Makaleler

Published on Mart 1st, 2022

0

Dalga dalga korona | Hüseyin Şenol


Her gün mikrobun milyonlara bulaştığı salgında, 4. dalgadan 5. dalgaya doğru ilerliyoruz. Pandemide 3. yıla girerken, dünya ders almadan, kapitalizm umursamadan yoluna devam ediyor. Tam bitti derken, dünya şimdi beşinci dalgaya hazırlanıyor…

Koronavirüsü Covid-19’un Çin’de ortaya çıkışı iki buçuk yıla yakın zaman oldu. Avrupa’ya gelişi de iki yılı geçti. Bu salgın için önce epidemi ve sonra da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından resmen pandemi ilan edildi. Yani küresel salgın. Endemik olabileceği de bir ara dillendirilmişti.

Sonuçta tam iki yıl önce 11 Mart 2020’de DSÖ tarafından pandemi ilan edildi. Yeni Koronavirüs (Covid-19) artık hayatımıza çok fazla girmişti. Kovid-19, bulunduğumuz asrın en büyük salgını olarak hayatımızda yerini aldı.

Pandeminin ilan edildiği 11 Mart 2020 tarihinde ortalama vaka sayısı 3 bin 600 iken, bir yıl önce bu sayı 500 bin civarında, bugün ise bir buçuk milyondan çok daha fazla. Yine bu tarihte 114 ülkede toplamda 118 bin civarında vaka vardı ve 4 bin 291 kişi de hayatını kaybetmişti.

Bir yıl önce dünyada toplamda 125 milyon kişiye Covid-19 virüsü bulaşmış, 2 milyon 750 civarında kişi ise hayatını kaybetmişti.

Bugün ise dünyada toplamda 450 milyona yakın kişiye mikrop bulaştı, 6 milyon civarında insan hayatını katbetti. Bir de buna bazı ülke ve yönetimlerin vermediği sayıları da eklersek, durumun insanlık için korkunç ortamının fotoğrafı daha da net görülecektir.

Vakalar ve ölümler katlanarak sürerken, maalesef, devletler bu fotoğrafı hala doğru okumamakta diretiyor.

Epidemi ve endemik nedir?

‘Epidemi’ kontrolden çıkan herhangi bir meseleyi tarif etmek için kullanılan oldukça genel bir kavram. Medikal alanda ise bir bölgede, bir toplumda veya bir grup insanda bir hastalığın yaygınlaştığı görülünce bunun ‘epidemi’ bir salgın olduğu kabul ediliyor.

‘Pandemi’ ise bölgeler ve gruplar üstü coğrafi bir salgın anlamına geliyor. Bir ülkenin tamamını veya dünyanın tamamını etkisi altına alan hastalıklar için kullanılıyor.

‘Endemik’ ise belirli bir alanda veya belirli bir popülasyon arasında tahmin edilebilir bir oranda meydana gelen salgın hastalık olarak tanımlanıyor.

DSÖ, 2009 yılındaki H1N1 domuz gribini ‘pandemi’ olarak açıklamış, ardından gribin sanıldığı kadar güçlü ve öldürücü çıkmamasına rağmen ilaç firmalarının bir aşı geliştirmesi için acele etmeye zorlanması karşısında eleştirilerin hedefi olmuştu.

Eleştiriler gelince değiştirildi.

DSÖ eski 6 seviyeli sistemi artık kullanmıyor. Eski sistemde seviye 1 “virüsün hayvandan insana geçtiğini gösteren herhangi bir rapor olmaması” durumunu, seviye 6 ise “pandemi” durumu işaret ediyordu. Ancak terimin kullanılmasından ötürü oluşan sıkıntılar ve eleştiriler sonrası bu sistemden vazgeçildi.

DSÖ’den bir sözcünün yaptığı açıklamaya göre artık “pandemi” diye resmi bir kategori bulunmuyor ve insandan insana kolayca bulaşmaya başladığı andan itibaren durumun gayri resmi olarak pandemi olduğu varsayılıyor.

Kavram karmaşası oluşmuştu.

DSÖ daha önce yeni tip koronavirüsün, bir ülkenin tümünü veya dünyayı sarmadığı için bu anlamda pandemi ifadesini resmen kullanmıyordu. Bu da epidemi ile pandemi durum arasında bir kavram karmaşasına neden olmuştu. (Bana göre; bu konuda en sağlıklı ve anlaşılır şekilde, bu bölümü de direk olarak aktardığım, 14 Mayıs 2020 tarihinde EuroNews’te yer alan bu açıklama anlatıyor.)

Dünyada yeni bir (y)aşamaya girildi

            Pandeminin ilanıyla birlikte, tüm dünyada yeni bir aşamaya girilmiş, “sermaye” odaklı aşı bulma yarışı başlamıştı. 2020 Nisan ayı ile birlikte sürekli yükseliş gösteren korona vakaları ve korona nedenli ölümlerde, artış azalma göstermiş ve bu durum havaların ısınmasına bağlanmıştı. Aslında bu durum, beraberinde “mikrobun affetmeyeceği” daha da ölümcül ve çok tehlikeli bir yeni ortamın doğmasına vesile olmuştu.

            2020 ve 2021 yaz sonu ile sayılarda yeniden artış olmuş ve dördüncğ dalganın gelişi de gecikmemişti. Artık maskesiz ve dezenfektansız bir günlük yaşam düşünülemez olmuştu. Bu ikiliyi hayatın her alanında kullanır olmuştuk. Durum daha da vahim almış, bir çok ülkede özellikle de 2021, restoran, market, mağaza gibi yerlere bırakın maskeyi aşılarını tamamlamamış olanların giremediği bir yıl olmuştu.

2021 yaz sonrası dördüncü dalgada da çok ülke ve bölge yeniden kısıtlamalara gitmiş, tamamen olmasa da kısmen kapanma yolu da yine hayatımızın parçası olmuştu. Birinci, ikinci ve üçüncü dalgada örnek gösterilen ülkeler, dördüncü dalgada aynı “şansa” sahip olamamış, aynı kaderi paylaşır oldu.

Dalgaların sonu gelmiyor

Dünya ders almadan, kapitalizm umursamadan yoluna devam ediyor. Tam bitti derken, dünya şimdi dördüncü dalgayla boğuşuyor ve en geç yaz sonrası beşinci dalga bekleniyor.

Üçüncü dalga, virüsün mutasyonlu çeşitleriyle de birlikte dalga dalga çoğalmaya ve dördüncü dalgada bu durumun artarak devam etti. Kriter olarak belirlenen “100 binde haftalık vaka sayısı” mutasyonlarla birlikte çok daha fazla artar oldu.

Pandemiyi en az zararla atlatacağı tahmin edilen Avrupa Birliği (AB) ülkeleri de pandemiyi kötü yönetmeye devam ediyor. Maske “savaşlarından” sonra, şimdi de aşı “savaşları” sürüyor. Aşıdaki savaş, kapitalizmin çirkin yüzünü daha da açık olarak ortaya koymaya devam ediyor.

“Para” ve bunun eseri olarak sömürü sistemi üzerine kurulu olan kapitalist sistem, pandeminin de, önlenemeyen ağır etkisinin de baş sorumlusudur.

Kar hırsı önlenemeyen kapitalizm, epideminin de pandeminin de baş mimarıdır da.

Bu yazımı bitirmeden önce kapitalizmi en iyi şekilde anlatan bir alıntı yapmak istiyorum: “Emperyalizmin başlıca ekonomik temeli, tekeldir. Bu tekel, kapitalisttir, yani kapitalizmden doğmuştur, ve kapitalizmin, meta üretiminin, rekabetin genel koşulları içinde, bu genel koşullarla sürekli ve çözülmez bir çelişki halindedir. Bununla birlikte, bütün tekeller gibi, kapitalist tekel de şaşmaz bir biçimde bir durgunluk ve çürüme eğilimine yol açar.” (V.I.Lenin, Emperyalizm, Sol Yayınları, sayfa 100)

Daha önce konu üzerine yazdığım yazılarda da, doğayı da talan eden kapitalizmin, sermayenin bu salgından da sorumlu olduğu belirtmiştim. Bunu doğrulayan yüzlerce, binlerce, milyonlarca örnek verilebilir. Evet, insan hayatını hiçe sayan kapitalist sistem, savaşlar(ın)da olduğu gibi salgınlar(ın)da da bunu açıkça gösteriyor. Rekabet, o kadar çirkin ki, gizleme gereği bile duyulmuyor.

Salgın döneminde şalterlerin inmesine izin vermeyen kapitalizm salgının bu kadar uzun, hem de artarak devam etmesinden ve bu kadar genişlemesinin sorumlusudur. İlk iki salgında okulları kapatan ve diğer önlemleri alan Batı Avrupa ülkeleri bundan da vaz geçerek, kar oranlarını aksatacak önlemleri uygula(t)madılar. Üçüncü ve dördüncü dalgada da, karakteri gereği daha acımasız oldu.

Kar hırsı ol(a)madan yaşayamayacak olan kapitalizmin ve onun olmazsa olmazı özelleştirmenin gerçek yüzü budur. Kapitalist devletler, bu salgın ortamında bile sermayenin kârını daha da artırmasına hizmette kusur etmiyor. Okullardaki ve iş yerlerindeki uygulamalar, vurdumduymaz davranış da gerçekte kâr hırsıdır. Yeni yeni karantina ve insidans oranı uygulamalarının başka açıklaması olamaz.

Dalga dalga süren salgına rağmen, sermaye de kârlarını katlayarak sömürüye devam ediyor.

Salgın dalga dalga ürüyor

Her gün mikrobun milyonlara bulaştığı salgında, 4. dalgadan 5. dalgaya doğru ilerliyoruz. Pandemide 3. yıla girerken, dünya ders almadan, kapitalizm umursamadan yoluna devam ediyor. Tam bitti derken, dünya şimdi beşinci dalgaya hazırlanıyor…

Omikron varyantıyla “rahatlayan” ortam hala sadece bulunduğum Almanya’da her gün yüzlerce, dünyada ise binlerce insanın ölümüne neden oluyor. Daha önceleri ve günümüzde olduğu gibi geniş çevremizin başına gelen, benim ve ailemin de başına geldi. Ailece biz de geçtiğimiz ay koronaya yakalandık ve “sıkıntıya” rağmen kendimizi şanslı hissettik. Aslında bunu “şanssızlık içinde bir şans” olarak gördük. Farklı varyantlarının çıkacağı kesin olan korona salgını, bir dahakine aynı şansı kimseye tanımayabilir…


Hüseyin Şenol – 01.03.2021

Tags: , , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑