Makaleler

Published on Eylül 25th, 2022

0

Dünya kadınları 3. Konferansına dair izlenimlerim | Gül Güzel


Dünya kadınlarının buluşması, anlaşması, dayanışması…Şikayetçi değil, çözüm geliştirici olmaları…

Alışılmışın dışında bir konferanstan izlenimlerimi kısaca anlatmaya çalışacağım. Beş yılda bir yapılan ve benim gibi ilk defa kuzey Afrika ülkesi Tunus’un başşehri Tunus’ta yapılan konferansa katılan yüzlerce kadın. Konferansa 42 ülkeden 450 katılımcı, 92 delege kadın katıldı. Daha önce yapılan Dünya Temel Kadınlar 1. Konferansı, 4-8 Mart 2011’de Venezuela’nın Caracas şehrinde yapılmış ve bu konferansların her 5 yılda bir yapılmasına karar verilmişti. İkinci konferans ise, 19.3. 2016’da Nepal/Katmandu’da  yapılmıştı.

BİZ KADINIZ, BİZ GÜÇLÜYÜZ! JİN JİYAN AZADİ! Biz kadınlar bütün sömürü savaşlarına HAYIR! diyoruz! sloganları, 42 ülkeden gelen,  Dünya Kadınları 3. konferansının  tek ses ile ifade ettikleri ortak sloganları oldu.

Başta Kadın Hakları Savunucuları olmak üzere, 10 örgütün birlikte hazırladığı başlıklar altında, baskıcı sistemler, krizler, çevreyi koruma, beslenme krizleri, bölgesel ve dünya sağlık sorunları, mülteci sorunları, son on yılın savaşları, ülkeler arası kadın dayanışmasını güçlendirme başlıkları altında tartışmalar yürütülen bir konferans oldu.

Farklı ülkelerde yaşayan kadınlara yaşatılan şiddet ve emek sömürüsü, kadın özgürlüğüne dair eylem ve deneyimlerini paylaşmak için yapılan temel ana program ve atölye çalışmalarıyla zenginleştirme hedefli geçen programlar sonrasında yapılan yazılı öneriler konferansın sonuç bildirgesine işlendi.

4 ile 10 Eylül arası gerçekleşen konferans, kadının MOR rengine boyanırken, söylenen ana slogan,’’Jin Jiyan Azadi!’’ oldu. Açılan büyük ortak pankartta ise ZEYTİN ağacı sembol edildi. Bilinen zorunlu dillerin ötesinde kadınların evrensel renk ve dilleriyle gönül bağı/yoluyla buluşma sevinci, Tunis’ten bütün kıtalara ulaştı. Bir araya gelen bu kadar kadının hedefi – emeli birbirleriyle güç oluşturup, evrensel düzeyde kadın sömürü, katliam, şiddet, tecavüz ve inkar edilmelerine karşı mücadele etmeyi birlikte sağlayabilmek oldu. En önemli gözlemimim ise kadınların şikayetçi, talepçi değil; yaşatılan sorunların temeline inerek, çözüm geliştirme arayışı içinde tartışmaları yürütmeleri oldu. Kurdukları çeşitli el becerisi ürünlerini sergilerken, bütün farklı dillerine rağmen yürek yoluyla anlaşıp, birbirleriyle sevgi ve saygı içerisinde anlaşmaları belki yeni bir çağın açılışıydı. Gönül gözüyle birbirlerini anlamak-anlaşmak kadınca bir tavır olmalı diye düşünmekten kendimi alamadım.

Gündüz yapılan konferansın her akşamında, her kadın grubu kendi dil ve kültüründen oluşan bir etkinlikle konferans salonu sahnesinde yer aldı. Kendi dillerinde hazırladıkları şarkı, halay-danslarla yaptıkları kültürel programa, giydikleri renkli giysileriyle de sahneyi süslediler. Bütün kadınlar, her dilden yapılan kültür programını büyük bir sahiplenme ve heyecanla izledi.

Tunus’un Tunus, Medina, Al Masra, Sidi Bou Sait şehirlerinde toplumu ve çevreyi izleme imkanımızda, kadının ortak yaşamdaki özgürlüğüne hem dikkatimizi çekti hem de takdirimizi kazandı. Eğitimde kadın-erkek eşitliği meyvelerini vermeye hatta meyvelerin olgunlaşması bütün netliğiyle güncel yaşama damgasını vuruyordu. Çünkü 25 Temmuz 1957’de Fransa sömürüsüne son verip, Tunus’un bağımsızlığını ilan eden Avukat Habib Burgiba, yaptığı Anayasayla Kadın ve Erkek cins eşitliğini resmiyetle garanti altına almıştı. Bu konuda İslam ülkelerinde son süreçte gelişen olumsuzluklardan duyduğumuz tedirginliğimizi dile getirdiğimizde, kadın ve erkeklerden aynı cevabı alıyorduk, ’’Gençlerimize güveniyoruz. Burada gençlerimiz böyle bir gerilemeye asla müsaade etmeyeceklerdir’’ oluyordu ve Habib Burgiba’ya bu konudaki minnet ve bağlılıklarını dile getiriyorlardı. Gerçekten de İslam ülkeleri arasında kadın özgürlüğü konusunda Tunus hala örnek alınması gereken bir devlet sistemi. Geceleri sokak kahvehanelerinde genç kızların erkek arkadaşlarıyla oturup, nargile içmesi ve kendine olan özgüveniyle davranışları bu konuda umutlarımızı yeşertti…

4-10 Eylül 2022’de Tunis’te yapılan 3. Kadın konferansın sonuç bildirgesinden bir kaç öneri ve karar:

İçerik olarak kararların çoğunluğu çalıştaylarda ve Genel Kurul’da yapılan tartışmalardan oluşuyor. Böylece konferansın sonuçlarına da tekabül ediyor.

– Batı Sahra’daki kadınların işgal altındaki bölgelerde korunması; bu bölgelerde kadının imkanlarının çok sınırlı olmasından dolayı konferansa yeterli katılamamaları, onların son bildirgede yer alamamalarına neden oldu.

– 8 Mart’ı ücretli tatil günü yapmak için mücadele etmeliyiz.

– İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir karşıt duruştur. Bunu uygulamak için ısrarla ve şiddetle mücadele etmeliyiz.

– Meşru müdafaanın bir hak olduğuna ve tüm kadın örgütlerinin bu hakka sahip çıkması gerektiğine inanıyoruz. Kendini savunma erkeklere karşı değil, erkek egemen, ataerkil sisteme ve erkekleri ilk sıraya koyan sistemine karşıdır.

– Kadınların beyanının esas olduğu ve meşru müdafaanın bir hak olduğu ilkesini içerecek bu yasa, kadınların adalet arayışını güçlendirecek ve enternasyonalist mücadelemizin tüm ülkelerde uygulanması için mücadele etmemizi sağlayacaktır. Kararlıyız çünkü biz kadınız ve güçlüyüz…

– 8 Mart 2023’de  8 Mart vesilesiyle, emperyalist savaşlara ve işgallere, kapitalist krizin neden olduğu kadınların yoksullaşmasına, işsizliğine, emeğin sömürülmesine karşı bir kadın grevi etrafında örgütlenmeliyiz.

– Kadın ve erkek işçiler arasındaki ücret eşitsizliği, sermayenin dünyanın her yerinde kadın emeğini acımasızca sömürmeye devam ettiğini gösteriyor. Tüm ülkelerde kürtaj yasalarının gözden geçirilmesi için mücadele etmeliyiz.

– Birçok ülkede kadın hareketinin mücadelesine rağmen eşit işe eşit ücret uygulanmıyor. ‘’18 Eylül Uluslararası Eşit İşe Eşit Ücret Günü’’ olarak da bilinen Eşit İşe Eşit Ücret Günü’nü,  eylem gününe dönüştürmeye çağırıyoruz.

–  IŞİD’in Ağustos 2014’te Sincar’a düzenlediği soykırım saldırısı sonucunda binlerce Ezidi kadın ve kız çocuğu kaçırılarak IŞİD üyelerine seks kölesi olarak satıldı. YPG ve YPJ’nin çabalarıyla yüzlercesi kurtarılabildi. Ancak hala 3 binden fazla Ezidi kadın kaçırılmış durumda. Dünya Kadın Konferansı, son Ezidi kadınlar özgürleşene kadar özgürlükleri için mücadele etmeyi kendi sorumluluğu olarak görüyor ve 3 Ağustos Dünya Kadın Cinayetleriyle Mücadele Günü’nü eylemine çağırıyor.

– 19 Temmuz 2012’de başlatılan ve bir kadın devrimi olarak kabul edilen Rojava devrimi ciddi bir tehdit altındadır. Dünya Kadın Konferansı, Rojava devrimini her türlü saldırıya karşı korumanın öneminin altını çiziyor ve onu savunmak için ortak hareket çağrısı yapıyor. Dünya Kadın Konferansı dayanışma gösterip  aynı zamanda, 1 Kasım Dünya Kobane Günü, uluslararası resmi eylem  günü olarak kabul edilmeli.

– Türk faşizmi, sadece Türkiye içinde yaşayan halklar için değil, Türk ordusunun havadan ve karadan sürekli bombaladığı ve saldırıya uğradığı Suriye’nin Kuzey Doğusu, Sincar/Şingal ve Irak’ın Kürdistan Bölgesi’nde de büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Dünya Kadın Konferansı, Suriye’nin kuzeyinde ve Irak’ta Türk saldırılarını ve askeri işgalini şiddetle kınıyor ve işgale direnen halklarla dayanışmasını ilan ediyor. Türk faşizmine karşı net duruşumuzu açıklıyor ve ortak eylem çağrısı yapıyoruz. Önde gelen birçok kadın, özellikle Türkiye ve İran gibi ülkelerde siyasi mahkum olarak tutsak kalıyor. Direnişleriyle dayanışmamızı ilan ediyor ve tutuklanmalarını reddediyoruz. Dünya Kadın Konferansı, direnişlere öncülük eden kadın aktivistlerin tutuklanmasını reddediyor ve tüm siyasi tutsaklarla dayanışmasını gösteriyor. Ayrıca Konferans, dünya çapında kadın siyasi tutukluların özgürlüğü ve özellikle tecridin ve ölüm cezasının kaldırılması için harekete geçiyor.

Dip Not: Habib Burgiba ve bağımsız Tunus: Tunus’un ilk cumhurbaşkanı (1957–87) olarak görev yaptı. Başkanlığından önce ulusu bağımsızlığa götürdü. Fransa’nın , 75 yıllık sömürgeciliğini sona erdirdi ve “Yüce Savaşçı” unvanını kazandı.  25 Temmuz 1957’de Cumhuriyeti ilan etmeden önce fiili hükümdar olarak görev yaptı. Anayasa’nın onaylanmasına kadar parlamento tarafından Tunus’un geçici Cumhurbaşkanı seçildi.

Hükümdarlığı sırasında güçlü bir eğitim sistemi uyguladı, ekonomiyi geliştirmek için çalıştı, cinsiyet eşitliğini destekledi ve tarafsız bir dış politika ilan ederek onu Arap liderler arasında bir istisna haline getirdi. Kabul edilen ana reform, modern bir toplumu yerleştiren Kişisel Durum Yasasıydı

7 Kasım 1987’de başbakanı Zeynel Abidin Ben Ali tarafından görevden alındı ve Manastır’daki bir konutta ev hapsinde tutuldu . Orada ölene kadar kaldı ve daha önce inşa ettiği bir türbeye gömüldü.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 25.09.2022

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑