Yazarlar

Published on Nisan 1st, 2020

0

Hatırlamanın ve bilmenin işlevi – Erdal Boyoğlu

Yaşanan olumsuzlukları inkar etmek ve üzerinde konuşmaktan kaçınmak değil olumsuzlukları  kabul etmek açıkça dile getirmektir mesele… Materyalist felsefenin siyaset sosyolojisi ile yüzleşmek istiyorsak; ben değil biz olmaktır bütün mesele…


Her bireyin ve her toplumun bir geçmişi vardır.

Eleştirilerimizin yaraları olduğu sürece geçmiş bugün olarak kalır. 

Bilim siyaseti, yaşamımıza  diyalektik olarak yön verdiği oranda  fark etmenin bir ayrıcalığını yaşarız. Emekten yana yolumuz, yol  tutarlılığımız, düşlerimiz hatta  eylemimiz oldu

Hesaplaşma kavramı üzerinden  öncelikle  epistemolojik kopuş sorununa değinmek elzemdir.

Burada amaç, yaptıklarımızla ortaya çıkan sonuçlar ve tavır ilişkileridir.

Asıl kaybettiklerimizi sorgulamadan derin derin haksızlıklardan bahsederken, bizi buralara getiren ağır  bedellerden çıkan  sonuç iliskileridir. 

Kendi  kendimize çalıp oynadığımız yerlerde, kendi ritmimizle yolumuzu aradık. Kendi kendimize devlet kurduk devlet yıktık. 

Ama elele tutamadık, omuz omuza veremedik, yan yana gelemedik. sevgiyi saygıyı paylaşamadık 

Bilimsel sosyalizme , diyalektik materyalist felsefeye yönümüzü dönemedik, siyaset sosyolijisinden kaçtık,  İslam kültüründen otlandık. Yanlış tarafa döndüğümüz noktalar daha ağır bastı. Hiç  bir siyasi değeri  olmayan emek düşüncesini tanımlanamayan  Ateizme sarıldık ve Allahin yokluğunu tartıştık.  İslamla yüzleşmeyi emek sermeye çelişkisi üzerinden değil   allahın varlığı yokluğu tartışmasına  indirgedik. Siyaset bilimi ve Aydınlanmanın yolunu açamadık. Kendimizle barışık olamadık, kendi aramızda sevgiyi saygıyı ve yoldaşlığı geliştiremedik.Birbirimizle uğraştık. Mutlak doğru benim partimin  kavgasına tutuştuk. Pekin, Moskova, Tiran ayrıntısıyla birbirimize düştük.  Bilmek istediğimiz  varmak istedigimiz düşlerimizden koptuk. 

Devrimci  önderlerin  cenaze işlemleri islami usullere göre yapılıyor ve islamın cihat bayraklarıyla   uğurlanıyordu. İmamın-hocanın vaazları yol gösteriyordu. Ölen  devrimcilerin kıblesi  camilerdi.

Hiç dinmeyen sorunlar, hep derinleşen kavgalar…

Yaşamımız kişisel kimlik ve benlik arasında sıkı  bir ilişki sıkı bir bağ vardır görüşüne katılırım. 

Yaşamla kurduğumuz ilişkinin ve bağın bugünü  ve yarını konusunda önemli bir ayrıntıdır diye de düşünüyorum  

Sadece kendi çevremize baksak etrafımızdaki kimliksizlikten ve benlikten  geçilmez ama biz hep ötekilerinin kimliksizliğini görmek istedik. 

Büyük laflar ettik, gözlerimizi ve kulaklarımızı büyük bir rüyanın başlangıcı şeylerle doldurduk. İçimizdikiler  eşitlik-adalet-özgürlük  dedikçe kendimizden geçtik ama şunu soramadık; peki biz dediklerimizi  yapıyor muyuz, yaşıyor muyuz? Uyguluyor muyuz diye birbirimize sorabildik mi? soramadık.

Çünkü olumsuzluklarımızı benliğimizi içimizde değil; hep başkalarında aradık. 

Toplumsal gelişmeleri, emek sermaye çelişkisini  kollektif bir şekilde  tartışamadan söz yetki ve kararı ben mekanizmasına teslim edilmesi gibi bir sonuç yaratıldı. Bunun  etki ve sonuçları nasıl bir sonuç verdi. Görülmüştür…

Eksiklikler, olumsuzluklar, yanlışlıklar, iç kavgalar ve sorunlar vb  topluca mahkum etmek değil, normallestiren hatta meşrulaştırmak yoluna gidildiği de görülmüştür.

Örgüt  içinde devrimci öldürme emri karşılık  bulması ve hemen  cinayet makinesinin devreye girmesi sonucu devrimci katilliğine ses çıkarılmiyordu .

 Peki siyaset neye yarar? 

Kariyerist iliskilerle yüklü bir geçmişin etkilerini tanımlamak gerekir. Hayatta kalanlarda ve yaşamlarını kaybedenlerin yakınlarında ağır tramvaylara neden oldular.  Beklentim ve dileğim,  bir gün mutlaka özellikle 1974 sonrası cevaevinden  çıkan kariyeristlerin  özeleştiri,  sorgulama, yüzleşme yazılarını görmek ve okumak istiyorum. Gerçekten devrimci ahlak ve devrimci tavır da samimi olanlaradır bu önerim.  

Yaşanan olumsuzlukları inkar etmek ve üzerinde konuşmaktan kaçınmak değil olumsuzlukları  kabul etmek açıkça dile getirmektir mesele. Acı öyle büyüktür ki…bir şekilde görmemezlikten gelindi. Oysa acı; devrimci kimliğin temellerini zedelemiştir. 

Her insanın her toplumun bir geçmişi vardır. Evden aldığımız  kültürden tutalım egemenlerden aldığımız kültüre kadar bu kültürler yaşamımıza yön verdi. Toplumsal olarak  kimlik ve benlik deneyimleri çok  etkili oldu. Bunların materyalist dünya görüşüne değişim ve dönüşmesi de kolay olmamaktadır. 

Oysa, Özür dilemenin değerini,  etkilerini ve  sonuçlarını  yazamadık, konuşamadık.

 Ne yapmak istedik ve neler yaptık? 

Emek sermaye çelişkisini  ne kadar işleyebildik. Eşitlik adalet düşlerimi ne kadar yasama geçirebildik? Toplumsal sorunları ne kadar irdeyebildik? Siyaset bilimini  kendi ilişkilerimizde göstermeden, bulunduğumuz kurumlarda, çalıştığımız alanlarda yaratmadan neyin devrimciliği  oldu, olur? Sevgimizi, saygımızı, dostluğumuzu,  yoldaşlımızı  yaşama  geçirmede olumlu bir  gelişme olumlu bir farklılık  yoksa  yaşamımızı  değiştirmeyi başarabilir miyiz?…

Materyalist felsefenin siyaset sosyolojisi ile yüzleşmek istiyorsak; ben değil biz olmaktır bütün mesele. 

Bilmek isteyen yola çıkar. 

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑