Türkiye

Published on Nisan 22nd, 2022

0

Gezi davası 25 Nisan’a ertelendi

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamadığı gerekçesiyle Türkiye için yaptırım prosedürünü başlatmasına yol açan Gezi davasında karar aşamasına gelindi. Bugün yapılan duruşmada, 1634 gündür cezaevinde tutulan iş insanı Osman Kavala’nın da aralarında bulunduğu 9 sanık, esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmalarını yaptı. Duruşma 25 Nisan Pazartesi gününe ertelendi.

İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Gezi davasının karar duruşması sabah saatlerinde başladı. Gezi Parkı eylemlerine ilişkin beraat kararının bozulmasının ardından Osman Kavala’nın da aralarında bulunduğu 17 sanıklı davada,  savcı celse arasında mütalaasını açıklamıştı. Mütalaada, Osman Kavala ve Ayşe Mücella Yapıcı’nın ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması talep edilirken, 6 sanığın ise ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etme’ suçundan 15’er yıldan 20’şer yıla kadar hapisle cezalandırılması istenmişti.

Mütalaada ayrıca, haklarında yakalama kararı bulunan ve ‘olayların organizatörleri’ oldukları öne sürülen sanıklar Ayşe Pınar Alabora, Henry Jack Barkey, Can Dündar, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Mehmet Ali Alabora, Yiğit Aksakoğlu ve İnanç Ekmekçi’nin dava dosyalarının ayrılarak, yakalama kararı infazlarının beklenmesi talep edilmişti.

Duruşma savcısı daha önce verdiği mütalaasını tekrar etti.

Kavala SEGBİS ile bağlandı

Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekci ve sanık avukatları duruşma salonunda hazır bulundu. Osman Kavala ise duruşmaya cezaevinden SEGBİS ile bağlandı.

‘Dehşet içinde kaldım’

Yargılananlardan Hakan Altınay esas hakkındaki savunmasında, “İddia makamının esas hakkında mütalaasını okudum, dehşet içinde kaldım. İddia makamının görüşü, verilen birçok yargı kararını ve en temel gerçekleri tekrar tekrar görmezden geliyor. İddia makamı bana ve eylemlerine dair suçlamalarımı mütalaanın 55-56 sayfasında 600 kelimede ifade etmiş. İddia makamı benim Açık Toplum’da danışma kurulu ve yönetim kurulu başkanlığı, Anadolu Kültür’de yönetim kurulunda olduğumu söylüyor. Her ikisinde de değilim” dedi.

‘Tarihsel gerçeği değiştiremezsiniz’

Daha sonra söz alan Mücella Yapıcı, “Niyetinizi ve korkularınızı biliyor ve bu beyhude çabaları reddediyorum. Çünkü bizler Gezi’yi yaşadık ve biliyoruz. Gezi direnişi bu ülke tarihinin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi ve en kapsayıcı barışçıl kitlesel hareketidir. Ölümcül polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan itirazın adıdır Gezi. Hayali senaryolara dayanan suçlamalar, terör, darbe, dış güçlerin oyunu gibi asılsız ithamlar ve tarafsızlığı çoktan tartışmalı hale gelmiş yargısal zorlamalar Gezi direnişinin tarihsel gerçekliğini değiştiremez” şeklinde konuştu.

‘Erdoğan istedi diye ceza vereceksiniz’

Yargılananlardan Can Atalay, “Sayın yargıç bu bir yargılama faaliyeti değildir. Bu bir politik bir faaliyettir. Sırf Recep Tayyip Erdoğan istedi diye bize ceza vereceksiniz. Siz, Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda mahkum ettirmeye yemin ettiği bir prosedürü izliyorsunuz” diye konuştu.

‘Son kez vurgulama ihtiyacı hissediyorum’

Ardından 1634 gündür tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala savunmasına başladı. Kavala, şunları ifade etti:

Yaklaşık dört buçuk yıldır bana yöneltilmiş suçlamaların temelsiz olduğunu ortaya koymamıza, Gezi davasından beraat etmiş olmama, tutuklanmamın hak ihlali olduğuna dair AİHM kararına rağmen, Cumhurbaşkanı’nın ve bazı siyasetçilerin hakkımda suçlayıcı beyanlarına devam etmeleri ve sudan gerekçelerle tutukluluğumun sürdürülmesinden dolayı savunma yapmamın anlamsız hale geldiğine kanaat getirmiştim. Bu davanın bu celsede hükme bağlanmasına yönelik bir iradenin ortaya çıktığını gözlemlediğimden, alınacak kararı etkileyeceğini beklemesem de daha önce ifade etmiş olduğum bazı gerçekleri son bir kere daha vurgulamak ihtiyacı hissediyorum.

Bundan 28 ay önce AİHM, tutukluluğumda hukuki gerekçelerin değil siyasi faktörlerin rol oynadığı hükmüne varmıştı. Bu tarihten sonraki gelişmeler, tahliye, beraat, aynı gün daha önce tahliye edilmiş olduğum suçtan yeniden tutuklama ve sonra yeniden tahliye ve yeni bir suçtan tutuklama, dava dosyalarını ayırma, sonra birleştirip tekrar ayırma ve bunları gerçekleştirmek için yasaları keyfi biçimde kullanma, yargı sürecinde Cumhurbaşkanı ve diğer siyasilerin suçlayıcı demeçleri, bu davayı siyasi etki altında tamamen deformasyona uğramış bir yargı vakası, tutukluluğumun sürdürülmesini de kamu yetkisi kötüye kullanılarak gerçekleştirilen hürriyetten yoksun bırakma eylemi haline getirmiştir.

‘Beraat kararı Cumhurbaşkanın tepkisini çekti’

2017 Kasım ayında aynı anda iki suçtan, Gezi olaylarını yönetmek ve organize etmek ile 15 Temmuz darbe girişimine katılmaktan tutuklanmıştım. Anlaşılan, benim üzerimden bu iki olay ilişkilendirilmek isteniyordu. Gezi davası beraatlerle sonuçlandı. Anlaşılan bu karar Cumhurbaşkanı’nın tepkisini çekince, tutukluluğumu devam ettirmek için, önce re’sen tahliye edildiğim darbe girişimine katılma suçlamasıyla, sonra da aynı sözde deliller kullanılarak yasalara, yasalardaki tanımlara aykırı biçimde kurgulanan casusluk suçlamasıyla tutuklandım. Her iki suçlamayı içeren komplo teorileriyle ve yanıltıcı beyanlarla doldurulmuş tuhaf bir iddianame hazırlandı.

‘Kendisini yasalarla kısıtlı hissetmemiş’

Anlaşılan iddianameyi hazırlayan ne pahasına olursa olsun tutukluluğumu devam ettirmeyi amaçladığından, muhtemelen siyasi destek alacağını düşünerek, kendisini yasalarla kısıtlı hissetmemiş.

İkinci iddianame sadece benim tutukluluğumu sürdürmek için hazırlanmıştı. Gezi iddianamesi de beni hedef alıyor, ancak daha önemli bir işlevi de var: George Soros’un ve benim içine yerleştirildiğimiz kurgu kullanılarak Gezi protestoları kriminalize edilmeye, bunlara katılan yüzbinlerce yurttaşımızın iradeleri itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.”

‘Hükümet Soros ile görüştü’

Gezi protestolarının kamuoyunun gözü önünde gerçekleştiğini, o dönem bu protestoların bir darbe girişimi olduğuna yönelik bir komplo teorisinin ortaya atıldığını ancak tutmadığını ifade eden Kavala, “Hükümet de bu komployu benimsemedi. Yoksa Başbakan kendisini devirmek isteyenlerle görüşür müydü? Keza George Soros da 2015’de Türkiye’ye geldiğinde hükümet yetkilileri ile görüşmüştü” diye bilgi paylaştı.

Kavala, “Gezi’nin dışarıdan yönetildi” iddialarına delil gösterilmediğini söyledi. Kendisi hakkında 80 protesto eylemini yönlendirdiğine dair iddia olduğunu, bunun akla uygun olmadığını dile getiren Kavala, sözlerine şöyle devam etti:

“Sadece poğaça ve eczaneden alınmış maskelerle gittiğim Gezi’nin maddi ihtiyaçlarını karşıladığım iddiası saçmalıktır. Protestoculara akıl hocalığı yaptığım iddia ediliyor. 30 yıl sivil toplum kuruluşlarında çalışmış biri olarak görüşlerimi kamuoyuyla, siyasetçilerle paylaşırım. İddianamede de belirtildiği gibi hükümet yetkilileriyle de toplantılara katıldım. Suç eylemine destek vermemle ilgili bir delil ortaya konamamıştır.”

Gezi ile ilgili hiçbir faaliyetini gizli yapmadığını belirten Kavala, “Taksim yayalaştırma projesine açık bir şekilde karşı çıktım, toplantılara kapatıldım. Evime yakınlığı nedeniyle eylemleri gördüm. Parka bir masa götürdüm. Fidan ekme eylemine bizzat katıldım. Gezi Parkı üstünde birkaç ağacın bulunduğu boş bir arsa değildir. Milyonlarca İstanbullunun yararlandığı, kamu için büyük öneme sahip bir alandır. Bu parkın tahribinin engellenmesi, yapılaştırmanın durdurması, parkın park olarak kalması kamu yararına olmuştur” diye kaydetti.

‘İddiaları yazanlar da inanmıyor’

“Gezi protestolarının George Soros tarafından düzenlendiği” iddiasına da değinen Kavala, bu durumun itibarsızlaştırmaya yönelik bir iddia olduğunu kaydetti. Bu iddianın da herhangi bir araştırma ve delile dayanmadığını belirten Kavala, “Soros’un Arap Baharı arkasındaki kişi olduğu algısına dayanmaktadır ve iddianamede de böyle yer almıştır. Türkiye’yi ziyaretinde vakfın çalışmalarını değerlendirdiği toplantılar dışında Soros ile hiçbir irtibatım yok. Benim dışımda hiçbir vakıf üyesiyle konuşmuş olmaması, Soros’un sanıklar arasında olmaması bu iddiaları yazanların da iddialara inanmadığını gösteriyor.” ifadelerini kullandı.

Yaklaşık 5 yıldır cezaevinde olduğuna dikkat çeken Kavala, “Benim için telafisi mümkün olmayan bir kayıptır. Bana teselli sağlayacak yegane şey yaşadıklarımın yargıdaki vahim sorunların daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunması ihtimalidir” diyerek, sözlerini tamamlandı.

‘Eserin sahibi cezaevinde’

Kavala’nın sözlerini tamamlanması üzerine Yiğit Aksakoğlu’nun avukatı Aslı Kazan söz aldı. Kazan, dosyanın açılmasına neden olan emniyet müdürü Nazmi Ardıç’ın şu anda cezaevinde olduğuna dikkat çekti. “Eserin sahibi cezaevinde. Yalnız, bu kıymetli eser hala sergilenmektedir. Biz delilleri yanımızda getiriyoruz, siz delillerin değerlendirilmesi için olumlu bir karar vermiyorsunuz. Üretilmiş delillerle ilgili kanıtlarımızın değerlendirilmesiyle ilgili ret kararı verirseniz bunun adı yargılama olmaz. Beraat istiyoruz” şeklinde konuştu. Hakan Altınay’ın avukatı Tora Pekin ise, davanın siyasi olduğunu belirterek, “Ne kadar yasa, hukuk, içtihat, insan hakları desekek de bu davada adalet ve hukuk kaybetmiştir. Bu siyasi davalar nedeniyle adalete olana güven kaybedilmiştir” diye kaydetti.

‘Gizli amaçlar taşıyor’

Dosyada müvekkilinin ters çevrilmiş arabalara ilişkin hakkında iddia olduğunu belirten Pekin, iddiaya ilişkin bir delilin ise olmadığına dikkat çekti. Davanın hukuki amaçlar dışında gizli amaçlara hizmet etmek için açıldığını söyleyen Pekin, “Burada artık geriye bir yol kalıyor; Davanın doğasını ifşa etmek, anayasayı savunmak için gerekli bu. 657 sayfalık okunması imkansız, tutarlı bir dilden uzak bir metinle (iddianame) karşı karşıyayız. Bu metni heyetin satır satır okuduğunu sanmıyorum. Daha kötüsü iddianameyi yazan savcının da okumadığını düşünüyorum. Her dokuz sayfada bir ‘kaos çıkarmak’tan bahseden bir iddianameyle karşı karşıyayız. Bunun yanında 657 sayfa içinde TCK 312. madde (darbe teşebbüsü) sadece bir kez geçiyor. Onun yerine dedikodular var bu davada” dedi.

Mahkemeye tepki gösterdi

Pekin’in ardından yargılanan Çiğdem Mater’in avukatı Hürrem Sönmez söz aldı. Sönmez, mahkeme başkanının avukatlarının savunmalarının kısa kesmelerine yönelik baskısına tepki göstererek, “Eğer savunmamı bölmeyecekseniz, yapacağım” dedi. Savunmanın 10-15 dakika şeklinde bölünmesinin hukuka aykırı olduğunu dile getiren Sönmez, “İstersek gün boyunca savunma yapabiliriz” diye kaydetti. Dosyada yer alan “delillere” işaret eden Sönmez, “17-25 Aralık soruşturmasında deliller nasıl hukuka aykırı ise bunlar da aynı şekilde hukuka aykırıdır” diye belirtti. Sönmez, Gezi protestolarına 3 milyon insanın katıldığını belirterek, müvekkiline dönük “yönlendirme” suçlamasının kabul edilemez olduğunu söyledi. Sönmez, “Bu iddia akla aykırı olmakla beraber, Anayasal haklarını kullanarak sokağa çıkanların iradelerine karşı bir hakarettir” diye belirtti.

Duruşma Pazartesi günü devam edecek

Bir kısım müdafi avukatın savunmaları ardından mahkeme, birçok avukatın henüz savunmasını yapmadığını belirterek, bu nedenle duruşmaya Pazartesi günü devam edilmesi yönünde karar verdi. Duruşmanın ardından adliyenin C Kapısı önünde dava avukatları basın açıklaması yaptı. Açıklamada söz alan dava avukatlarından Evren İşler, “Bu dosya ihtiyaç duyuldukça yeniden yeniden açılan, canlandırılan ve savcının kıymetlendirme bahanelerine sığınarak diriltmeye çalıştığı bir dosyadır. Mahkeme heyetinin savunmaları dinlemeye dahi tahammülü yok. Bununla mahkemenin gerçekle ne kadar bağını kopardığını görüyoruz. Biz ne dersek diyelim umurunda değil izlenimini verdi” dedi.

İşler, “Gezi’deki umuttan vazgeçmeyenler olarak, buradayız. Çoğuz ve burada olanlarla sınırlı değiliz. Geziyi savunmaya kaldığımız yerden devam edeceğiz” diye kaydetti.

Mahkeme, avukat savunmalarının bitmediği gerekçesiyle duruşmaya 25 Nisan’da devam edilmesi kararı verdi.

(Karınca)

Tags: , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑