Makaleler

Published on Mayıs 24th, 2022

0

Esas tehlike | Nihat Veli Yüce


…demokratikleşme adımlarını ilk elden hızla atamazlar ise, saray rejimine dönüşmeleri kaçınılmazdır…

Merkez çevre ilişkisinde, dengenin tamamen merkez tarafından bozulduğu, çevrenin, merkezin emir komuta zincirinin aparatına dönüştürüldüğü yerde, yozlaşma, çürüme ve yıkım kaçınılmaz olur. Merkez, çevre ilişkisinde çevre ne denli özerk konumunu korur ise, halkın katılımı yerel gelişimi hızlandırır ve daha doğru projelerle yerel kalkınma da süreklilik sağlanır. Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri kitlelerin karar alma ve uygulama safhalarında aktif yer almasıdır. Merkezin yereli özcesi çevreyi boğduğu, atıl duruma düşürdüğü, bütün karar ve uygulama aşamalarının merkezce belirlediği yerde, kitleler, seçimden seçime oy kullanmakla sınırlanır, kısıtlanırlar. Bu durum merkezin yerelden kopuşunu ve dar bürokratik ağın her şeye muktedir olduğu diktatoryal süreçlere evrilir. Bu aşama çürüme, yozlaşma, kokuşma sürecinin başlangıcıdır. Bu süreç çözülme ve çökme ile son bulur. Bu durum niyetlerden bağımsızdır. Devlet denen kurum tepeden tırnağa kirli bir kurumdur, bu kirliliğin zirve yapmasını, yozlaşıp, çürümesini önleyen direk ve dolaylı denetimdir. Yerel yönetimlerin özerk ve güçlü katılımcı olmalarıdır. Devlet aygıtı bu süreçlerin dışına çıkarıldığında, kirlilik çürüme ve kokuşma sürecini hızlandırarak, devlet kurumlarını birer foseptik çukuruna dönüştürür. En temiz bireyler dahi, bu aygıtın birer dişlisi haline gelir ve yozlaşırlar. Yaşanan sosyalist deneyimlerin de başlıca sorunlarından biri, bu aşırı merkezileşme ve denetim dışına çıkma durumuydu. Kapitalist sistemlerde ise bu yozlaşma ve çürüme, kapitalizmin çürümüşlüğü ile birleşince kısa sürede kokuşmaya başlar. ABD, Almanya, İngiltere vb. emperyalist merkezlerde direk ve dolaylı denetim mekanizmalarının işletilmesi bu süreci ve aşırı merkezileşmeyi  öteleyen bir faktördür. ABD’de Trump bu süreci tersine çevirmeyi başarmış olsaydı,  ABD’nin çöküşüne gidecek sürecin kapılarını aralamış olacaktı. Ben söyledim oldu, emrettim oldu, ben bilirim gerisi tukaka iktidarları süreci çöküşün habercisidir. Biden’in seçimleri kazanması bu sürecin önüne geçmiştir. Rusya ben yaptım oldu anlayışının etkisi ile Putin liderliğinde çıkmaza sürüklenmiş durumdadır. Dünya da irili ufaklı aşırı merkezci diktatörlüklerin ardındaki emperyal güçlerin desteğini çekip aldığınızda üç gün ayakta kalamazlar. Öfkeli kitlelerin tükürüğünde boğulurlar. Saray rejimini ayakta tutan da bu emperyal merkezlerin desteğidir. Tarihsel tecrübeler aksi örnekler olmadığını göstermektedir.

Katı, bürokratik, merkezler kendilerini yenileyerek, üst düzeyde yeniden üreterek gelişme şansı yakalayamazlar. Merkez gericileştikçe, çevreyi tehdit unsuru olarak görür ve çevre üzerindeki baskıyı daha da arttırır.  Bu baskılar çevrenin öfkesini büyütür, baskı ve baskıya karşı öfke sarmalı çıkmazı derinleştirir, öfkeli yığınlar sokağa inerler. Bu durum merkezin baskısını arttırır ve şiddet yöntemleri ile öfkeli yığınları bastırma, susturma, korkutmaya dönüşür. Görece sükûnet ortamı oluşmuş gibi görünse de, daha büyük dip dalganın kabarmasını tetikler.

Günümüz Türkiye’sin de öfkeli yığınların, merkezin baskıcı, totaliter, umursamaz, yağmacı, yoz, çürümüş, kokuşmuş gerçekliğine karşı konumlanma ve öfkenin sokağa taşma sürecinin ön günlerindeyiz. Seçim beklentisi ve seçimlerde bu kokuşmuş totaliterliğin gönderileceği umudu, kitlelerin öfkesini yatıştıran etmendir. Mevcut muhalefet partileri A’dan, Z’ye hangisi olduğu fark etmez, çoğunluğu sağladıklarında bir kaç yıl içinde tek adamcı, tamamen merkezci sistemi tasfiye edip, parlamenter sisteme geçişi, bu yetmez, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve özerkliklerinin garanti altına alınması, küçük beylikler, diktatörlükler oluşturan siyasi partiler yasasının değiştirilip, demokratikleştirilmesi, basın ve ifade özgürlüğünün garanti altına alınması, toplanma ve gösteri hürriyeti önündeki engellerin kaldırılması gibi demokratikleşme adımlarını ilk elden hızla atamazlar ise, saray rejimine dönüşmeleri kaçınılmazdır. Mevcut siyasal sistemin üzerine oturan her parti veya birey bu sisteme yaslanmakta ısrar eder ve bir kaç yılda bu sistemi değiştirmeyi başaramaz ise, saray diktatörlüğüne dönüşmekten kurtulamaz. Çevrenin merkez üzerinde oluşturacağı, baskı, denetim ve hesap sorma gücü merkezin de nefes borusu, oksijen çadırıdır.

Kemal Kılıçdaroğlu adım adım adaylığa yürüyor, olağan üstü bir gelişme olmaz ise Kılıçdaroğlu muhalefetin adayıdır. Mevcut durumda muhalefet cephesinde, süreci tersine çevirecek ve saray rejimini alt edecek bir profil olduğu tartışmasızdır. Halkın gücünü ve sinerjisini canlı tutmayı başardığı sürece, devlet aygıtını parselleyen karanlık güçler üzerinde baskın olabilir. Kitlelerin desteğini canlı tutmayı başaramaz ve ortaya çıkan güçlü enerjiyi bürokrasi üzerinde baskıya dönüştüremez ise, kısa sürede devleti parselleyen derin karanlık odakların basit bir aparatı olacak ve onların insafına kalacaktır. Seçimlerle işin yarısından azı hallolmuş olacak, esası seçim sonrası dönüşümü sağlamada kitle desteğini, enerjisini demokratik refleksi sürekli zinde tutmaktan geçecektir. Devleti dönüştürme, demokratikleştirme süreci kitlelerin katılımı ile yapılamaz, kitlelere seçim bitti, sizin işinizde bitti, şimdi rolünüz seyretmek biçiminde soruna yaklaşılırsa, büyük tehlike, kaos ve belirsizlik sürecini örgütlemede karanlık odaklar daha cüretkar olacaklardır. Büyük tehlike tamda buradadır. Türkiye halklarını bekleyen büyük tehlikeli sürecin önüne geçecek olan kitlelerin demokrasi nöbetini örgütleyip, bunun sadece seçim öncesi değil, seçim sonrası da sürdürülmesi ve demokratik katılımı ile büyük tehlike bertaraf edilebilir. Kitlelerin değiştirici dönüştürücü gücüne güvenmeyen iktidarlar, kitlelerden kopmaya, kullanılmaya, yabancılaşmaya, yozlaşmaya ve derin karanlık odakların oyuncağı olmaya mahkumdurlar. Asıl tehlike de buradadır.


Nihat Veli Yüce – 4.05.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑