Kitap

Published on Temmuz 8th, 2021

0

Hasan Hayri Ateş’in yeni romanı: Şer Zamanıydı


Yazar Hasan Hayri Ateş´in yeni romanı “Şer Zamanıydı”. Dipnot Yayınevin’den çıktı. Ateş, Dersim´in acılarını, umutlarını, inancını, yalnızlıklarını çok sade ve akıcı bir dil ile dile getiriyor, okurken sizi sürükleyip götürüyor. Yazar  kahramanlarını çok iyi konumlandırmış. Kah Seydali, kah Pir Dewreş, kah Goye Ana, Pir Seycan ve küçük Zarife olabiliyor. Ben Roman’dan bölümler de alarak kısa bir tanıtım denemesinde bulundum. Zevkle ile okudum, haz aldım.

Hüseyin Çatal

Şer Zamanıydı

“Yüzümüze bakmaya yüzleri yok. Hiç bir zamanda olmayacak.”

“Unutmayın, başımıza gelenleri unutmayın. İnsan unuttumu yüreğinin cilası söner, işte o dem kim size kılavuz olur, kim sizi nereye çeker bilinmez.”

Mosne Köyü romanın geçtiği mekandır. Köye bir patika üzerinden çıkılır. Yamacı biraz tırmandıktan sonra okuyucu Kır Kısrak gölünün büyüleyici güzelliği ile tanışır. Yazarın deyimi ile Hak Teäla bu göl için bayırların eteklerini düzleştirmiş, göle gökyüzünün “mavi civitliğini” vermiştir. Bu öyle bir maviliktir ki bakanların aklını başından alırmış.

Bu topraklar rivayet yurdudur. Her taş, her ağaç, her dağ, her çeşme, her göl efsunludur. Kır Kısrak gölü de bunlardan bir tanesidir.

Kır kısrak gölü bir birine gönül vermiş Kır Kısrak ile Doru Beygiri derinliklerinde saklar. Birbirine sevdalı Kır Kısrak ve Doru Beygir esaretten kurtulmak için dağlara. Ormanlara vururlar. Sahipleri peşlerine düşer, göl kenarında kıstırırlar. Özgürlüğe sevdalı atlar sarıldıklarını görür, kendilerini yamaçlara dağlara vermek isterler.

Nafile!

Artık kaçamayacağını anlayan “Kır Kısrak kişneyerek kendisini gölün derinlikerine bırakır.” Ardından Doru Beygir de kendisini gölün mavi civit derinliğine teslim eder.

“Gölde deryalar dalganmış, at kişnemeleri gölün derinliklerinden duyulmuş, bir daha göze görünmeden kaybolup gitmişler. İşte o gün, bu gündür Mosne Köyü ve civar köyler için bu göl ulu bir ziyarettir.”

Bir “bilinmeyen kuş atların sır olduğu o gece her yıl gelir bütün gece gölün üstüne ötermiş. Sesi o kadar efsunluymuşki, atlar yellerini savurur, etrafına sular savurur kendilerini gösterir ve kaybolurlarmış. Atlar kendilerini gösterirken Surelae Dağından bir ışık kopar gelip gölde patlarmış.”

Atların sır olduğu o gece kötülük yapılmaz, habis ruh dolaşmazmış.

Gölün kıyısına varan herkes yüzüne su çarpmadan devam etmez, niyaz edermiş.

Mosne Köyünde Bomasur ocağının bir kolu yaşar. Yöre insanlarının inancında ölüm yoktur. “Ölüm ölür, biz ölmeyiz” der huzurlu yaşarlarmış.

Yazar böyle başlıyor romanına.

Seydali´nin iki kızı var. Pir Seycan´ın oğludur. Bir rüya görür. Ter kan içinde rüyasından uyanır. Doru atının sırtındadır. Gitmek ister, Babası çıkıp destur vermez. Anası ve eşi de ortalıkta yoktur. Bir ses peşinden bağırır. “gitme Pirim, yolların başı var da, sonu olur mu, gitme Pirim” der. Seydali dönüp sesin sahibini görmek ister, göremez, uğursuz Serxo ortaya çıkar.

Atının sırtında köyü terk eden Seydali göle vardığında ortada göl yoktur, her yer zifiri karanlık, patika ateşler içinde kalmış, önünde cayır cayır yanan kıvrılarak uzanan bir yol, at ateşten yola vururken Seydali kan ter içinde uyanır.

Ya Hızır bu nedir?

Rüyalar Cenabı hakkın alametleri olarak bilinir yörede. Cenabı hak bu şekilde insanları başlarına gelecekler hakkında uyarırdı. Herkese bu işaretler verilmez, itikatı pek olan bu işareti alırmış.

Seydali´nin içine kurt düşmüştür. Rahat edemez. Huzursuzdur, evde durmaya mecali yoktur. Kah Harcik deresine koşar, kah Surelae dağına bakar medet bekler.

Sonunda rüyasını babasına anlatmaya karar verir.

Sileman Ermeni Kirkor´a çıraklık yapmıştır. Semerciliği öğrenmiştir. İşinin ehlidir. Fakat mutlu değildir. Daha bir evlat sahibi olamamıştır. Ocağını tüttürecek bir evladının yokluğunun acısı ile kıvranır. Doğan yedi çocuğu ölür. Bir erkek evlat ister. Rüyasında ayan olur. Bir erkek çocuğu olur. Adını Serxo koyar. Üç gün üç gece Köyün meydanındaki Ceviz ağacının altında davul zurna ile kutlar.

Yazar Hasan Hayri Ateş

Seydali. Berdo, Serxo, üç akrandır.

Serxo büyür, hayırsızdır, Ana, baba tanımaz. Serseridir. Babasına el kaldırır. Düşkün ilan edilir. Mosne´den sürülür. Yörede gittiği her tarafta kovulur, Kimse kendisine kapısını açmaz. Bir mağaraya sığınır. Rüyasına Değirmen başında kesilmiş kafalar girer. Sulte ile evlenir, eve uğradığı yoktur. Serxo askerlerin önünde iz sürer, kelle avcılığı yapar. Dersimli´nin kellesini vererek rahat bir yaşam sürdürmenin peşindedir.

Berdo bu zulme dayanmaz, eşi Nure ve çocoğunu alır, dağa çıkar. Direnmeye karar vermiştir. Silahını kuşanır dağ yolunu tutar. Berdo ve Seydali iki iyi arkadaştır. Serxo ile bir türlü barışık olamazlar.

Harcik Deresinin öte yakasında dağ, taş kan ağlamaktadır. Seydali huzursuzdur. Bir şey yapamamanın ezikliğini üzerinden bir türlü atamaz, babası Pir Seycan´ın sessizliğini anlayamaz. Gördüğü Rüya ve kendisine ayan olan Beyaz elbiseli, ak sakallı Pir Dewreş`in söylemleri peşini bırakmaz. Bir hal olmuştur. Evde durmaz, eli iş tutmaz olmuştur.

Rüyasını babasına anlatır. Pir Seycan ak sakalını sıvazlar, düşüncelere dalar, anında Seydali ye verecek bir cevap bulamaz. Rüya üzerine düşünmek için zaman ister. Odasına geri çekilir. Kimse ile konuşmaz.

Üç gün üç gece düşünür, Seydali´nin rüyasının sırrını çözemez, kendisine bir rüya ayan olur. Mübarek gündür, göle gidip gidip “niyaz etmek” isterler, mubareğin başına vardıklarında donup kalırlar, Göl ortada yoktur, önlerinde “kocaman derin karanlık bir kuyu” vardır. Seydali kendilerini o karanlık kuyunun başında bırakır, gider. Pir Seycan “Lacêmı gitme, günbatısına gitme” der, söylemi nafiledir.

Pir “Karanlık bir zamandayız, Cenabı Hak masumu darda komasın, karanlık kuyu iyiye delalet değíldir. Umudunuzu kesmeyin ama” der sözlerini bitirir.

Sey Rıza´yı, Usene Seydi´yi ve arkadaşlarını geçen yıl ipe göndermişlerdi. Tahtın sahipleri “Hakikatın aynasını” kırmışlardı.

Rüyada ayan olmuştu “Kılıç boyunlarına” inecek, bir şey yapamadan beklemek ne olaki.  Hani ortadan kaybolsak der Pir Usen.

“Yola hizmet edenler kaçmaz, saklanmaz, gözden ırak durmaz. “Posta oturan fenalığa gögüs germelidir.” Pir Seycan “bu gün yola hizmet etmenin mesuliyetinin kendisinde olduğunu,” Taliplerin çoluk çocuğunu korumak için bir yerlere çekilebileceklerini söyler.

Seydali Babasının “aldırmamazlığına” öfkelidir. Bir arayış içindedir. Aklına Pir Seycan´dan sonra köylülerin  “medet umdukları” Mevali Ağa geldi. Askeriye´nin olası bir haksızlığına karşı Mevali´nin  askerin karşısına “bir dağ gibi” dikileceğini düşünür köylüler.  Mevali Ağa´nın asker ile arası iyidir. Kendilerine öncülük yapmaktadır. Okumuştur. Pir Seycan “ komşunun evine ateş düşürenin önüne düşmenin hakka revan olmadığını söyler.”  Mevali Pir Seycan’a hak verir. Fakat düşmanı durdurmanın yolunun “düşmana el uzatmak ve kendisi ile muhabbet etmek” geçtiğine inanır.

Seydali Mevali Ağa´nın köyüne atını sürer. Vardığında viran edilmiş köy ile karşılaşır. Mevali Ağa ve ailesi toptan yok edilmiştir. “Muhannetliği” Mevali´yi düşmanın zulmünden kurtaramamıştır.

Abdullah Alpdoğan Nahiye´ye gelir, Çevre köylerin ahalisinin Nahiye´de toplanmasını hükmeder. Mosne köyü muhtarına da verilir. Köyün ileri gelenleri ayağına gelmelidir. Muhtar Pir Seycan´a varır, Nahiye´ye kendileri ile birlikte gitmesini söyler. Alpdoğan Pir Seycan adını duymuştur, yörede tanımayan yoktur.

Pir Seycan Nahiye´ye inmeyi kabul etmez, Nahakkın huzuruna gitmeyeceğini, bunun makbul olmadığını söyler. Muhtarın bari Seydali gelsin istemini de rededer, orada yerlerinin olmadığını söyler. Muhtar köylü ile Nahiye iner. Alpdoğan vatan´ın kendilerini koruyacağından dem vurur. Yanında Binbaşı Ejder ve birde Müftü hazır bulunur. Bu resim devletin yeni yüzüdür.

Seydalinin rüyası bir kabus gibi peşinden ayrılmaz. Seydali´nin eli ayağı işe varmaz. arpa tarlasının biçilme vakti gelmiştir. Seydali her gün geriye atar. Bir gün orağını alır, tarlaya varır. Etrafında dolanır. Etrafta orak sesleri ile klamlar birlikte yükselir.

Seydali “her tohum bir cuval doldursun” der demez arkasından bir ses yükselir. Bu ses Pir Dewres’ in sesidir.

“Pirin oğlu, Pirin oğlu çok cömertsin. Bir tohum bir cuval olmaz” Seydali´ye bu tarlanın hasadını görmeyeceksin der. Seydali Pir´i tanımıştı. Dere başında gördüğü Pir di kendisi ile konuşanın.

Pir Dewreş bağdaş kurup oturur. Oturduğu yerde otlar ezilmemişti. Bu ne hikmettır. Allak bullak olmuş Seydali de oturur.

Pir´in oğlu “Kimin için biçeceksin” İşte o gün geldi. Seydali irkilir, “hangi gün , neyin günü?”

Divane Dewreş Seydali´ye döner; aslında görüyorsun, fakat basiretin bağlanmış, babanda görüyor, ama sel yatağında yatmış taşkını bekliyor. Seninde babanı beklemekten başka yapacak bir şeyin yok. Var git evine, yarını bekle der ortalıktan kaybolur gider.

Seydali kendinden geçer, tarlanın başında bir aşağı, bir yukarı gider gelir, eli orağa uzanır, iki kelle biçer vaz geçer. Köyün üzerine gölge düşmüştü. Gewr Dağına bakıp. “Karanlık zamanın babası” sözcükleri ağzından dökülür.

Gördüğü kabus muydu? Yok yok, kabus değildi. Divane Dewreş kendisine ayan olmuştu. Kendisini uyarmıştı. Bir an babası gibi hiç ses çıkarmamak ile ne kadar akılsızlık ettığını düşündü. Dağdan kopup bangır bangır gelen cığı beklemek dışında bir şey yapmıyordu.

“Ya Hızır” sahi yarın ne olacak? Dewreş kalk git evine demişti.

Sevdalı atların gölde sır oldukları gündü. Bu gün Hewtomal gibi kutsal bir gündür. Köylüler bu gün Gölün başına varır, niyaz ederlerdi. Bu kutsal gölün kendilerini kötülüklerden korumasını dilerlerdi. Pir Seycan´ın “o gün hiç keyfi yoktu”  Seydali huzursuzdu. Ejme kendisi ile cebelleşerek miyaz pişirmeye karar verip, tezek getirmek için çardak balkonuna çıkar çikarmaz Cenderme diye bir cığlık koparır.

Elli kadar Cenderme omuzlarında tüfekleri ile köye doğru geliyordu. Goye Ana dışarı fırlamış “Uy Hızır nerdesin?” Öyle ya, nerde kalmıştı Hızır, bu toprakların kutsal ziyaretleri. Gewr Dağının karanlığı Mosne´nin üzerine çökmüşken.

Divane Dewreşin dediği yarın gelmişti. Her şey ayan olmuşken ne Seydali nede babası bir şey yapmamış, yolun sonunu beklemişlerdi. Şimdi artık o yolun sonu gelmişti.

Mewali Ağ´dan sonra şimdi sıra kime gelmişti. Cenderme Pir Seycan´ın evine hızla yaklaşıyordu.

Cendermenin gelişi karanlık yolun ilk anıydı. Neydi bu mübarek günde başlarına gelen. Miyazlarını pişirmiş, niyaz edeceklerdi.

Cendermenin başında Bekir başçavus vardı. Daha öncede bu köye gelmişti. Güler yüzlü biriydi, şimdi suratını asmış, çekilmez bir hal almıştı.

Birde şu uğursuz Serxo yokmu, Dara çekildikten sonra ikinci kez Cenderme ile köye gelişiydi.

Seydali haneye çıkmak isteyen başçavusa “tüfek ile, tabanca ile bu eşik geçilmez,” yola hizmet edenin kapısına tüfekle girilmez” der ve başçavusun önüne dikilir. Pir kapısı hak kapısıdır. Husumetin girmediği kapıdır.

Pir Seycan´ın işareti üzerine Seydali Bekir başçavusa yol verir. Dersim´de dostada, düşmanada bir maşraf ayran sunulur, sofraya davet edilir.

Başçavus Bekir ikramı kabul etmez, niyeti kötüdür. Pir Seycan vahameti kavramış, rızalık vaktinin geldiğini anlamıştır. Töredir, ananedir, hakkın geçtiğí insana el kaldırılmaz. Nahaklar bunu bilmez. Pir Seycan Bekir´e bir hikakaye anlatır. Hırsız bastığı evde götürecek bir şey bulamayınca ev sahibini alır, niyeti öldürmektir. Hırsız ev sahibini evine götürür. Bir an dışarı çıkmak zorunda kalır, geri geldiğinde ev sahibinin elinde bir parça ekmek görünce şaşırır. Ekmeği evin hatunu vermiştir. Hırsız bir lokma ekmeğin hakkı adına kendisine el kaldıramaz.

Bekir Başçavuş şimdi bir maşrafa ayranı redetmektedir.

Bir an önce Abdullah Paşanın emrini yerine getirmek için sabırsızlanır. Pir Seycan ve köylüleri ayağına buyur etmiştir.

Gidişi var, dönüşü yoktur. Rızalık alır Pir Seycan, kapıya toplanmış Köylüye bağırır, ben sizden razıyım, siz benden razımısınız? Razıyız sesleri yükselir. Goye Ana ile omuzdan razılık alır.

Pir Seycan, Seydali toplam19 kişi zincirlere vurulur. Etrafında Cendermeler yola çıkarlar. Cenderme´nin yanında Serxo´yu gören Sileman yıkılır. Üç gün üç gece davul Zurna ile Cevizin altında doğumunu kutlamıştı Serxo´nun. Şimdi ihanetine dayanamayıp o ceviz ağacında o gece cansız bedeni sallanıyordu.

Susma vakti çoktan geçmiştir. Ejme, Muhtarın yarın gelirler sözlerine artık dayanamaz. Muhtara döner, sen niye geldin der, seni de istemişlerdi. Muhtarın, yarın gelirler sözlerine hiddetlenir, yalan söylüyorsun der. Kulaklarında Pir Seycan´ın Zalim mi af edecek, kim kimi af edecek sözleri cınlanır.

Seydali elbiseleri sırıl sıklam birden eve gelir, telaşlıdır. Ejme´ye, anasına durmayan çıkıyoruz der. Çocuklarını alır dağlara mağaralara sığınır. Haftalarca mağaralarda saklanırlar. Günlerden bir gün bir haber yayılır, af çıkmıştır diye. Seydali de ovaya iner. Teslim olanlar sürgüne gönderilir. Seydali, Ejme, Goye Ana, Zarife ve Sosin´de  artık garbın karanlık yoluna düşerler.

Kara tren içinde aç susuz günlerce yolculuk başlar. Yolculuk boyunca bir damla suya hasret kalırlar. Güçten, takatten düşerler. Erzincan, Divriği, Afyon, İzmir tren garlarında hakarete uğrarlar. Yolda kafilenin çocuklarından 7 çocuk kaybolur. Nasıl olmuştur, bilen yoktur. İstasyon garlarında gelenler kuyruklu kürt görmek istemektedir. Küçük Zarife dayanamaz üstlerine yürür, yüzlerine tükürür. Ellerinden çocuklarını almak için şehrin eşrafı aç kurtlar gibi üstlerine üşüşürler.

Goye Ana yolcuktan perişan olmuştur. Takatı artık yoktur, tek istediği vardır. Pir Seycan´ın akibetini bilmek ister. Seydali anlatmak istemez, anlatmazsan hakkımı sana helal etmem der.

Seydali çaresiz anlatır, Değirmen başına götürülürler. Serxo´nun rüyasında kesilmiş kafalar gördüğü Değirmendir. 19 Kişi sıraya dizilir, karşılarında ağır makinalı kurulmuştur.

Seydali o arada ellerinin bağını gevşetmiştir. Babasının yanına varır, kaçmak için rızalık ister ve kendisini hemen yanlarındaki dereye atar.

Pir Seycan´ın gür sesi yükselir. “Bu gün bizim Kerbelamızdır..sakın ola dizleriniz titremesin, Davamız kalsın ulu Divan´a.”

Ağır makinalının sesleri Derenin çığlığına karışır.

Goye Ana susar, öğrenmek istediğini öğrenmiştir, son gücü ile Seydali´nin kulağına bir şeyler fısıldar Seydali anlamaz, birden Goye anayı kaptığı gibi kapının önüne koşar, güneş daha yeni doğmuştur. Goye Ana son gücü ile yüzünü güneşe döner, susar. Bu suskunluk nihayidir.

İzmirden trene binerler, Somadır son durakları. Yollarda geçerken temiz mezarlıklar görürler, sahi ne kadar mezarsız insan bırakmışlardı ardına.

10 Kasım günü kafile Soma´ya varır. Bir kişinin öldüğü söylenir. Herkes yas tutmaktadır. Goye Ana, Sosin ve daha niceleri bu karanlık yolculuğa dayanamamışlardı. Arkalarında binlerce ölü bırakmışlardı mezarları olmayan, yasını bile tutamadıkları binler.

Artık, Surelea Dağı kapısını kapatmış, şer karşısında sessizliğe bürünmüştü. Gewr Dağı tüm karanlığı ile çökmüştü bu toprakların üstüne.


Hüseyin Çatal – 08.07.2021

Tags: , , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑