Sağlık

Published on Mart 30th, 2020

0

HDK: Her yerde dayanışma ağları kuralım

HDK, AKP-MHP politikalarının koronavirüsün yayılmasını artırdığını belirtti, “Her yerde halk dayanışma ağları kuralım” dedi.

Halkların Demokratik Kongresi (HDK), koronavirüs tehdidine ilişkin bugün yazılı açıklamada bulundu.

‘İKTİDARIN POLİTİKALARI YAYILMAYI ARTIRDI’

Açıklamada öne çıkan başlıklar şöyle:
“Salgının ülkemizdeki yayılması AKP-MHP iktidarının politikaları yüzünden her geçen gün hız kazanıyor.
Hükümet, İran sınırını kapattığını 25 Şubat’ta açıkladığı halde; Van Valiliği sınırın 26 Mart’tan itibaren kapatılacağını hükümet açıklamasından bir hafta sonra duyurdu. Sınırın kapanıp kapanmadığı hala belirsiz. Salgın Çin Halk Cumhuriyeti’nde ve komşumuz İran’da başladıktan günler sonra 21 binden fazla insan Umreye götürüldü ve bu insanların sadece son kafilesi karantina altına alındı. Bu kişilere turizm şirketi tarafından ülkeye dönüş yolculuğunda ateş düşürücü parasetamol verildiği ve böylece karantinadan kaçırıldıkları ortaya çıktı.
İtalya’da salgın binlerce can aldığı halde İtalya limanlarından İzmir’e Ro-Ro seferleri hala durmuş değil. ABD’de salgının merkezi konumundaki New York’tan İstanbul’a direkt uçuşlar 25 Mart’ta durduruldu. Keza diğer yurt dışı uçuşların tamamen durdurulması ve iç hatlarda ciddi bir daralma kararı da ancak 25 Mart’ta verilebildi.
Camilerde Cuma namazlarına ve cemaatle namaz kılmaya, salgın başladıktan çok sonra, 16 Mart’ta son verildi.
Salgınla ilgili bilgiler açık ve şeffaf biçimde paylaşılmalıdır.
Hastalığın ülkemiz içinde yayılmaya başlaması itibari ile TTB ve diğer emek-meslek örgütleri ile beraber süreç şeffaf olarak yürütülmeli, tanı testleri yaygınlaştırılarak vakalar tespit edilmeli ve sıkı izolasyon önlemleri alınmalıydı.

‘EMEKÇİLERİN SORUMLULUĞUNU ALMAMAK İÇİN…’

Bu çerçevede sağlık, su, enerji, iletişim, temizlik, gıda tedarik zinciri gibi sektörler dışındaki üretim faaliyetinin durdurulması gibi köklü ve akılcı kararlar alınmalı, toplum hareketliliği sınırlandırılmalı idi. Toplumun yaşam için gereksinimleri karşılanmalı ve dayanışma ağlarıyla toplumsal bir mücadele başlatılmalıydı. AKP-MHP iktidarı ise ‘herkes kendi olağanüstü halini kendisi uygulasın’ gibi ciddiyetsiz açıklamalarla sorunu hafife almaya devam etti. Çünkü bu yönde bir karar alınması halinde evinde kalacak milyonlarca emekçinin yaşamını sürdürmesi için gerekenlerin sorumluluğunun devlet tarafından üstlenilmesi ve bu ailelere doğrudan gelir transferi sağlanması yükümlülüğünden kaçınmayı tercih ettiler. Üstelik böylece salgının durdurulamamasının sorumluluğu da halkın omuzlarına yüklenmiş oldu.

‘KÜRTLER RİSKE ATILIYOR’

Hatta salgın fırsata çevrilerek HDP belediyelerine kayyumlar atanıyor, operasyonlar yapılmaya devam ediyor. Tüm dünyada salgının vahameti çarpıcı bir boyutta sergilenip çözüm arayışları söz konusu iken, AKP-MHP iktidarı Kürtler açısından değişen bir şey yok algısı oluşturuyor ve saldırılarına devam ediyor. AKP-MHP iktidarı, Kürt halkının bir de salgına maruz kalarak insani bir trajedi yaşamasının koşullarını muhafaza ediyor.

‘DESTEK PAKETİ KİME HİZMET EDİYOR?’

Salgının hızı, boyutları, sonuçları ve ülkenin hangi yörelerinde görüldüğüne dair bilgiler, halklarımızın çok iyi tanıdığı bir devlet refleksiyle gizli tutuldu.
İktidar, salgını, rant ve irade gaspı için bir fırsat olarak görüyor.
AKP-MHP Hükümeti’nin salgına karşı açıkladığı ‘destek paketi’ ise, kime hizmet edildiğini ve kimin gözden çıkarıldığını gösterdi. 100 milyar lira olduğu ilan edilen paketten, desteğe muhtaç emekçi aileleri için ayrılan kısım paketin sadece %2’sini oluşturdu. Bu destekten faydalandırılacak 1,8 milyon aileye, bir yıl boyunca ödenecek yardım miktarı sadece 1.100 TL idi. Pakette bu rakama en düşük emekli maaşının 1.500 TL’ye çıkarılması gibi küçük bir ek yapılmıştı.
Buna karşılık, konut kredilerinin oranının yükseltilmesi; işçilerini ücretsiz izne çıkaran veya düpedüz işten atan patronların yerine, asgari ücretin %60’ı kadar desteği devletin karşılaması, patronlara sicil affı getirilmesi, böylece kredi kullanabilir hale gelmeleri, kamu bankalarının kredi musluklarını bir kere daha açması gibi önlemler, başta iktidara en yakın 5 müteahhit firma olmak üzere, sermayeye hizmet paketinin asıl gövdesini oluşturuyordu.
Aynı tarafgir politika, kapasitesinin üzerinde tutuklu bulunan ve bu nedenle salgın koşullarında büyük bir tehlike altında bulunan cezaevlerini kısmen boşaltmak üzere hazırlanan ‘infaz yasası’ değişiklik teklifinde ortaya kondu.
Öncelikle bütün tutukluların tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması yoluna hala gidilmiş değil.
Uyuşturucu suçları, cinayet, kadınlara karşı şiddet, çocuk istismarı gibi suçlar tasarıda infaz indirimine konu olabiliyorken; muhalif siyasetçiler, basın mensupları ve düşüncelerini ifade ettikleri için cezaevlerinde bulunanlar tasarının kapsamı dışında bırakılıyor. Dahası, hükümetin niyeti tasarı yasalaştığında tahliye olacak 100 bin civarında adli suçludan boşalan yerlere de muhalifleri doldurmak gibi görünüyor.

‘KADINLAR RİSK ALTINDA’

Kadın kurumlarıyla birlikte yapılan araştırmalarda, salgın süresince sığınaklara mevcut durumda yalnızca çok yüksek can güvenliği riski olan kadınların alındığı ortaya çıktı. Bu kriterler de maalesef şeffaf olmadığı için kadınlar sığınma evlerine giderken hangi koşullarda gidebileceklerini bilmiyorlar. Yine sığınma evlerine gitmek için darp raporu ve korona testi isteniyor ve bunlar polis aracılığı ile yapılıyor. Kadınlar bu yollara başvurma konusunda tedirginlik yaşıyor.
Bize düşen görev, insan yaşamını ve toplum sağlığını öncelemenin yollarını toplumsal dayanışmayla oluşturmaktır. Bu bilinçle oluşturulan halk dayanışma ağları ve benzeri çabalar yeni bir yaşamı inşa etmenin hem deneyimleri hem de umut kaynağı olarak kendini gösterecektir.
İnsanlarımız, özellikle Kürt şehirlerinde ‘sokağa çıkma’ yasağı ile ilgili kötü hatıralara sahiptir. ‘Sokağa çıkma yasağı’nı değil; sağlığımızı koruyabilmek için, çok katı izolasyon ve karantina şartlarının sağlanması gerektiğini özenle anlatmaya devam edeceğiz.
İnfaz yasasında değişikliklerde insanilik etiği, eşitlik ve adalet ilkeleri yegâne kriter olmalıdır. Muhalif siyasetçiler, basın mensupları ve düşünceyi ifade suçlamasıyla cezaevlerinde tutulanlar ve siyasi hükümlüler ayrımcılığa maruz bırakılamaz.”

(anf)

Tags: , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑