Makaleler

Published on Ağustos 27th, 2022

0

Güneydoğu / Kürdistan gezi izlenimlerim | Gül Güzel


Devlet güçleri(asker-polis)inin Kürt yerleşim alanlarındaki durumu, Kürt şehir merkezlerinde polis/askeri yığınak, baskılar kırsal alandaki gerilla hakimiyetine dair gözlemlerim. Yazar ve gözlemci olarak adaletin peşinden koşarken ayaklarımıza acı taşları da takılır. Bu taşları eğilip alırsak ellerimiz, almazsak vicdanımız kanar. Elleri sürekli kanayan bir yazar ve gözlemci olarak aşağıdaki gözlemlerimi kamuoyu ile paylaşmayı kendime görev bildim. Gözlem yerlerim ise, Amed, Şırnak, Beytüşşebap, Kato, Colemerg/Hakkari, Wan – 15-23 Eylül 2012

Genel bir bakış

Yukarda adı geçen bütün yerleşim alanları ve çevre köylerinde, bilhassa Şırnak , Beytüşşebap ve Colemerg hatta 2011 yılında yaşadığı ağır deprem mağduriyetine rağmen, Wan şehri dahi, 1980’lerin OHAL’ini katbekat yaşıyor. Hatta zamana paralel yüksek teknoloji ile donatılan güvenlik güçleri ile kullandıkları tank-tüfek ve diğer zehirli bombalarla, o zamanki OHALi aratacak şekilde… Kulak ve zihin işkencesi doğrultusunda sürekli uçuş yapan askeri uçak ve helikopterlerin sesleri, buna eklenen sürekli varlıklarını halka duyurmak için keyfi silah atışları da çerez nitelikte…

1999 yılından başlayarak, senede en az bir kere gittiğimiz Güneydoğu/Kuzey Kürdistan ayrı bir ülke ve her seferinde daha ayrı bir ülke görümüne bürünüyor. Bölgeyi gözlemlediğimizde Kürt halkının değil, aslında Türkiye devlet sisteminin Türkiye ve Kürdistan’ı böldüğünü görüyoruz. Batı şehirleri olan Bursa, İzmir, İstanbul ve benzeri şehir sokaklarında tek bir askeri veya polis zırhlı aracına rastlanamazken, Kürdistan bölgesindeki şehir sokaklarında bu araçlardan geçilmiyor!!! O yüzden de daha önce küçük ilçe konumunda olan yerleşim alanları, şimdi(2012) itibariyle büyük metropoller haline gelmiş. Bu bölgelere eskisi gibi devletin yatırımı askeri, özel tim komandoları ve çeşitli adlar altında eğitilip, bölgeye gerileştirilen gizli istihbarat güçlerinden ibaret… Bir de, hava alanı olmayan Şırnak, Şemdinli, Yüksek ova vb. yerleşim alanları arasında yapılan şehirlerarası dört şeritli otoyollar. Bu dört şeritli otoyolları birbirinden ayıran hiç bir engebe yok. Yani tamamen savaş uçak ve helikopterlerinin rahatlıkla inip-kalkabileceği alanlar olarak yapılıp, kullanılan yollar…Bölgede halkın istikrar ve daha olumlu şartlarda yaşaması için Türk devleti hiç bir yatırım yapmamış- yapmıyor. Bölgeye yatırım sadece ordu, savaş, güvenlik güçlerine, araç-gereçlerine yapılıyor. Buralara yapılan milyonlarca Avro ve dolar bölgenin bitki örtüsü, yaşayan canlı varlıkları ve Kürt halkının imha edilmesi için harcanıyor. Bu durum 1990’ları aratmayacak vahamette. Bu şekilde gittiğimiz her yerde, bir sene önce çeşitli sivil toplum ve parti yöneticilerinin yerine, yeni yüzlerle karşılaştık. Çünkü 13 nisan 2009 tarihinden beri, KCK operasyonları adı altında yürütülen operasyonlarla sayısız ( kadın örgütlerinden, basın dalında, insan hakları aktivitelerinden, politikacılar, sendikacılar, avukatlar, gençlik temsilcileri)  tutuklanarak cezaevlerine atılmış. Bu tutuklananların yerine ise, vekaletten kayyum atamaları olarak, yüzlerce yeni yüzler bu kurumlarda yer alıyor. 

Gittiğimiz her yerde durum aynı denilebilecek halde. Devletin halka karşı sürekli geliştirdiği imha politikası, asker ve özel tim polisleri tarafından onur kırıcı durum- yaklaşım iğrenç bir şekilde halka baskı aracı olarak kullanılıyor. Sokak ortasında aşağılama, darp etme ve keyfi şekilde alenen şiddet kullanma (panama okulları eğitim sistem sonuçları) artık güncel yaşamın bir parçası olmuş. 

Bu tür yaklaşımlar, Beytüşşebap, Şırnak ve Hakkari/Colemerg ’de oldukça yoğundu. Yüksek dağların dört tarafını kuşattığı Beytüşşebap yarı açık cezaevine dönüştürülmüş. 5200 kişinin yaşadığı kasabada, güney kapı polis, kuzey kapı askeri güçlerin yığınağı halinde. Yoksul halk için yapılan TOKİ binalarının tamamı, polis güçleri ikametgahı-Lojmanları olarak kullanılıyor. Hatta bu binaların fotoğraflarının çekilmesi dahi yasak(!).

Yüksek dağ zirvelerine yerleştirilen askeri/jandarma güçleri de Beytüşşebap’ı kuş bakışı gözetim altında tutuyor. Gece saat 20-24 arası yoğun askeri araç ve gereçlerin sürekli hareketlilik halinde olan şehirde, aynı zamanda o saatlerde karşılıklı çatışmaların yaşandığına da şahit oluyoruz. Şehir içinde ise, gece-gündüz 100-150 metre arayla özel komando polis panzerleri sürekli tur atıyor. Bu durum, Şırnak ve Colemerg ’de de pek farklı değil. Bütün gücü ve varlığıyla şehir merkezlerinde konumlanan devlet güçleri, buralarda güncel yaşama bütün şiddet araçlarıyla hakim. Ancak şehirlerin biraz dışına çıkıldığında, tamamen Gerilla kontrolü altında olan kırsal alanlarda halk büyük bir özgürlük içinde yaşıyor. Bir şehirden diğerine yaptığımız yolculuklarda daha önceleri en az 30-40 defa kontrol edildiğimiz asker/polis kontrolleri Gerillanın kontrolündeki alanlarda yok denecek durumda. Tabii bu durumun sebebini açıklamaya gerek yok bizce…

Türk ordusunun en büyük kolordusu, Colemerg ’de çok büyük bir alanda konumlandırılmış durumda. Söyle nimlere göre, 1980 den sonraki bütün namlı generaller burada bulunup, görev yapmışlar. Onun için, bu askeri konumlanma alanına giden yollar çok mükemmel ve sürekli yenileniyor. Ama, alana yaklaşıldığında, insan sürekli hareket halinde olan helikopterlerin ses gürültüsünün esiri oluyor. Bunun yanında, insanlar son süreç çatışmalarını göz önünde bulundurarak, akşam güneş batmaya başlayıncaya kadar muhakkak evlerine dönmüş oluyor. Colemerg/Hakkari merkezine arabayla sadece 5 dakika uzaklıkta evleri, bahçeleri olan halk, akşam karanlığı basmadan, şehir merkezinde kiraladıkları evlerine dönmek zorundalar. Onun için, hayvancılık ve tarım işlerini de gerektiği şekilde yürütemiyorlar. Çoğu bağ-bahçelerdeki meyve, sebze bu yüzden toplanamadığından, yerlerde çürüyüp, telef oluyor. Bu yüzden de, zaten fakir olan halkın, daha çok fakirleşmesine neden olunuyor…

Türk ordusunun çatışma alanına yolladığı askerler

Amed havaalanında uçaktan inildiğinde, görülebilen bütün alanda ilk göze çarpan şey, askeri araç ve gereçlerin yığılması oluyor. Öyleki, bütün alana yüzlerce yeni yapılan askeri araç ve gereç(uçak, helikopter…)lerin korunması için dairesel silindir tipi, hakki renkli yapıtlar ve hala devam eden yapım, onarım çalışmaları… Bu durum, yalnız Amed’e özgü bir durum değil. Bütün Kürdistan bölgesinde bu durumu izlemek mümkün. 

T.C. devleti 1990’larda Güneydoğudaki hemen hemen bütün köyleri yakıp-yıktı. Bütün tarla , bahçe ve diğer ekim alanlarını ateşlere verdi. Bütün hayvan sürüleri, atılan bombalarla sürekli imha edildi. Colemerg’e gittiğimizde otlak bir alanda bu yöntemle yüzlerce koyunun parçalandığını üzülerek izledik. Bu yöntemlerle bölge Halkı ya imha edildi veya zorla göçe mecbur edildi. Hiç bir yaşam şartı ve ortamı bulamayan halk, şehirlere kaçmak zorunda kaldı. Ama şehirlere giderken satabileceği hiç bir şeyi kalmadığı için, çok mağdur bir şekilde şehirlerin kirliliği içinde, zaman zaman çöplerden topladığı yiyeceklerle yaşam mücadelesi verdi.

Bu imha politikasıyla  paralel yürütülen kapitalist-emperyalist, faşist tutum  ve bütün kamuoyuna ait mal varlıklarının, zamanın sistem parti yakınlarına peş-keş çekilmesi, özelleştirilmesi, belediyelerde bütün akraba ve dostlarının çalışıyormuş gibi aylığa bağlanıp, emekliliklerinin ödenmesi sonucu borçlanan belediyeler ve yurdun 4 tarafında çoğalan/büyüyen yoksulluk… Halk bu politikalarla fakirleştirilerek, bir kilo şeker, makarnaya muhtaç edildi. Kürt halkına karşı, kürdistan toprakları üzerinde 30 yıldan beri sürdürülen gereksiz-kirli savaşın gerçek yüzü kamuoyuna sürekli gizli tutuluyor. Durumu biraz da olsa kamuoyuna yansıtan basın mensupları da cezaevlerine atıldı. Kürdistan dağlarında savaşa gönderilen yoksul aile çocuklarından oluşan savaş ordusu gibi… Ülkenin çeşitli yerlerinden yoksul ailelerin çocukları, şimdi Kürdistan’da yürütülen her yönüyle kirli olan savaşın paralı, anlaşmalı askerleri oldu. Bu yoksul aile çocuklarına verilecek para karşılığında yapılan mukavelelerde, şehit olduğu zaman, devletin bunu açıklama veya açıklamaması ailesi tarafından kabul ediliyor. Onun için, şehit olan yüzlerce asker sayısının açıklanması yüzde bire indirgenerek açıklanıyor. Hatta bu askerler savaş alanlarında, bazen HPG’nin bir noktadan diğer noktaya geçişini engellemek için TAMPON güç olarak kullanılıyor. Bazı alana yerleştirilen bu askerler, kendi ordu güçleri ve silahları ile zaman zaman imha ediliyor. Hatta HPG güçlerinin vurup, yaraladığı bu askerler, yaralı olarak transport edilme yerine, Gerillaların hareket alanını kısıtlamak için, kendi ordu güçleri tarafından bombalanıp katlediliyorlar. Öyleki, bu yoksul ailelerin çocukları olan askerlerin, parçalanan vücutları bazen uzun süre Kürdistan dağlarındaki taşlar üzerinde kalıp, kuruyup kalabiliyor… Beytüşşebap/Kato dağı eteklerinde yaptığımız gözlemlerde olduğu gibi… Bu durum kimsenin(ordu ve siyasi yetkililerinin) pek umurunda da değil. Çünkü, bu şekilde ölen bu yoksul aile çocukları mukaveleli, paralı askerler…

Kürdistan’da devletin bütün baskılarına rağmen halkın tutumu

Yarı açık cezaevine dönüştürülen Kürdistan’da halk bilinçli bir tutum ve davranış içerisinde, onurlu bir yaşam mücadelesi veriyor. Konuştuğumuz her ailede en az bir şehit, bir kaç tutuklu veya sürgünde yaşayan aile fertleri var. Öyleki, her ailenin en büyük kısmı, temel ailenin yaşadığı ortam dışında yaşıyor veya yaşamak zorunda bırakılıyor. O yüzden de halkı PKK’den ayrı  görmek isteyen veya düşünenleri anlamak mümkün değil. Herkesin ya kardeşi/bacısı, ya amca/dayısı, ya teyze/halası veya anne/babası PKK’nin içinde yer alıyor. Kürt halkının varlığını inkar edenler, bu gerçeği de görmemezlikten geliyor. Onun için, bebek yaştaki çocuğu ve 90 yaşındaki yaşlısı bir ağızdan ‘PKK Halktır!, Halk burada’ diyor. Bu sloganı en belirgin haliyle okulların açılış gününde Anadillerinde eğitim talep eden çocuklardan duyduk. Kendilerine sıkılan şiddetli su ayaklarını yerde kesse de susmayan çocuklar… Onlar(HPG), inkar ve imhaya maruz bırakılan bu halkın çocuğu, yeğeni, kuzeni, dayısı, amcası, ablası, teyzesi veya halası. Hatta, bazılarının da eşi. Hal böyle olunca, Kürt halkını bu Halkın Savunma Gücünden ayırmak veya ayrı görmek mümkün mü?

Şırnak ve Wan şehirlerinde gidebildiğimiz düğünlerde dahi yapılan müzik sadece özgürlük marşları ve halk bu marşlar eşliğinde halaylara duruyor. Bu düğünlerde bazen bir araya gelen 6-8 yaşlarındaki çocukların mikrofonu alıp ‘Biji Serok Apo’ sloganlarını attıklarına şahit olduk. Her Kürt çocuğu, bu sloganlarla şekilleniyor. Ve korku fobisini yenerek, küçük avuçlarında sım-sıkı tuttukları taşları, onları ezmeye, zehirlemeye çalışan panzerlere fırlatmayı öz savunma refleksi olarak görüyor.

Gidebildiğimiz yerlerde konuşabildiğimiz her kes, bütün bunlara rağmen bir an önce onurlu bir barışın gelmesini ve halkların eşit kardeşliği ilkesi çerçevesinde yaşamak istediklerini dile getiriyor. Hatta bazıları şu imalarda da bulunuyor.’’ Biz Kürt halkı, Türk halkını onlardan fazla seviyoruz. Onların da çocuklarının bu kirli, gereksiz yürütülen savaşta ölmemeleri için mücadele ediyoruz. Türk halkı da, bir gün bizim gibi düşünüp- hareket ederse, o zaman ülkemize gerçek barış gelir’’ diyorlar.

Yayla yaşamı

Şehir ve köylerinde silahlı devlet güçlerinin baskısı altında yaşayan Kürt halkı, Mayıs-Ekim ayları arasında çıktığı yaylalarda az da olsa bir özgürlük ortamı ve süreci yaşıyor. Kurduğu çadırlarda ve etrafında otlayan hayvanlarıyla birlikte, siyah çaydanlıkta pişirdikleri siyah çayı yudumlamak bambaşka bir tat veriyor burada onlara. Gülen yüzlere bazen stranbejlerin söylediği stranlar da eşlik ediyor… Buralarda her şey mutlu. Dağın başı, yaylaya gelen halk, o çeşitli çiçek ve otlarla beslenip, kaynaklardan fışkıran buz gibi suları içen bütün canlılar…Bütün bunların yanında barış ve özgürlüğe bedeli ne olursa olsun, kenetlenen her yaştaki Kürt halkı.

Kürt bölge şehirlerinin metropolleşmesi

İlk önce Amed’le başlayan şehir büyümesi, diğer şehirlerde de devam ediyor. Son süreçte hızla metropolleşen şehirlerden bazıları da Colemerg ve Şırnak. Şırnak’ı bir-iki sene önce gördüğümüzde, bu kadar hızlı gelişmesine hayret etmiştik. Ancak, bu sene (eylül 2012) gördüğümüzde daha büyük hayretler içinde kaldık. Etrafında bulunan köy sayısının baskı ve yakıp-yıkılmalar neticesi 70 den 13-15 e inmesi neticesi, şehir merkezine taşınma, yerleşme büyük bir ivediyle devam ediyor. Gecekonduvari küçük evlerden eser kalmayan şehirde, 10-15 katlı yükselen yapıtlara her gün yenileri ekleniyor. Bu yapıtlardan biri de şehir girişinde yapılan muhteşem beş yıldızlı Şehr-i Nuh Oteli. Bütün Şırnaklıların  biraz da olsa övündükleri bir mekan. Buralarda büyük metropolleşme olsa da, her kes birbirini çok iyi tanıyor. Yani köyler boşalıp, şehirler büyüse de, halk aynı. Ve en çok duyduğumuz cümle ‘’burada her kes, her kesi tanıyor’’. Şimdiye kadar çevre köylerde yaşayan halk, artık birbirine daha yakın ve yanayana olmak istiyor. Birisine yapılan baskı ve zulmü önlemek, yalnız bırakmamak, birbirine daha çok sahiplenmek istemi de büyük şehir merkezlerinde yaşamak istemenin bir gereği, amacı durumunda.

NOT: Şırnak’ta bizimle röportaj yapan DİHA muhabiri Delil Temel ve yanındaki arkadaşı Cengiz Oğlaklı ile Beytüşşebap’ta, biz şehri gezerken, bize eşlik eden Serhat Temel, biz Almanya’ya döndükten 3 gün sonra tutuklandılar. Ancak 36 saatlik gözaltı tutuklamasından sonra serbest bırakıldılar.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 27.08.2022

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑