Makaleler

Published on Haziran 1st, 2021

0

Devrimci iradenin Cevahir’i, Hüseyin Cevahir kimdir? | Erdal Boyoğlu

Hüseyin Cevahir’in ismini ortaokul sıralarında duydum. Çocuktum, gazetelerde bedeninde  sıkılan onlarca kurşunu gördüm. Devletin kötülüğünü sorguladığım günün tarihi 1 Haziran 1971’di.    

Cevahir hakkında hiç bir şey bilmeyen bir çocuk olarak gazetelerdeki o görüntü hep gözlerimin önüne geliyordu. Hüseyin Cevahir ismi beynime kazınmıştı. Aklımdaydı hep. Devrimci mücadeleye sempati duymam, devrimcileri sevmem Hüseyin Cevahir’in ismiyle oldu. O zamanlar henüz grup ayrılığının ne olduğunu bilmiyordum.   

Mahallemize açılan lokalde Cevahir ismini çok sık duyar oldum. Devrimci faaliyetlere katıldığım andan itibaren Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş sloganı yürüyüşlerde en sık attığım slogandı. Slogan atarken Cevahir’in vücuduna sıkılmış kurşunlar yüreğime saplanıyordu. Devrimci duygularımın gelişiminde siyasi bilincime  örnek aldığım bir isimdi. Hüseyin Cevahir’in  mücadelesini  ve düşüncelerini merak ediyordum. 

Siyasal düşüncelerime ideolojik yön veren  ‘’Küba Devrimi Üzerine’’ ve ‘’Bütün Yazılar’’ kitapları teorik olarak siyasi tercihimin yolunu gösterdi. 

Hakim sınıfların karanlık bir gününde, savaş siperlerinin tepesinde kızıl bir güneşin yükseldiği günün yıl dönümü 1 Haziran 1971. Vızıldayan kurşunların ortasında Maltepe de iki adalının devrimci iradesi ve sloganları dört bir yana yankılandı. 

Hüseyin Cevahir adı teorinin ve pratiğin iradesidir
Hüseyin Cevahir, T.C devletinin ölüm fermanı çıkardığı Dersim’ in Şöbek köyünde doğdu.
Cevahir; bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen entelektüeldi.
1971 silahlı direnişin öncüleri Kemalizm’den etkilendiler ama siyasal kopuşun süreci  12 Mart 1971 sonrası çok net görülmüştür. Sınıf mücadelesi, emek sermaye çelişkisi , değişim ve dönüşümün temel ve tali mücadele biçimleri, oligarşi ile emekçiler arasında var olan suni denge ve onu kırma mücadelesi, emperyalizm içsel olgusu, birinci, ikinci ve üçüncü bunalım dönemleri Hüseyin Cevahir’in de içinde yer aldığı yayın kurulunda  tartışma konularıydı. Özellikle Hüseyin Cevahir’in Kürdistan konusunu araştıran ve rapor haline getiren bir görevi vardı. Hazırladığı raporun bir kısmı dergilerde yayınlandı. Hazırlanan raporun devamı dergilerde yayınlanmadı? Hazırladığı raporlar devletin eline geçti.
1971 devrimcileri Kemalizm ve Kürdistan konularında ciddi bir epistomolojik kopuşu yaşadılar.  ‘’Ben Türk ve Kürt halklarının ortak kurtuluş mücadelesine inanmış bir Kürt Marksist Leninstiyim’’ diyen Cevahir’in  ‘Orta Doğu Devrimci Çemberi’ üzerinden Orta Doğu halklarının ortak kurtuluş mücadelesi değerlendirmesi çok önemlidir. (Bakınız ‘Küba devrimi üzerine’ kitabı)

6 Mayıs 1972 de Deniz Gezmiş’in ‘’Yaşasın Kürd ve Türk halklarının mücadelesi, Yaşaşın Marksizm Leninizm ‘’diyen haykırışları Kemalizm’den epistemolojik kopuşun en son halkasıydı. İbrahim Kaypakkaya’nın Kemalizm ve Kürdistan değerlendirmesi önemli sosyolojik  siyasal gelişmelerdi. 

 Cevahir; Düzenin eşitsizliğine ve mutluluğuna çomak soktu. Özgürlük ve bağımsızlık düşüncesini geliştirdi. Sosyalizm öğretisini yeniden gündeme getirdi. Doğrudan sosyalizm, demokrasi ve özgürlük 1971 haraketinin en büyük talebleriydi. 1971 devrimci direnişin öncülerinden Hüseyin Cevahir, THKP/C nin genel komitesinde yerini alır. 

         Cevahir Dersimliydi.  Ailesinin yaşadıkları onu bütünüyle ayrıştırmıştı egemen sınıftan. Seçtiği yolun doğruluğunu biliyordu. Devletin kıyımını, eşitsiz ve adaletsiz olduğunu bilerek sol-sosyalist fikirlerin  savunusuna, emekten yana devrimci tarafa geçmesi bilinçli bir tercihti. Diyalog ve iletişim için düşüncelerini paylaştı, sol düşüncüler için fikir savaşı verdi. Çok iğneleyici şiirler ve gözü pek yazılar yazdı. Ne yazık ki şiirleri sonradan köy evinde yakınları tarafından, aileyi korumak adına yakıldı. Ama fakültede okuduğu şiirler hâlâ hatıralarda. 

          İstanbul’da Tıp Fakultesi’n de  okurken yasal dergilere yazılar göndermeye başladı. Örgütlü bir yapıya ihtiyaç olduğunu biliyordu ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde yerini aldı. 

         Cevahir’in yaratıcılığı; devrimin yaratıcı gücünün düzen sınırları içinde değil, bir başka örgütlülükle olanaklı olacağını Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki (SBF) devrimcilerle bir araya gelerek gördü. 

 Cevahir’ler için… 

Cevahir, Nazım Hikmet’in şiirinde sol memenin altında ki  kararmayan yürek. 

Devrimcilere göre Cevahir: 

Ezilen, sömürülen emekçilerin mücadele azmini temsil etmektir. 

Kolektif mücadele tarihinde bir zümrüt taşıdır Cevahir… 

Cevahir, sevgi dolu yüreği çocuk yaşlardan beri arkadaşları tarafından iyi yürekli yardımseverliği ile çevresindekilerin sevgisini kazanan biriydi. Arkadaşları Cevahir’i anlattıklarında göz yaşlarında belli ediyorlardı. 

 Parlak öğrencilik yaşamı o’nun en belirgin yanıdır. İlkokuldan üniversiteye kadar her yıl sınıfın ve okulun en başarılı öğrencisidir. Çalışkanlığı, dürüstlüğü, derslerindeki başarısından dolayı  öğretmenlerin ve arkadaşlarının gözdesi olur. 

Cevahir’in kişiliğinde çocukluğundan beri farklı bir özelliği var. Bir şeyi en güzel ve en iyi yapmayı seviyor. Yapacağı bir işi karar vermeden önce o iş üzerine düşünmesiydi. Karar verdikten sonra yapacağı işi  hayata geçirmesiydi. Olgun bir genç olarak ailesinin de desteğini alan Cevahir önündeki hedefi  kendisi belirliyordu. 

Orta okulu Pülümür’de, Liseyi Erzincan Lisesi’nde bitirdi. İstanbul Tıp Fakultesi’ni kazanınca Ailesi köyde kurban kesti. Ailesi, arkadaşları ve Şöbek köylüleri toplu bir şekilde Cevahir’i İstanbul’a yolcu edip, arkasında su döktüler. 

Erzincan Lisesi’nde  okuduğu yıllar Türkiye’de demokratik uyanışın geliştiği, mücadelenin kerte kerte yükseldiği yıllardı. Cevahir devrimci düşüncelere daha lisedeyken böyle bir ortamda şekillenmeye başlamıştı. Bilimsel sosyalizm klasikleri ilgisini çekmişti. Okuduğu kitapları arkadaşlarına da okutuyordu. Solculuğun iyi bir şey  olduğunu anlatıyordu. 

Annesi; Okul tatillerinde köye gelen Cevahir’e takım elbise giyip çarşıya gitmesini isterdi. Ama Cevahir bir gün olsun  köyde takım elbise giymedi, köydeki gençlerin takım elbisesi yok diye. Cevahir’in yaşam tarzı olgun, sevgi, düzen ve sabırla kendine hakim  olma örneğidir. 

Ailesi Kızılbaş geleneklerine ve ilerici fikirlere sahipti. Cevahir ailesinden kızılbaş geleneğinin etkisi vardı. Cevahir lise yıllarında sürekli okuması ve kavrayış yeteneğini hızla devrimci fikirlerle geliştiriyordu. Lise’de devrimci bir grup oluşmuştu etrafında. Daha lise yıllarında devrimci saf yaratmıştı. Lisede filizlenen devrimci düşünceleri üniversiteye ayak bastığında devrimci ortamın içinde yer alacak duruma getirmişti kendini. İstanbul Tıp Fakultesi’nde üç yıl okudu. Okulda başarılıydı ama Doktor olmak istemiyordu. Ailesine okuldan ayrılacağını söylediğinde, ailenin morali çok bozulmuştu, ikna etmek için uğraşsalar da  aldığı karardan da geri adım attıramamışlardı Cevahir’i. 

Cevahir için oligarşinin düzeninde bir yer kapması, kendisi için rahat bir mevkide olması zor değildi ama Cevahir doktorluğu elinin tersiyle itti ve Tıp’ı bıraktı. 

Siyasal sorunların merkezi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ydi.  Siyasal Bilgiler okumak istiyordu. Üniversite imtihanlarına tekrar girdi ve tercihini SBF den yana yaptı.  Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazandı. Ankara’ya gitti. Siyasetin kalbi orada atıyordu.  

O günkü koşullar içinde devrimci hareketin mevcut gelişim koşulları içinde Cevahir entelektüel bir devrimciydi. Siyasal analizlerin, dergilerde paylaşıyordu. 

 Cevahir, Türkiye devrimin sorunları ve  teorik konuları önemseyen,  sürekli okuyan ve araştıran bir özelliği vardı. Siyasal gelişmelerde her türlü bilgi birikimi vardı.   Devrimci hareketin, örgüt anlayışı, parti programı, çalışma tarzı üzerine yoğun bir araştırmaya başlamıştı. Hedef yeni parti yeni bir örgütlenmeye ihtiyaç vardı. Devrimci Gençlik(Dev Genç) yeterli değildi. Devrim Stratejisi üzerine politik atılım gerekiyordu. 

Siyasal Bilgiler’de bir öğrenci lideri olarak yerini aldı. Devrimci mücadelenin ayrılmaz bir parçasıydı. Gösteri ve mitinglerde okulda ki boykot ve yürüyüşlere  kadar hepsinde bir yönetici ve sorumlu olarak yerini aldı. Forumlarda, konferanslarda  tartışma toplantılarına konuşmacı olarak katılırdı. İşçilerin köylülerin arasında, Grev çadırlarında, gecekondu evlerinde, demokratik kitle örgütlenmelerinde hep Cevahir vardı. Egemen güçlerin kolluk kuvvetleri bu gelişmelerden son derece rahatsızdı. Siyasal ve toplumsal muhalefet gün geçtikçe güç kazanıyordu. 

Bu durum Oligarşiyi çileden çıkardı ve saldırılara başladı. Ve gelişen süreç 12 Mart faşist darbesiyle sonuçlandı.12 Mart faşist rejimi saldırı hedeflerinden biri de üniversitelerdi. Darbe sonrası buralarda öğrenci gençlik haraketinin legal yarı legal merkezleri olmaktan çıktı. Devrimci mücadele yeraltı yıllarıyla birlikte anti emperyalist anti faşist hareket üniversite dışına kaydı. Cevahir örgütlü mücadelenin önderleri arasındaydı. Ağır mücadele koşullarında aranır duruma düştü. Ama Cevahir Karadeniz’de, Kürdistan’da, Akdeniz’de, Ege’de Parti çalışmasını örgütlüyordu. Cevahir’in devrimci yaşamında ve eyleminde yeni bir evre başlamıştı. 

12 Martı izleyen günlerde devrimci faliyeti yer altına çekmek için çok zorlu günler yaşanıyordu. 

Akşam baskısı gazeteler ‘’anarşistler’’ Maltepe’de bir evde sıkıştırıldı. ‘’Solcu anarşist’’ Hüseyin Cevahir ölü ele geçirildi. Mahir Çayan yaralı yakalandı diye yazdı. 

Acı haber hızla yayıldı. Tanıyanlar, tanımayanlar üzüldü. Hüseyin Cevahir’in  öldürüldüğünü duyan ailesi, yakınları, köylüleri acı ile kıvrandılar. Adı yoldaşlarının, dostlarının ve arkadaşlarının gözünde yaş, kenetli dişler arasında direnişe dönüşen kurtulaşa kadar savaş sloganı oldu. Devrimcilere ant oldu. Yaşamı zafer sloganı, direnişi kahramanlık destanıydı. 68’lilerin entelektüel devrimci önderi, özgürlük savaşının sadık ve yılmaz Cevahir‘iydi. 

Oligarşinin kurşunlarından vucudu delik deşik olmuştu. Babası Düzgün Cevahir tam 83 kurşun saymıştı.  

29 Mayıs 1971’de Mahir Çayan’la birlikte  İstanbul/Maltepe’de kaldıkları evde kuşatıldılar. 51 saat süren kuşatma sonucu Keskin nişancı Binbaşı Cihangir Erdeniz tarafından öldürüldü. Öldürüldükten sonra bile  vucudu kurşunlandı. Mahir Çayan ise Cevahir’in öldürülmesi sonucu  kendi silahı ile intihar eylemi yaparak yaralı yakalandı.  

Vücudundaki kurşun delikleriyle çekilmiş fotoğrafları gazetelere dağıtılmıştı. Belleklere korku ve göz dağı verilmek isteniyordu.  Cevahir’i tanıyan güven duyan seven, sayan  saygı duyan devrimcilere fotoğrafını göstermek, bir direniş çağrısıydı oysa.   

Sınıflar mücadelesinde,  egemenlere karşı çıkan devrimciler her yerde  öldürüldü. Ernesto Che Guevera Bolivya dağlarında, Ernst Thaelman Hitler faşizminin idam sehpalarında olduğu gibi. Dünya halklarının kahramanları gibi kavgada ve ölümde tıpkı Paris komünü’nün, Ekim devriminin, Küba devriminin Granma çıkartması gibi, Vietnam Halk Savaşının göğü fetheden kahramanları gibiydi mücadele.  

Hüseyin Cevahir adına yoğunlaşan manifesto ister içeride, ister dışarıda  olsun kurtuluşa kadar savaş sloganı oldu.  Cevahir, emekçilerin özgürlüğü, insanın insana kulluğunu yok etmek dışında ne kendisi için bir şey istedi, ne de aklından geçirdi. Oligarşiye ve emperyalizme karşı, sömürüye ve baskıya karşı devrim için bilimsel sosyalizmden öğrendiklerini yaşama geçirme derdindeydi.  Yoldaşlarının, dostlarının ve arkadaşlarının en samimi içten sevgilisiydi, bilge gülüşlü devrimcisiydi. 

Cevahir için devrimci mücadele sevgiydi, saygıydı. Nasıl olsa bir gün öleceğiz düşüncesiyle kendini kapıp koyuvermiş, boş vermiş insanlardan değildi. Cevahir’de karamsarlık ve mezar kokan bir şey hissedilmezdi. Ölüme kaşı madden ve manen mücadele halindeydi. Bu nedenledir ki, Maltepe’de kuşatma zor koşullarında bile devrimci iradeyle yoldaş sıcaklığıyla karşı koydu. 

Ölümden korkmadı, ölümü daima küçümsedi onu her an karşılamaya hazır olunmadan mücadeleyi sonuna kadar omuzlamak zafere/devrime ulaşmak olanaksızdı.  Ölüm anı geldiğinde onu da hakim sınıflarını suratında patlattı. Maltepe’de sığındıkları evde saatlerce çatıştığında bir an olsun nöbet yerini terk etmeyen, boyun eğmeyi hiç  düşünmeyen ve devrimci iradesine bir leke kondurmayan, mücadelesini, düşlerini sevdası gibi ama kahramanca karşılayan önder bir devrimci.  

Oktay Etiman anlatıyor:   

“Elli yıllık hayatımızda o kadar çok anekdot var ki, şu an “Hangi andan bir anekdot vermem gerekir?” diye düşünüyorum. Tabi bizim geçmişte bıraktığımız, birlikte yürürken öldürülmüş arkadaşlarımız var. Kendi bireysel tarihimde ve örgütümüzün tarihinde en fazla sevdiğim arkadaşlardan Hüseyin Cevahir benim için çok önemlidir. Cevahir Türkiyelidir, Dersimlidir. İstanbul Tıp Fakültesi’nde eğitimine başlamış. 3. sınıfta iken Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne gelmiş. Kısa zamanda bizim aramızda temayüz etmiş, sevilmiş, sayılmış bir arkadaşımdır. Biz ona Hüseyin’den çok ‘Cevahir’ derdik. Bu onun hem dünya görüşünden, hem arkadaşlarına bakışından, hem hayata bakışından kaynaklanıyordu. Ama Cevahir’in gözleri biraz daha farklı ışıldardı. Bu ışıltının arkasında Dersim gibi bir yöreden gelmiş olması, kırsal hayatı biliyor olması, büyük kentlerin dışındaki hayata dair hem yaşanmışlığı hem fikirlerinin olması, daha sonra İstanbul gibi bir kentte hayatını sürdürmüş olması, Ankara’ya gelmesi; hem kendi yaşadığı kırım tarihini bilen ve buna ilişkin duyarlılıkları olan hem de büyük kentlerdeki hayatı bilen, kapitalizmi tanıyan, kapitalizmin yarattığı yıkımı bilen tanıyan, emperyalizmi bilen ve bütün bunlara çok sağlam bir karşı duruş pozisyonu içinde olan bir arkadaşım olması var. Bu nedenlerle onun ‘cevahir’ kadar kıymetli bir insan olduğunu bilerek henüz o yaşarken bu şekilde hitap ettik. Ben annemin babamın öldüğünü içselleştirmiş durumdayım ama ben Hüseyin Cevahir’in öldüğünü halen de içselleştirmiş değilim, 70 yaşına geldim, sanki bulunduğum bir yerde kapı açılacak ve Cevahir gelecekmiş gibi hissederim.”  

Cevahir insan olarak yumuşak huylu, esprili, bilgili ve kültürlüydü. Cevahir gülümseyen bir arkadaştı. Kaşlarını hiç çatık görmedim. Tiyatrovari hareketleri olmazdı.   

Çünkü o kendine güvenli bir arkadaştı. Rahattı ve yapmacık hareketleri yoktu. Şimdi baktığımda oturmuş bir kişilik görüyorum, insancıl yönleri çok güçlüydü. Eylemler sırasında üzerine düşeni yapmıştır. Son Elrom eyleminde yeşil bir elbise almıştık ona. Çünkü elinde çiçekle gelecekti. Şimdi o hâliyle hatırlıyorum. O yüzden öldüğüne hâlâ inanamıyorum.”

*Oktay Etiman’ ın Halkın Nabzı gazetesi ile yaptığı röportaj.  Röportaj İshak Karakaş. Ankara’da Oktay abinin evinde gerçekleşti 

Oktay abi ile konuştuklarım arasında  beni etkileyen bir anısını paylaşmak istiyorum.  

Mete Has eyleminde, Hüseyin Cevahir, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve ben vardık.  Evdekileri etkisiz hale getirdikten sonra, Cevahir evin çocuklarıyla ilgilendi, derslerine yardımcı oldu. Ben sigara içecektim ama o an üzerimde kibrit ve çakmak yoktu. Mete Has da çakmak vardı, çakmağını istedim. Çakmağını verirken ’’sosyalistleri severim, onlar çok mert, namuslu dürüst insanlar’’ diyerek çakmağı bana uzattı. Bende çakmağı alıp sigaramı yaktım ve geri verdim. Mete Has çok şaşırdı, çakmağı geri verdiğime. Tekrar tekrar  sosyalistler iyi insanlar, samimi insanlar’’ dedi. O an bende bir çağrışım oldu. Çakmak altındı ve benim çakmağı geri vermeyeceğimi düşünmüş olmalı ki, sosyalistlere iltifatlar yaptı. 

 Oktay Abi’nin cevabı; Bizim eylemimizin amacı, işçilerden elde ettiğiniz kazanca el koyuyoruz THKP-C adına  400 bin lira istiyoruz. Senin özel eşyaların ister altın olsun isterse pırlanta olsun bizi ilgilendirmez. özel eşyana el koyamayız. Bizim tek amacımız 400 bin lirayı bize teslim etmeni sağlanmandır‘‘ Buluşma yerine  Mahir gitti ve parayı teslim aldı. Ve biz evi terk ettik‘‘ Bu anısını İstanbul buluşmamızda  anlattı Oktay abi..  

Musa Anter, Cevahir’i  anlatıyor  

1970 tutukluluğum…Ben İstanbul’dan iki arkadaşım da Diyarbekir’den Ankara’ya getirildik. (…) Malum, savcının isteği, daha evvel klasikleşmiş ve alışılmış Kürdlere idam ananesiydi. İdamlarımız isteniyordu.  

Sabahleyin bahçeye çıktık. Hüseyin Cevahir beni gördü boynuma atıldı, öpüştük. Kendisi ve on iki Dev-Genç’li arkadaşı da tutukluydu. Ne yiyeceğimi sordu. ‘‘ Vallahi bilmiyorum‘‘ dedim. Bir hazırlığımız yok. ‘’ Aman ağabey bizimle yersiniz . Eğer çok kalırsanız sizi bizim koğuşa alırız’’ dedi. Öğlen ve akşam yemeklerini beraber yemeğe başladık. Çocuklar, hapishane idaresinin verdiği yemeği hapishane tabirince terbiye ediyorlardı. Bunun yanında hapishane lokantasından köfte, karnıyarık ve lokma alıp yemeğimize ek olarak yiyorduk. Bir kaç böyle yedik Hüseyin’e dedim ki,’’ Kardeşim, siz talebesiniz, bu yemekleri para ile alıyorsunuz. Halbuki bizim üçümüzün de parası var; ne diye bizden para almıyorsunuz?’’ Hüseyin böyle düşünmüş olmama sevindi, mahçup mahçup gülümseyerek, ‘’Ağabey, paramız da vallahi bir günlük kalmıştı; ne yapcağımızı bilmiyorduk’’, dedi. Ben Tarık Canip’ten bir miktar para aldım kendim de üstüne ekleyerek Hüseyin’e verdim. O ara ODTÜ’de Deniz Gezmiş’in de başını çektiği bir panel düzenlenmişti. Panelde, Kürt meselesinin nasıl ortaya konması gerektiği konusunda görüşlerimizi sordular. Biz Hüseyin ile beraber bir yazı hazırladık. Panelde alkışlar arasında  okundu ve kabul gördü.  

(…) Hapishanede uzun kalmadık. On beş gün sonra tahliyemize karar verildi. Ayrılırken, hem biz, hem de Hüseyin ve arkadaşları ile tüm tutuklular cidden çok üzüldük.  Musa Anter. Hatıralarım. Sayfa 216.   

Cevahir adı ve mücadelesi hiç bir zaman içi boşaltılmış ve anma törenlerinde akla gelen bir şey olmadı. O mücadelenin entelektüel kaynağı; yaşayan bilgesi, devrimci mücadelemize şekil veren , birlikte yürüyen gitgide büyüyendi. Bilge kimliği kararmayan, devrimci siması kaybolmayan, mücadelesi mücadelemiz  olmaya devam ediyor. 

 Cevahir; sevgidir, saygıdır bilge gülüştür.   

 68’lilerin yaşamlarıyla yüzleşmeliyiz. Bıraktığı anılardan iyi sonuçlar çıkarmayı hedeflemeliyiz. O günler ve o düşler duruyor, bitmeyen 68 yaşanıyor..  

Entelektüel olmanın özel ya da farklı yanları olmanın bir hukuk oluşturmadığını örgütlü mücadelenin olması gerektiğini çok iyi anlatacak  kadar gerçeğin yüzüdür Cevahir.  

Hüseyin Cevahir; devrimci hareketin önemli ayrıntısıdır. Birçok önemli ayrıntının, konuşulmayan, unutulmuş olguların  izini süren bir entelektüeldir. “Ben yaptım” ile övünmeyen, “Ben yaptım” sözünü ağzına yakıştırmayacak kadar kolektif ve alçakgönüllü bir bilgedir.  

Tarihte  bazı dönemler özgürlüğe gidilen yolun sarp, dolambaçlı ve engebeli sürecinde egemen sisteme karşı direniş; örgütlü mücadele değişme ve dönüştürme isteğiyle bütünleşir. 

İnsanda da bazı anlar tüm kişisel çıkarlardan  arınmış bir şekilde dünyayı eşit ve özgür bir şekilde yaşanabilinir değiştirme  düşleri oluşur. İşte gerektiğinde bu düşler için ölüme yürüyen Cevahir bilgeliği tarihe not düşer. 

Biz 78‘liler ‘’Cevahir’lerden devraldığımız  “Gün doğdu hep uyandık… Siperlere dayandık…” marşını 70’lerde  ne çok söylerdik. 


Erdal Boyoğlu – 01.06.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑