Türkiye

Published on Eylül 17th, 2022

0

Dijital 12 Eylül Müzesi açıldı: Geçmiş bugündür

İşkence haritası, dava tutanakları, dönemin tanıkları, hak ihlallerinin gerçekleştiği mekânlar… New York merkezli Research Institute on Turkey’den Eylem Delikanlı ve Aylin Tekiner, dijital 12 Eylül Müzesi’ni anlatıyor…

12 Eylül Askeri Darbesinin üzerinden tam 42 yıl geçti. Türkiye’de, o dönemdeki hak ihlallerini, dokümanlarını, tanıklıklarını derli toplu görebileceğimiz bilinen anlamıyla bir müze yok.

Oysa, tarihin bugüne yansımalarını anlayabilmek adına, bellek platformları ve müzeler çok kıymetli. Kentin ortasında veya kıyısında köşesindeki bir müze, Türkiye’nin şimdilerde yaşadığı ekonomik ve sosyal gelişmeleri, geçmişi her en ufak detayda bize hatırlatabilir.

New York merkezli Research Institute on Turkey’nin (Türkiye Araştırmaları Enstitüsü) kurucusu iki akademisyen Eylem Delikanlı ve Aylin Tekiner, 12 Eylül’e dair bellek eksikliğini gidecerek önemli bir işe imza attı.

Uzun yıllardır çalışması süren 12 Eylül Müzesi, nihayet dijital olarak açıldı.

TIKLAYIN – Müzeyi gezin

Türkiye Araştırmaları Enstitüsü (RIT) tarafından oluşturulan Bellek Müzesi dijital ortamda yer alıyor.

Diital müzede, 1980 Askeri Darbesi sonrasındaki hukuk ve insan hakları ihlallerini konu edinen tanıkların sözlü kayıtları, dava dosyaları, işkence vakaları, fotoğraflar, mektuplar ve çeşitli objelerden oluşan ‘Bellek Nesneleri Koleksiyonunu oluşturan evraklar yer alıyor.

Delikanlı ve Tekiner, müzenin çıkış noktasını ve detaylarını bianet’e anlattı.

Tarihsel adalet kavramı

İlk kez dijital bir 12 Eylül Müzesi açıldı. Müzenin kapsamından söz eder misiniz?

Eylem Delikanlı: 12 Eylül 1980 Darbesine dair ilk dijital müze ve insan hakları arşivi. Aynı zamanda bir dijital bellek mekânı.

Peki bu 12 Eylül Bellek Müzesi nasıl ortaya çıktı?

Eylem Delikanlı: Aslında çok uzun zamandır hem Aylin’in hem benim kendi alanlarımız içerisinde yaptığımız çalışmalardan beslenen ama sonrasında benimle hak savunucusu Özlem Delikanlı‘nın son on yıldır yaptığımız sözlü tarih çalışmalarından esinlenen, hareket noktasını oralardan alan ve daha sonra tarihsel adalet kavramı çerçevesinde geliştirdiğimiz bir konsept.

Bu konsepti, Columbia Üniversitesi’ndeki İnsan Hakları Enstitüsü bünyesindeki programlarda bir de sözlü tarih programlarında biraz daha çerçevelendirmiştim. “Bu tarihsel adalet kavramı ve özellikle 12 Eylül özelinde bu türden bir mücadelenin özellikle sözlü tarih ağırlıklı bir yöntemi olur mu?”

Daha sonra fikri, 2020’nin yaz aylarında ikimizin de içinde olduğu Research Institute on Turkey’nin Hafıza Çalışma grubuna getirdim. Orada da o ekiple beraber yani enstitü içerisinde bunu gövdelendirmiş olduk. 2021’in Ocak’ında başladık ekip olarak çalışmaya.

Gerçek bir kolektif çalışmadan söz ediyoruz o zaman?

Eylem Delikanlı: Buna gerçekten kolektif akıl yürütme ve üretim diyebiliriz. Ben en azından ona inanıyorum. Bir fikrin olması dünyada çok bir şey değiştirmiyor. Onun gerçekten hayata geçmesi gerekiyor. Aylin ve ben son bir buçuk senedir hem ekibi oluşturarak, hem bu çerçeveyi genişleterek, hem diğer paydaşları bu kolektif üretimin içine katarak bir yol almaya çalıştık.

Peki iki kadın birlikte çalışıyorsunuz ve çok zor da bir konu bir yanıyla. Hem tarihe gidiyorsunuz ama bugünü de anlatıyorsunuz. Bu kolektif ruhu nasıl yakaladınız?

Aylin Tekiner: Biz aslında beraber üretmeye alışmış iki kadınız. Ben sanatçı olarak 2015’te Yale’de bir yıl boyunca bir tiyatro denemesi yapmıştım. Orada aslında babamın, yani bizim aile hikâyemize dair bir gölge tiyatrosunu hayata geçirmiştik ve o süreçte Eylem benim ailemde bir sözlü tarih çalışması görüşmesi yapmıştı. Keza onun Columbia’da yaptığı sözlü tarih çalışmaları sırasında beraber gene bir üretim yapıp bir sergi açmıştı. Dolayısıyla, biz zaten bunu yapmaya çok alışık iki arkadaşız, iki çalışma arkadaşıyız aynı zamanda.

“Fiziki bir müzeyi inşa ediyor gibi hayal ettik”

*Eylem Delikanlı ve Aylin Tekiner ile Hrant Dink Vakfı’nda bir araya geldik. 

Peki dijital müzedeki öğeleri seçerken orayı nasıl planladınız?

Eylem Delikanlı: Aslında dijital müze fikri tabii ki şuradan yola çıkarak vardığımız bir son nokta: “Bizim neden fiziki bir mekânımız, bir hatırlama bir bellek mekânımız yok 12 Eylül’e dair?” 

Avrupa’nın çeşitli yerlerinde, Afrika’da, Latin Amerika ülkelerinde, özellikle bizimki gibi darbe geçmişi olan ülkelerde fiziki mekânlar varken biz neden kırk yıl, kırk iki yıl boyunca bunu gerçekleştiremedik sorusu.

Ama işte biraz inatçı bir ekip olmamızla da alakalı olarak bunun bizi durduran bir sebep olmaması gerektiğine kanaat getirdik.

Bu nedenle dijital ortamın imkânlarından yararlanabileceğimizi, ama aynı zamanda fiziki bir bellek müzesinin sahip olacağı türden koleksiyonlara, dokümantasyon merkezine, eğitim çalışmalarına da sahip olabileceğimizi hayal ettik. Dolayısıyla aslında biraz da fiziki bir müzeyi inşa ediyormuşuz gibi bir metodolojiyle yola çıktık.

“Demokrasi mücadelesinin bir parçası”

Hangi kategoriler var müzede?

Eylem Delikanlı: Üç tane daimi koleksiyon var.  Sözlü tarif koleksiyonu, bellek nesneleri koleksiyonu ve dava dosyaları koleksiyonu. Bunlar bizim önemli bir arşivimiz. Dolayısıyla, bir müzenin içerisinde bir arşiv nasıl çalışıyorsa bizim içimizde de öyle çalışıyor.

Bunun yanında bir de demokrasiyi savunmak dediğimiz daha geniş bir çatıdan bakmak istediğimiz bölüm var. Çünkü bütün bu çalışmaları biz bir demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak düşünüyoruz ve öyle kurguluyoruz.

Bizi fiziki bir bellek mekânından biraz daha farklı kılan bir şey dijital ortamın avantajlarından da yararlanmak istememiz.

Ona da bu sene işkence haritası dediğimiz bir haritalandırma projesiyle bütün bu değişik formattaki koleksiyonları birbiriyle konuşturarak ana amacımız olan insan hakları ihlalleri ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar, yani bu dönem bu süreç içerisinde
işlenmiş tuşları görünür kılmak ve bunları sorumlularını unutulmamasını sağlamak yönünde bir strateji diyoruz diyebilirim.

Bellek Müzesi’nin açılışıyla paralel bir de Moda Sahnesi’nde sergi ve atölyeler var. Moda Sahnesi’ne gidenler neyle karşılaşabilirler?

Aylin Tekiner: 12 Eylül’de müze erişime açıldı.  Bu bir sergiyle beraber planladığımız bir etkinlikti. Sergi, sevgili arkadaşımız Sevim Sancaktar tarafından tasarlandı.

Bu sergi, müzenin ana kolonları olarak söz edebileceğimiz koleksiyonları gelen ziyaretlere göstermeyi amaçlıyordu. Yani, bir sergiden ziyade aslında bizim koleksiyonumuzun ana hatlarını izleyiciye gösterecek ve dijital platformu onları heveslendirip çekecek bir sergi tasarımı yapıldı. O döneme

ait fotoğraflar kullanıldı elbette ve Eylem’in az önce sözünü ettiği bizim fiziki arşivimizde yer alan bellek nesnelerini koyduk, dava dosyalarını koyduk.

Aynı zamanda sözlü tarih görüşmelerinden yapılan bir video enstalasyonla karşılaşacak ziyaret edenler. Orada kısa kısa anlatıcılardan parçalar duyacaklar. Bunun yanı sıra, dönemin avukatlarının da yer aldığı bir sözlü tarih anlatısı var.

Ve serginin adı ve bizim ana çıkışımız zaten “geçmiş bugündür”. Aslında bütün o koleksiyonlar biraz oraya da vurgu yapmak üzerine kurulu.

Eylem Delikanlı: Bugüne bakarak geçmişi anlayıp bugüne bakarak neleri anlayabiliriz, neleri anlayamayız, neler eksik, belleğimizdeki boşluklar neler? Bunları biraz temellendirmek için aslında bütün bu söylediğiniz, sözü belli etmesinedir. Sözlü tarihler ve dava dosyaları üzerinden okumaya anlatmaya çalışıyoruz. O tarihsel bağları kurmak biraz ana hedeflerimizden bir tanesi.

Sadece dönemi yaşamış ya da içinden geçmiş nesiller için değil. Gerçekten hiç 12 Eylül’e dair bir belleği olmayan ve bugünün bütün antidemokratik ekonomik, sosyal dertleriyle boğuşan jenerasyonlar için de anlamlı kılmak istiyoruz aslında. Bu, tabii ki çok uzun bir süreç.

İşkence Haritası

Peki bundan sonra neler yapılacak? Sonraki hedefleriniz neler?

Aylin Tekiner: Bizim her yani projeye başladığımız andan itibaren her yıl bir takvim ve bir planımız vardı. O takvime uyacak gerçekçi ölçülerde her koleksiyonu ne kadar geliştirebileceğimizi, o yıl içerisinde neler yapılabileceğine katkısının ne olabileceğini planlayarak hareket ettik ve planladığımız şekilde de devam etti.

Örneğin ilk yıl dava dosyaları koleksiyonunda 25 dosya hedeflemiştik. 25 dosya hukuk ekibimiz tarafından incelendi. Tabii bunu şu aşamaları da bahsederek devam edelim: Öncelikle bir arşiv malzemesine ulaşma konumuz var tabii. Biz yılın ilk aşamasında, projenin ilk aşamasında dava dosyalarına, bellek nesnelerine nasıl ulaşırızı planladık. Keza sözlü tarih çalışmalarının planlaması yapıldı, görüşmelerin takvimleri hazırlandı.

Sonrasında bu edinilen dava dosyalarının analizine geçildi ve hukuk ekibi ve hep beraber biz her pazartesi aynı lansmanda buluştuğumuz saatlerdeekip olarak toplanıp hem o hafta ne yapıldığını hem de gelecek planlarını çok sistemli bir şekilde çalıştık.

Kararımız şu yönde oldu: 12 Eylül temel olarak bize bir anahtar kelime anlatın deseniz ilk akla gelecek şey işkence oldu bizim için; işkence davalarını önceleyerek ilk yıl 25 dava dosyası analiz etti hukuk ekibi. Analizden kastımızı da biraz ifade edelim.

Eylem’in biraz önce söylediği gibi hem genel okura ya da genel izleyiciye hitap edecek, o döneme dair hafızası ya da bilgisi olmayan ya da eksik kalmış olan kesime hitap edecek hem de derinlemesine araştırma yapmak isteyen bir gazetecinin, araştırmacının, sanatçının, hukukçunun da kendine bir çalışma alanı bulacağı bir şey olarak, platform olarak planladık.

Sonrasında bu verilerden bir işkence haritası planladık. Bu veriler aslında orada büyük bir dijital ekranda. Haritaya erişim var. Orada interaktif bir şekilde arama yaparak istedikleri haritadaki mekanları, o dönemin muhataplarını arayabilirler. Failleri görebilirler. Sorunları görebilirler. Sorumlu tuttuklarımızı… Dolayısıyla, bu işkence haritası bizim bütün koleksiyonlarımızın buluştuğu ve birbiriyle konuşan birbiriyle ilişki kuran bir sistem olarak oluşturuldu. Ve bu tabii ki bir başlangıç, bir temel…

Sorunuz üzerinden devam edersek her yıl plan dahilinde o harita aynı zamanda koleksiyonlar gelişecek.

Eylem Delikanlı: Biz bütün bu müzenin içerisinde bu da aynı koleksiyonları yani bütün bu farklı formattaki malzemeleri bir araya getirip böylece bırakmadık. Burada başka bir teknolojik altyapı kullanarak bu bilgileri birbiriyle konuşturabilir miyiz? Verileri birbiriyle konuşturabilir miyiz?

Dolayısıyla işkence haritası aslında bizim bütün arşivimizdeki, kataloglarımızdaki koleksiyonlarımızdaki öğelerin bir araya gelmesiyle oluştu. İşkence haritasını niye oluşturduk? Bir, işkenceyi daha görünür kılmak için… Yani, Türkiye’de 12 Eylül dediğimizde işkence olgusu herkesin zihninde canlanan bir şey. Ama bu ne kadar yaygın? Nasıl yaygın? Ve ne türden sistematik bir yapı içerisinde yürütülmüş? Bu hikâyelerin altını doldurmaya çalıştık.

Bu veri tabanının kaynakları ağırlıklı olarak resmi belgeler. Yani, dava dosyaları, iddianameler, gerekçeli kararlar, dilekçeler aynı zamanda güvenilir uluslararası insan hakları örgütlerinin seneler boyunca yaptıkları raporlar, oralarda işledikleri veriler…

“Mavi renk özellikle seçildi”

Müzenin kendi dili de dikkat çekiyor… 12 Eylül’ü klişe kelimelerle anlatmıyor…

Eylem Delikanlı: Biz bunu insan hakları çalışması odaklı, hafıza bellek çalışması odaklı yapma kararındaydık. Dolayısıyla, durduğumuz yer de steril bir ortam değil. Tabii ki bir pozisyonun içerisinden konuşuyoruz.

Ama konuşurken klişelerden ve şimdiye kadar yapılmış sözlerden, renklerden iletişim tarzından daha uzak, kendine bir alan yaratan bir yer yaratmaya çalışan… Onu biraz güven tesis etmek için de tercih ettik.

Yani, bu meselede gerçekten başka bir şey denediğimizi, başka bir alan açmaya çalıştığımızı ve bu alanı hep beraber kolektif olarak dolduracağımızı, dolayısıyla buraya katılmak isteyen, bunun bir parçası olmak isteyenin de herhangi bir ön yargıyla gelmeyeceğini düşündüğümüz bir yer yaratmaya çalıştık. Kurumsal tasarımımızda görebildiğimiz kadarıyla geri dönüşler de tam bunu yansıtıyor. Orada da gerçekten işinin ehli ekip tasarımcıyla tasarımcı arkadaşımızla çalıştık.

Burada belki biraz neden bu mavi rengi tercih ettiğimizi de söyleyebiliriz. Mavi… Hem bir taraftan demokrasi, özgürlük hissi vermesi açısından önemli bizim için ama daha da özelinde 12 Eylül anayasasının referandumunda hayır oylarının mal olmasından hareketle böyle bir şeyi tercih ettik. Renk kodunu tercih ettik. Umarız dışarıdan gelen ziyaretçiler de bu hisleri alabilirler bütün tasarım dünyasının ve dilinin içerisinden…

Demokrasiye sanatla sahip çıkmak…

Bu Pazar (18 Eylül 2022) Moda Sahnesi’nde bir atölye var, son olarak onu da anlatır mısınız?

Aylin Tekiner:  Eğitim çalışmalarının ilk ayağını gerçekleştireceğiz. “Sanat Yoluyla Demokrasiyi savunmak…”.

Bu, bildiğimiz kadarıyla, iki önemli eğitim tekniğinin bir arada kullanıldığı dünyadaki ilk derleme çalışma olacak.

Eğitimde drama ve gölge tiyatrosunu derleyerek Türkiye’nin genç kuşağına, aslında demokrasinin içine doğmamış ve bunun temel kaynaklarının nerede olduğunu çok da bilmediğini varsaydığımız bir kuşağa, bu araçlarla bir yeni düşünme, yeniden düşünme pratiği kazandırmak.

Bu elbette ki pek çok kurum tarafından halihazırda yapılıyor ama bu teknikte ilk defa olacak ve Bellek Müzesi’nin temel çıkışını, yani 12 Eylül’ü doğrudan söylemeden ama 12 Eylül’ün yarattığı bütün o politik siyasal iklimin içinde olan kuşakta antidemokratik süreçlerin nasıl çözülebileceğini, ne türden kavramlarla, ne türden yeni iletişim dili ve diyaloglarla buluşturabileceğimizi konuştuğumuz bir eğitim çalışması olacak.

Buna katılmak isteyen, kaydolmak isteyen ziyaretçiler bellekmuzesi.org adresindeki iletişim sayfasından mesaj bırakarak iletişime geçebilirler.

(Bianet)

Tags: , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑