Makaleler

Published on Ağustos 26th, 2022

0

“Güç Birliği” ne ve nasıl? | A. Cihan Soylu


Üzerinde birleşebilecek acil demokratik sosyal ve ekonomik talepler muğlak, belirsiz ve birleşilemez ise eğer, 7’li güçbirliği, 4’lü güçbirliği gibi “üçüncü”-“dördüncü seçenek” türü farklılıklarla ortaya çıkmak en yakındakileri bile ikna etmeyecektir…

Sadece Halk TV’de duyurusu ve toplantı sonrası açıklamalarıyla haber konusu olmadı. Birgün ve Evrensel başta olmak üzere sayılı birkaç gazetede de haberi ve yapılan açıklamalar yer aldı. “Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Devrim Hareketi’nin bir araya geldiği Sosyalist Güç Birliği” harekete geçiyordu.

Bu tür toplantı ve güç birlikleri haberleri önceki süreçte de birçok kez duyuruldu. Hatta, EMEP-TKP ve Sol Parti (bir önceki adı ÖDP) üçlüsünün “sosyalist güçbirliği için sürdürdükleri görüşmelerin devam ettiği”, bu güç birliğinin diğer birçok demokrat devrimci-ilerici siyasi örgüt, eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamu emekçileriyle kimi sendikal örgütlerin de aralarında bulundukları çok daha geniş bir kesimle birlikte halk kitlelerinin mücadelesini seçim odaklı olmamak, ve en acil sosyal ekonomik ve siyasal talepler öncelikli olmak üzere ilerletmek amaçlı olduğu-olacağı da ilan edildi.

Gelgelelim şimdi, aralarında TKP ve Sol Parti temsilcilerinin de bulunduğu SGD sözcüleri, kendileri dışındaki çok daha geniş kesimlerle bir mücadele platformunda ittifakı sosyalist kimliğe aykırı gördüklerini açıklamaktadırlar. “Birliğin imzacı ve temsilcisi isimler”, kendi dışlarındaki devrimci-demokrat ve sosyalist “güç birliği” çalışmalarını, “sadece Meclis’e odaklı, milletvekilliği hesaplı ittifaklar” olarak görmekte, bunu da asıl olarak HDP’nin bu “daha geniş ittifak” içinde olmasıyla gerekçelendirdiler. [1]

Bu, hemen belirtilmelidir ki, sorunlu bir görüş açısıdır: Önümüzdeki dönemde “Türkiye’de ciddi bir devrimci dönüşüme ihtiyaç var” ise, ve bunun gereği olarak bugünkü iktidardan kurtulmanın ötesine geçerek daha temelli bir değişim için “örgütlü bir halk muhalefeti yaratmak” elzem ise, “HDP etrafındaki ittifaklar, Sosyalist Güç Birliği’nin zaman zaman birlikte iş birliği yapabileceği yapılar” diye sözüm ona küçümsenerek ve bu zaman zamanı da şarta bağlayarak işaret edilen gereklilikler yerine getirilemez.

Devletleşmiş ya da devletin tüm kurumlarını kullanabilir güç edinmiş, tekelleşmiş “özel mali iktisadi” ve oligarşik nitelikteki sermayenin en saldırgan gücüne yönelik mücadelenin kitlesel ve güçlü olması emekçilerin yararına olacaktır. Bu, günümüzde karşı karşıya olunan sorunun ilk yanıdır. İkincisi ise, mücadelenin ileri güçlerinin perspektifiyle ilgilidir. Devrimci sosyalist vb güçbirliği girişimleri, bu yöndeki gelişmeler ve buna ilişkin tartışmaların kapsam ve içeriğine yön vermesi gereken şey, aynı zamanda bu ilki ve ikincisi arasındaki ilişki olmak gerekir. İşçi ve emekçileri, burjuva politikasının her türünün etkisinden uzaklaştıracak tutum, ancak bu bağ doğru şekilde kurulabilirse güç kazanır. İşçi-emekçi muhalefetinin, bu kesimlerin hem aktüel talepleri hem de sömürüden kurtuluş için gerekliliklerin bilinciyle hareketin ihtiyaçları gözönünde tutularak geliştirilmesine nasıl ve hangi tutum ve araçlar daha çok hizmet edecektir. Günümüzde asıl sorun budur. Fabrikalarda, işyerlerinde, emekçi semtlerinde ve okullarda mücadeleyi geliştirebilecek politika ve örgütlenme biçimlerinde ısrar olmadıkça, bu gereklilikler yerine getirilemez.

Hem öyle, “HDP etrafındaki ittifakın parlamento temsili paylaşımıyla, seçim programına baktığınızda bütünüyle sistem içi taleplerle sınırlı olan bir yaklaşım görüyoruz. Biz daha çok parlamento dışı muhalefete talibiz ve parlamento dışı muhalefeti örgütlemek için yola çıkıyoruz.” diye, üst perdeden konuşmanın da, SGB’nin ilan edilen programının karşılığı bulunmuyor.

Ankara’da yapılan basın toplantısında açıklanan mücadele platformu genel içeriğiyle örnek olsun EMEP tarafından açıklanan ve Evrensel aracılığıyla da okurun bilgisi dahilinde olan mücadele platformundan çok daha dar ve geri düzeydedir. Bu bir yana, Kürt mücadelesi sınırları içinde dahi olsa ezilen ulusun demokratik hak eşitliği taleplerinin temsiliyle HDP’nin, düzen siyasetinin iktidar ve muhalefet partileri dışındaki bir ittifaka çekilmesi için çabadan uzak durarak sosyalist ‚pirupaklık’ kanıtlanmış olmuyor.

Temsil ettiği kadarıyla-bu temsiliyetin niteliği ayrıca tartışılabilir-HDP aracıyla Kürt emekçilerinin gücünü “sosyalist güç birliği”nin gücüyle birleştirme çabasından kaçınmak gibi bir yanlışın teorisi ne denli yetkin yapılırsa yapılsın, yanlış yanlış olmaktan çıkmıyor.

“Milletvekili hesaplı” karalamaların dayanaksızlığı bir yana, biliyoruz ki EMEP, HDP’nin ne vekili ne sözcüsü ne de politik-ideolojik programının savunucusudur. Ama milyonlarca Kürt emekçisinin Türk ve diğer ulus ve ulusal topluluklardan işçi ve emekçilerle sermaye ve diktatörlük karşıtı mücadelede bir araya gelmesine hizmet edebilecek politik tutumun tüm sömürülen ve ezilenlerin kurtuluşu için gerekli olduğunu da biliyoruz. Ayrıca HDP’nin parlamentoda olması ve farklı ittifak arayışları göstermesinin, üzerinde bulunduğu platformun dışına düşmediğinin de farkındayız. Bir şey daha, EMEP’in CHP’de aday olma arayışında olduğuna dair hiçbir veri de bulunmuyor. Dolayısıyla birilerini suçlar ve sözümona onları aşağılamaya kalkışırken, her devrimcinin aklına her geleni söylememe gibi bir sorumluluk taşıması da önemli sayılmalıdır. Bu, hiç değilse “her türlü ezilme biçimi ve ayrımcılığı ortadan kaldırarak kollektif bir yasamı birlikte inşa etme” amacına hizmet için başarılmalıdır.

Kendilerine ideolojik-politik yakınlık nedenli bazı kitle örgütleri yöneticilerini de işaretle nasıl da geniş bir birlik örmeye yatkın olduklarını söyleyen dost mücadele arkadaşlarımız, bir süre sonra ilan edileceği söylenen, ve “HDP etrafında” olduğuna vurgu yapmayı önemsedikleri EMEP ve diğer devrimci parti ve örgütlerle yanyana gelmemelerinin hiçbir haklı nedeni olmadığını kuşkusuz biliyorlardır. Bu bir yana, tutumlarının bırakalım geniş emekçi kitleleri, kendi parti-örgüt çevrelerinde dahi inandırıcı olması, oldukça zordur. HDP’nin de içinde yer alacağı bir ittifak ile “HDP’nin etrafında” yer almanın farklı olduğunu bu arkadaşlar da devrimci güç birlikleri sorununa yabancı olmayan başkaları da biliyorlardır. “Sermaye yanlısı uygulamalarıyla emperyalist-kapitalist sistemin ülkemiz üzerindeki boyunduruğunu” güçlendiren ve işçi sınıfı, emekçiler ve tüm azınlıklar üzerindeki boğucu baskıyı  yoğunlaştıran burjuva iktidar gücü ve sermayenin militarist zorba aygıtının uygulamalarına karşı mücadele, doğru şekilde ifade edildiği üzere  “hayat memat meselesine dönüşmüş” ise eğer -ki bu doğrudur-, sömürülen ve baskı altında tutulan tüm kesimlerin mücadelesini ilerletecek, çok büyük kesimleri örgütsüz ve burjuva politikalarının etkisi altındaki halk kitlelerinin devrimci ve sosyalist mücadele perspektifiyle örgütlenmesine yarayacak daha geniş güç ve eylem birliklerinden uzak durmamak gerekiyor demektir. Her sorumlu devrimcinin, sosyalist olduğunu söyleyen parti ve örgütlerin görevleri arasında olan bu tutum ve sorumluluktan uzak durmaya gerekçeler oluşturmak, fazlaca maharet gerektirmez. SGB’in, 5 maddesinin ilkinde söylendiği üzere, ülkedeki “rejim” de öyle ileri sürüldüğü gibi “ucube” değil basbayağı bir devlet yönetim biçim ve tarzıdır. Ve gerçek o ki, sorun geniş kapsamında bu yönetime son vermekten ibaret olmayıp “insanın insanı sömürdüğü, eşitsizlik ve adaletsizliğin her gün daha da derinleştiği bu toplumsal ve siyasi düzeni” reddetmek olunca da, -ki sorun insanın insanı sömürmesi değil tekelci sermayenin, kapitalistlerin işçi ve emekçileri sömürmesidir- o zaman, bu doğrultuda mücadele eden tüm güçlerin güçbirliği için çaba göstermek, birkaç açıklamanın ötesine geçerek pratikte bu yönlü tutum içinde olmayı gerektirir.

Biz, örneğin, “ekonomi planlama ilkesine göre yeniden tasarlanmalıdır” türünden kapitalist ekonomi reçetelerinin sosyalist program ve politika savunusuyla bağdaşmazlığını bilsek de, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı, faşizan politikalar uygulayan, şekli burjuva laisizmini dahi reddedip sünni siyasal İslamcılığı tüm “toplumsal doku”ya şırınga eden, Kürtlerin ulusal hak eşitliği taleplerini şiddetle sonlandırma politikasında ısrarlı, NATO’cu ve yayılmacı devlet iktidar gücünün yenilgiye uğratılmasının halk kitleleri yararına olması nedeniyle bu geniş birlikleri gerekli görüyoruz. Bundandır ki, söz sosyalist olmaya daraltıldığında, kapsama alanının da daralacağı elbette ‘sarih’tir! Ama sorun bu mudur? 

Sorunun aktüel politik gereklilikler yönünden öne çıkan yönlerinden biri, “mevcut rejim”den kurtulmak ise,  ve daha kapsamlı, örgütlü mücadeleyi ilerletebilme potansiyel ve olanaklarıyla daha önemli ve kalıcı sonuçlar üretmesi hedeflenerek girişilecek şey işçi sınıfı ve emekçilerin; kent-kır yoksullarının, her gün giderek artan şekilde durumları sarsılan küçük burjuva kesimlerin devrimci bir doğrultuda mücadele birlikleri içinde hiç değilse yan yana gelmeleri için çaba göstermekse, o halde hayati olan aynı zamanda bu ikincisinin gereklerinden kaçınmamaktır. Üzerinde birleşebilecek acil demokratik sosyal ve ekonomik talepler muğlak, belirsiz ve birleşilemez ise eğer, 7’li güçbirliği, 4’lü güçbirliği gibi “üçüncü”-“dördüncü seçenek” türü farklılıklarla ortaya çıkmak en yakındakileri bile ikna etmeyecektir.

[1]Mehmet Emin KURNAZ /24.08.2022/https://www.birgun.net/haber/cozum-halk-muhalefeti-400155


A. Cihan Soylu – Evrensel – 26.08.2022

Tags: , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑