunun yanı sıra, çok sayıda parti, kurum, kuruluşların da gündemindeydi, bu insanlık tarihinin gördüğü en vahşi soykırımlarından birini.

            Devrimci-demokrat, sosyalist, ilerici ve hümanist çevre konu üzerine açıklamalar, yorumlar yaparken, aynı şekilde, yüzsüz bir şekilde emperyalist-kapitalist ülkeler başta olmak üzere, gerici, yobaz ve faşist kesimler de kınadı bu vahşeti.

HDK açıklamasını geri çekip öz eleştiri vermeli

            Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Halklar ve İnançlar Meclisi de “SREBRENİCA’nın 25. Yılında Halklar Hala Diken Üstünde” başlığıyla bir açıklama yayımladı (HDK açıklaması). Başlığı gördüğümde, önce, herhalde, açıklamanın içerinde başta Kürtler olmak üzere, dünyanın diğer ezilen halkları ve uğradıkları soykırımlar hakkında da bir şeyler yazıldı diye düşündüm.

            HDK tarafından yapılan açıklamayı okuduğumda, bırakın her bir paragrafı, her bir cümlesinde bile dehşete düştüm. Çünkü bu açıklamayı yapan, halkların kongresi olduğunu iddia eden, bir Halkların Demokratik Partisi (HDP)’yi de kuran bir “ittifaklar” oluşumu. Bu ittifak ki, adında yer aldığı gibi; halkların demokratik kongresi, hem de en başta ezilen halkların kongresi.

            Yazımda sadece bir iki örnek vereceğim, yazının bütünü vereceğim örneklerden farklı değil. Açıklamanın içeriği, adeta, soykırıma uğrayanları rencide eden, bağımsızlık mücadelesi veren halkları yok sayıyor, adeta “sömürgeciyi” görmezden geliyor.

            Açıklamaya sadece Kosova Kökenli Türkiyeli bir Arnavut olduğum için tepki göstermiyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun, bu yaşananlar üzerine yapılan bu açıklamaya, sadece sosyalistler, devrimciler, yurtseverler değil, tüm “hümanist” ve “demokrat” insanın tepki göstermesi gerekir. Açıklama geri çekilip, başta Arnavut, Boşnak, Karadağlı olmak üzere öz eleştiri verilmeli, sömürgeci Sırbistan ve işbirlikçileri lanetlenmelidir…

Otomobili olan sömürgeci olamaz mı?

            Bakın açıklamanın daha ilk başı nasıl başlıyor: “Yugoslavya, Avrupa’nın ortasında, Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar, Slovenler, Makedonlar ve Karadağlılardan oluşan, bağımsız, tarım ve sanayide atılımlardan geri durmayan, otomobil dahi üreten bir ülkeydi. O günlerde üretilen Yugoslav otomobillerini, bugün de pek çok şehirde seyir halinde görmek mümkün.”

            Bir kere Eski Yugoslavya’nın bileşen bölge ve halkları konusunda yanlış bilgi verilip, 2 milyon civarındaki Kosova Arnavutları görünmez kılınıyor. Hem de, dünyada eşi benzerine ender rastlanan bağımsız mücadelesi vermiş bir halka karşı, yüzde 85’i Arnavutlar’dan oluşan Kosova halkına karşı. Arnavutların Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) önderliğinde verdiği bağımsızlık mücadelesi, başta Kürt halkı olamk üzere, bağımsız mücadelesi devam eden halklara örnektir. UÇK (Ushtria Çlirimtare e Kosovës) tarafından verilen mücadele, Arnavut halkının yarım asırdan fazla süredir sürdürdüğü önce cumhuriyet ve devamında da bağımsızlık mücadelesini nihai hedefe ulaştırarak, sömürgeci Sırbistan’ı topraklarından kovdu.

            O kadar atılım vardı da eski Yugoslavya halkları, ekmeği uğruna Avrupa ellerinde ne işi vardı? Yine, özgürlüklerin, hakları ayaklar altına alındığı toprakların halkları, hem de sayıları milyonları bulan oranda niye oraları terk etti?

            Otomobil örneği ise hiç etik olmamış; özgürlüklerin hiçe sayılması, soykırımların gerçekleştirilmesi, halkların sömürgeleştirilmesi anlatılması gereken yerde “onun otomobili vardı” demek, sadece halkları rencide eder. Türkiye’nin yanlışlıkla otomobili olursa, baskıyı ve zulmü bu otomobil mi örtecek. Onun için değil otomobilin, kamyonun ve uçağın bile olması sömürgecinin merhametli olduğu anlamına gelmeyecektir.

“Şehir büyüklüğündeki devletler” niye rahatsız ediyor?

            İlk paragrafın sonundaki şu sözü de nasıl anlamlandırırsınız, nereye oturtursunuz bilemem: “Şu kimi neredeyse ortalama bir şehir büyüklüğünde ülkelerin doğmasına yol açtı.”

            Sömürge Kuzey Kıbrıs bağımsız olmaya kalkmasın mı?

            Filistin ne olacak?

            Kürdistan’ın Suriye parçası ne olacak?

            Kosova’nın bağımsızlığı Sömürgeci Sırbistan’a geri mi verilsin?

            Örnek bölgeleri, toprakları, sömürgeleri, soruları çoğaltabilirim. Dünyada ilk kez, sosyalistler tarafından bu tarzda ender yapılan bir açıklamaya şahit oluyorum. Ülkemiz dahil, dünyada genelde bu tür açıklamaları şoven ve sosyal-şoven oluşumlar yaparlar. Kendilerine göre iyi olanların, sömürgeci olma, zulmetme hakkı olduğunu savunan kesim, maalesef bu tür yaklaşımdan vaz geçmiyor bir türlü.

Bu açıklamanın, bir de otomobil ve şehir büyüklükleriyle “süslenmesi” büyük bir talihsizliktir, hem de Türkiye’de halkların özgürlüğüne ve bağımsızlığına en çok değer veren bir kongre örgütlenmesi tarafından yapılmış olması.

Bağımsızlığını kazanan halklara saygı

            Yazım uzamasın; uzun açıklamanın bir de son paragrafına değineceğim kısaca.

            Son paragrafın ilk cümlesi ne yazık ki şöyle: “Yugoslavya’dan sonra kurulan ülkelerde refahtan, adaletten, gelişmişlikten bahsetmek söz konusu bile değil”

            Ne dersinin bu söze?

            Uzun uzun yazılar, kitaplar da yazılır veya kısaca “sana ne” de denir.

            Gidin o halklara sorun, gidin günümüzde özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi veren, büyük bedeller ödeyen ve ödemeye devam eden halklara söyleyin bu sözü. Alacağınız cevap belli. Bu yazıyı kaleme alan değil belki ama, benim gibi tüm HDP’liler ve HDK’liler biliyor aslında. En yakınınızdaki bir yurtsevere sorun.

            Bir ülkeyi tanımıyorsanız, üzerine uzun uzun yazmanıza gerek yok. Soykırımı lanetlemeniz yeterli olacaktır. Sonuçta, ortada bir soykırım ve sömürü var, kimin yaptığı ilk etapta çok mu önemli. Ya da bırakın, o bölgeyi iyi bilen ve tanıyan yoldaşlarımız değerlendirme yapsın. Sonuçta, “kaş yapayım derken göz çıkarmak” tarzda görüyorum HDK’nin bu açıklamasını.

İstanbul’un fethinden rahatsızım

            Yukarıdaki yazıma şimdilik son verip, rahatsızlık duyduğum ve duyarlı herkesin rahatsızlık duyduğuna emin olduğum, dünkü ikinci talihsiz açıklama da partimiz HDP’den geldi. Sadece bir paragraf değinmek istiyorum, aynı güne denk gelen bu ikinci talihsiz açıklamaya da.

HDP Grup Başkan Vekili Saruhan Oluç da Ayasofya tartışmaları üzerine dün şöyle talihsiz bir açıklamada bulundu: “İstanbul’un fethiyle ilgili bizim hiçbir rahatsızlığımız yok. İstanbul’da yaşayan Kürtlerin sayısı 4 milyona yaklaşmıştır. İstanbul da bizimdir, İzmir de, Antalya da; Diyarbakır, Şırnak, Siirt, Van’ın bizim olduğu gibi. Ayasofya farklı kültür ve inançların ortak evidir.”

            HDP ve HDK, hangi halka yönelik olursa olsun, tüm işgal ve fetihlere karşıdır. Bir ülkeyi ve toprağı zorla alıp, işgal edip halkını sömürgeleştirmeye karşıyız biz. İstanbul’un “fethi” de işgalden başka bir şey değildir. Ayasofya, farklı dinlerin değil, Hristiyanların “evidir”. Hristiyanlara, soykırıma uğrayan diğer halklara ve inançlara saygıdan da olsa, eğer ibadethane olacaksa; cami değil, kilise olmalıdır.

            HDK ve HDP’nin bu iki açıklama için açıklama yapması, geri çekmesi ve özür dilemesi halklara saygının gereğidir.

            HDK-HDP bu öz eleştiriden bir şey kaybetmez, halkların nazarında değeri daha da fazla artar.

Evet, dünkü HDK’nin Srebrenitsa ve HDP’nin de Ayasofya açıklaması talihsiz bir açıklamadır. Halklar bağımsızlık için izin almaz, fetihlerden de rahatsız olurlar… Her iki açıklama da geri çekilmeli, halklardan özür dilenmelidir.


Hüseyin Şenol – 13.07.2020

Tags: , , , , , , , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑