..." /> Erdoğan sonrası senaryolar...| Nihat Veli Yüce

Makaleler

Published on Ekim 23rd, 2021

0

Erdoğan sonrası senaryolar…| Nihat Veli Yüce


Erdoğan sonrası senaryolar: İç ve dış sermaye çevreleri Erdoğan sonrasına hazırlanıyor.


Uluslararası mali sermaye çevrelerinin Ortadoğu coğrafyasında sınır hattı olarak gördükleri, sınır karakolu rolü verdikleri Türkiye’de işler istedikleri gibi yürümüyor. Soğuk savaş sonrası, batılı güçler açısından, Türkiye’nin Jeopolitik önemi azaldı ve Türkiye stratejik öncelik konumunu kaybetti. Bunun yerini doğu batı eksenli kitle göçünü engelleyecek öncü sınır karakolu olma rolünü üstlenmek aldı. Öncü sınır hattı Türkiye verilirken, ana sınır hattı görevi Yunanistan ve Bulgaristan’a verildi. Portekiz, İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan ve Rusya Afrika ve Asya’nın yoksul ülkeleri arasında ana sınır durumundadır. Türkiye ise coğrafik konumu itibarı ile öncü karakol konumundadır. Türkiye NATO’nun askeri uç karakolu olmaktan çıkarılarak, batının öncü mülteci karakolu haline getirilmiştir. Bir anlamda mültecilerin açık ceza evi haline getirilmiştir. Jeopolitik önemi değer kaybederek askeri karakolluktan, mülteci karakolluğuna gerilemiştir.

Devleti Erdoğan’ın kişiliğinde cisimleştirmeye çalışan batılı sermaye çevreleri liberal aydınımsıları da harekete geçirerek, Erdoğan’ın ilk yıllarından itibaren önemli destekçilerinden olan, onun ve partisinin entelektüel zayıflıklarını örten liberal aydınımsıların pazarlama yeteneği ile yelkenlerini güçlü rüzgarla doldurmuştu. Uluslararası mali sermayenin sınırsız desteği, içeride liberal aydınımsıların desteği ile birleşince, bu rüzgardan başı dönen ve ben oldum havasına kapılarak, narsizmle harmanlanmış megaloman kişiliğin kibrine adım, adım teslim olan Erdoğan, oldum dediği andan itibaren adım adım yalnızlaşmaya ve çökmeye doğru ilerlediğini görme gerçeğini çoktan rafa kaldırmıştı.

Suriye savaşına müdahil olup 24 saatte Emevi camiinde namaz kılma hedefi Suriye ve Rusya gerçeğine çarpıp başarısız olunca, batılı sermaye çevrelerinin taktirini alamadı, aksine hayal kırıklığı oldu, sonun başlangıcı da böylece başlamış oldu. Erdoğan’ın adım adım gözden düşme sürecinin miladı Suriye savaşındaki başarısızlığıdır.
Dışarıda gözden düşen, verilen ev ödevlerini yapamayıp sınıfta kalan Erdoğan’ın Irak tezkeresi sonrası ikinci stratejik sınavı olan Suriye sürecinde de başarısızlığa imza atması Erdoğan’a güveni asgari düzeye çekmişti. Buna eklemlenen, mali sermayenin ihtiyaçlarına cevap olma yerine, bir avuç yandaşına cevap olma arayışları ipinin çekilmesine giden yolun köşe taşlarını döşemişti. Sanayi ve tarımsal üretimin ivme kaybetmesi, hayvancılığın bitme derecesine gelmesi, kendi kendine yeten ekonomiden, hemen her alanda dışa bağımlı bir ekonomik modeli hakim kılması da batılı sermaye çevrelerini mutlu etmedi.

Bir ülkenin kendi iç dinamikleri ile gelişmesinin, kendi kendisine yetebilmesinin ve meta ihracı, bunun üzerinden yükselecek sermaye ihracı koşullarının oluşturulabilmesi için gereken bütün adımların aksini atan Erdoğan rejimi sıfırı tüketmeye mahkumdu, bugün  yaşanan tamda bu iflas durumudur.

20 yılda; Kendi öz kaynaklarının etkin kullanımı, ham madde ithalatına mahkum olmadan, katma değeri yüksek meta üretimi gibi alanlarda sıfır çekildi.

Tasarruf tedbirlerinin maksimum uygulanması, dış borçlanmaya dayalı ekonominin adım adım terkedilmesinde sınıfta kalındı.

Yabancı sermayenin spekülatif amaçlarla gelmesinin önüne geçilemedi, aksine spekülatif sermayeye bütün kapılar açılırken, uzun vadeli yatırım özendirilmedi aksine engeller çıkarıldı.

Bankaların, özellikle kamu bankalarının sıkı denetimi ve belli limitleri olan mevduata ulaşmadan kredilerin kontrolsüz bir şekilde verilmemesi meselesinde sınıfta kalındı.

Sanayinin kapsamlı reorganizasyonu, çağın gereklerine uyumu, teknolojik dönüşüm ve bunu sağlayacak kapsamlı AR-GE araştırmalarına kaynak aktarımı, teşvik ve organizasyonunda sıfır çekildi.

Siyaset ülkenin, ülke insanının yarınlarının garantiye alınmasının aracı olarak ele alınmadı. Aksine aile efradı ve bir avuç yandaşın çıkarına yapıldı. Ülke ve ülke insanının çıkarları ve yarınları hiçe sayıldı.

Liyakat, uzmanlık, başarı hiçe sayıldı. Liyakatsiz, başarısız, silik, hırsız tipler her kademeye dolduruldu.

Eğitim, sağlık, alt yapı, iç barış, demokrasi, insan hakları, hukuk, güvenlik, dış politika, çevre, aklınıza gelebilecek hemen her alanda rant öncelik haline getirildi. Bütün politikalar rantın kotarılması üzerine inşa edildi.

Liyakatsiz, cehaleti kendinden menkul, ahlaki değerlerini vestiyere asmış, kirli, yoz ve asalak tipler her alanda iş başına getirildi, üzerlerine de İslam örtüsü örtüldü. Çürüme, yozlaşma ve irin kokuları boydan boya ülkeyi sardı. Bu çürüme ve kokuşma ortamı küresel mali sermayenin yüksek ranta dayalı parazit sermayesinin faizlerini dahi tahsil etmesini zorlaştırdı. Türkiye’yi ipotek altına almış Londra tefecileri panikte, zira bırakalım ana sermayelerini geri almayı, faizleri dahi tahsil edemez durumdadırlar. Bütün bu süreçler sonucunda ipi çekilen Erdoğan içeride ve dışarıda çıkar yol olarak saldırganlaşmayı, devlet terörünü tek çıkar yol olarak görmektedir. Erdoğan’ın son ve tek çıkış yolu savaştır. Savaş ile iç faşistleşmeyi tahkim edip çevresinde savaş kahramanı ağı örerek ömrünü uzatmanın hamleleri peşindedir.

Şurası açıktır ki her koşulda Erdoğan dönemi kapanmak üzeredir. İpi çekilmiş ve gözden çıkarılmıştır. Savaş kahramanı da olsa gidicidir. Kendi çevreside bu gerçeği görerek konumlanmaktadır. Mesele sadece zamanlama meselesidir. Burada olası bir savaş senaryosu AKP-MHP-VP ittifağının kendi içinden bir alternatif çıkarmasına olanak sağlayacaktır. Mali sermaye çevrelerinin güvenine mazhar böyle bir figürün savaş tamtamları arasında sarayın merdivenlerini tırmanma olasılığı güçlüdür. Saray rejimi seçim yerine savaş ve savaş koşulları içinde yeni figürü saraya çıkarmanın yolunu aramaktadır. Erdoğan gitsin, rejimi kalsın senaryosu iç ve dış sermaye kesimlerinde onay görecek bir projedir.

Savaş yolu ile hedef gerçekleştirilmez ise, seçim yolu ile hedefe ulaşılması başka bir senaryo olarak orta yerde durmaktadır. Bu senaryoya göre seçimler bir şekilde ikinci tura kalmalı, ikinci tura gidecek iki haftalık süreçte ortam iyice gerilmeli, seçim güvenliği adı altında sandıklar jandarma ve polis denetimine alınmalı, bu yolla farkı alabildiğine azaltacak manipülasyonlar organize edilmeli, muhalefetin hile yaptığı yaygın bir şekilde dile getirilerek, seçimlere şaibe düşürülüp, sonuçlar kabul edilmemeli. Doğacak tepki ve beslenecek çatışma ortamı ile Hulusi Akar öncülüğünde ordu karışıklığı bastırma adına yönetime el koymalı. Böylece, seçimler bilinmez bir tarihe ertelenerek, mevcut rejimin devamı sağlanmalıdır. Özcesi muhalefet ya, seçimi manipüle edecek saray rejiminin ortaya koyduğu sonuçlara razı olup sus pus oturacak, adam kazandı diyecek, ya da manipülasyonu reddedip sokağa dökülecek ve saray rejimi bunu gerekçe yaparak darbe yapacak. Erdoğan görevden alınıp yerine Hulusi gelecek böylece toplumun gazı alınmış olacak, saray rejimi ise Erdoğan’sız yoluna devam edecek. ABD ve İngiltere ikilisi Hulusi Akar planına gayet sıcak bakmaktadırlar. Sedat Peker’in ifşaları ile başlayan sürecin bu aşama için yol temizliği olduğu unutulmamalıdır.

Bu projeyi boşa çıkaracak olan demokratik muhalefetin, tek vücut olup, atacağı akıllı stratejik hamleleri olacaktır. Muhalefet ikinci tur hesabı yapmadan, ilk turda açık ara fark ile kazanmanın planlarını yapmalıdır. İkinci turun özünde seçim değil, darbeyi örgütleme turu olma olasılığı güçlüdür. Burada mesele uzatmaları oynayan Erdoğan’ın gitmesi değil, rejimi ile birlikte alaşağı edilmesi meselesidir. Erdoğan her koşulda gidecektir, önemli olan rejiminin de onunla birlikte tarihin çöplüğüne süpürülmesidir.


Nihat Veli Yüce – 23.10.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑