Sağlık

Published on Aralık 14th, 2021

0

Büyük şirketlerin kar hırsı Omicron varyantına yol açtı

ETHA-Çeviri*: İngiliz Başbakanı Boris Johnson tipik bir emperyalist küstahlıkla, sorunun mevcut aşı miktarıyla ilgisi olmadığını, aksine aşı tereddüdünün ürünü olduğunu söyledi. Afrikalılara modern tıp kadar önemli bir şey vermenin bir anlamı olmadığını, çünkü modern tıpla ne yapacakları konusunda hiçbir fikirleri olmadığını söyledi, “Aşılar en iyisi bizde kalmalı” sözünü edebildi. Hindistan ve Güney Afrika, dünyayı salgın süresi boyunca aşı ve geliştirilecek yeni ilaçlar üzerindeki patentlerinden feragat etmeye çağırdı. Birleşik Krallık da dahil olmak üzere Avrupa hükümetleri teklifi engelledi. Güney Afrika, bunun üzerine bir “mRNA merkezi” kurdu. Burada Moderna aşısını taklit etmeye çalışacak ve onu izinsiz üretecek.

Tıp alanında uzmanlar, dünyanın büyük bir kısmının aşılanmamasının yeni bir Covid-19 mutasyonuna neden olacağına dair aylar öncesinden uyarmıştı. Fakat büyük ilaç tekelleri için kazandıkları kar halk sağlığından önce gelmekte.

Ortaya yeni çıkan ve yayılım hızı bakımından çok daha tehlikeli olan Covid-19 mutasyonu aslında aylar öncesinden tahmin edilmişti. Uzmanlar, dünyanın büyük bir bölgesini aşısız ve korumasız bırakmanın yeni virüs türlerinin oluşmasına olanak sağlayacağını çok daha öncesinden söylemişti. Ama büyük şirketler kimin aşı olup kimin olamayacağından sorumlu hale geldi, bu nedenle zenginler ihtiyaçları olandan çok daha fazlasını alırken, yoksullar hiçbir şey alamadı.

Aşının dünya çapında piyasaya sürülmesi, Britanya’nın emperyalist devletlerden biri olarak iki yüz yıl önce böyle bir krizi ele alış biçiminden çok farklı değildi: Dünyada kimin yaşayıp kimin öleceğine piyasanın karar vermesi gerektiği fikriyle birleşen ağır bir ırkçılık.

Boris Johnson bu role en uygun kişiydi. Aşı eşitsizliğine uğrayanlar bir yıldan uzun bir süredir taleplerini dile getirmeye ve durumlarını iyileştirmeye çalışırken, ülkenin en seçkin okulunda eğitim görmüş beceriksiz bir İngiliz Başbakanı halkın kendi çıkarları için neyin iyi olup olmayacağını anlamadıklarını söylüyor.

[…] Aşılar karşısında etkisini kaybetmeyen hatta aşıların etkisini tehdit eden bir varyant karşısında bile, Boris Johnson cumartesi gecesi Ulusal Küresel Aşı Programı’na katkılarından dolayı gurur duymamız gerektiğini söyledi. Tipik bir emperyalist küstahlıkla, sorunun mevcut aşı miktarıyla ilgisi olmadığını, aksine aşı tereddüdünün ürünü olduğunu söyledi.

Afrikalılara modern tıp kadar önemli bir şey vermenin bir anlamı olmadığını, çünkü modern tıpla ne yapacakları konusunda hiçbir fikirleri olmadığını söyledi, “Aşılar en iyisi bizde kalmalı” sözünü edebildi. Çoğu zaman olduğu gibi, Johnson’ın açıklamalarının gerçek ile çok az ilgisi var. Neyse ki dünyaya bu yeni varyantı tanıtan ve ona karşı uyaran ülke olan Güney Afrika, nüfusunun yalnızca yüzde 24’ünü tam olarak aşılayabildiğini açıkladı. Bu oran Afrika ortalamasının üstünde. Botsvana ve Zimbabwe yaklaşık yüzde 20 aşılamayı başarırken, Malavi ve Zambiya halkının yalnızca yüzde 3’ünü tam olarak aşıladı.

Kıta dışından bakıldığında ise durum daha da iç karartıcı. Sağlık çalışanlarının onda birinden daha azı aşılanmışken, Birleşik Krallık’ta, Afrika’da ilk aşısını yaptıran insanlardan çok daha fazlası ek destek aldı. […]

Küresel ekonomide “piyasaya bırakmak”, kimin yaşayıp kimin öleceğine dair kararları devasa şirketlere teslim etmek anlamına geliyor. Yeni ortaya çıkan tehlikeli Covid-19 türü Omicron’u teşhis etmek yerine, ona “Pfizer varyantı” dememiz önerildi. Bu örnek, en azından şu an bulunduğumuz çıkmazın suçunun nerede ve kimde olduğu konusunu bizlere gösterecektir. Buradaki genel sorun beceriksizlik değildir. Buradaki asıl sorun kazanılacak para ve kar oranıdır. Önde gelen aşı üreticileri Moderna, Pfizer ve BioNTech ürettikleri Covid aşılarından her saniye 1.000 ABD doları kazanıyor. Salgının başından itibaren şirketlerin Covid aşılarında tekeli ele geçirmeleri ve elde ettikleri aşırı karlar sayesinde en az 9 kişi daha milyarder oldu. Moderna’nın CEO’su, Omicron varyantının haberleri hisse senetlerini bir kez daha değerlendirdiği için geçen hafta sonu çok daha zenginleşti.

Bu karlar, onları biriktirenlerin toplumsal yararlılığına çok az şey borçludur. Aşılar, şu anda onları üreten şirketler tarafından icat edilmedi. Moderna’nın aşısı tamamen ABD hükümetinin desteği ile, AstraZeneca’nın aşısı İngiliz kamu ve hayır kurumları sayesinde ve Pfizer’in aşısı ise Alman devleti tarafından desteklenen BioNTech şirketi tarafından oluşturuldu. Ancak ilaç sektörünün az sayıda ülkede bir avuç şirket tarafından üretildiği bir dünyada, bu bilgi birikimi daha sonra özelleştirildi ve kime, hangi fiyata satılacağı büyük şirketlere bırakıldı.

Ve durum giderek daha da kötüleşmekte. 1990’larda eski bir Pfizer CEO’su tarafından zorlanan ve TRIPS olarak bilinen küresel ticaret anlaşması sayesinde, bu şirketler aynı zamanda kimin, nerede ve ne kadar üretim yapacağına da karar veriyor. On iki ay önce, Hindistan ve Güney Afrika, dünyayı salgın süresi boyunca aşı ve geliştirilecek yeni ilaçlar üzerindeki patentlerinden feragat etmeye çağırdı. […]

Argümanları ise, bunun dünyanın tüm yedek üretim kapasitesini Covid-19 ile ilgili ilaç ve ekipman üretmek için harekete geçireceğiydi. Birleşik Krallık da dahil olmak üzere Avrupa hükümetleri teklifi engellemeseydi, şimdiye kadar milyarlarca fazladan aşı üretebilirdik.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), hükümetleri ve şirketleri pandemi ile ilgili her türlü fikri mülkiyet ve bilgi birikimini sunmaya teşvik ettiği özel bir organ kurdu. O andan itibaren, tıbbi bilgiyi gerçek bir kamu yararına dönüştürerek bu bilgileri dünyayla paylaşabileceklerdi. Bugüne kadar sadece İspanya Ulusal Araştırma Konseyi tarafından geçen hafta bir teşhis aracı sunuldu. Büyük firmalar ise, Pfizer’ın deyimiyle “saçma” olarak nitelendirmesiyle bu fikre alayla baktı. Omicron varyantının belki de en büyük ironisi, ortaya çıkışı ile bu haftaki Dünya Ticaret Örgütü zirvesini -aşı üretiminin ölçeğini büyütmeyi engelleyen ticaret kurallarını denetleyen organın ta kendisini- ertelemeye zorlamasıdır.

Bu toplantıda, İngiltere, İsviçre ve Avrupa Birliği, büyük ilaç şirketlerini savunmaya hazırlanırken, küresel güney ülkeleri bir kez daha bu ülkelere sahip oldukları patent haklarından feragat için baskı yapacaklardı. Serbest piyasaya göbekten bağlı İngiltere salgını sona erdirmek için alternatif bir öneride bulunuyor.

Bu alternatif öneri, -tahmin ettiğiniz gibi- ticareti daha fazla serbestleştirme ve hatta daha fazla pazar alanı yaratmayı -tarifeleri düşürmeyi, hizmetlerin kuralsızlaştırılmasını teşvik etmeyi ve aksi taktirde ülkelerin şuan veya gelecekteki salgınlara karşı mücadele alanlarını kapatmayı ve küresel güneydeki ülkelerin işini zorlaştırmayı- içeriyordu.

Küresel güney ülkeleri “aşı adaletsizliği”ne karşı mücadele ediyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından desteklenen Güney Afrika, Pfizer ve Moderna aşılarının arkasındaki en son teknolojiyi araştırmayı ve doğrudan ilaç üretmenin yanı sıra bu teknolojiyi dünyanın geri kalanıyla paylaşmayı amaçlayan bir “mRNA merkezi” kurdu. Pfizer ve Moderna utanç verici bir şekilde reçetelerini paylaşmayı reddetmiş olsalar da, kurulan bu merkez yine de Moderna aşısını taklit etmeye çalışacak ve onu izinsiz üretecek.

‘mRNA’ teknolojisinin yalnızca Covid-19’a karşı değil, HIV, kanser, sıtma ve daha fazlası için aşılar veya tedaviler üretme konusundaki devrim niteliğindeki potansiyeli göz önüne alındığında, bu, hayati teknolojiyi çok farklı bir tıbbi araştırma sistemi yaratarak kar takıntılı büyük şirketlerin elinden alma vaadini yerine getiriyor.

Dolayısıyla devam etmekte olan savaş bu salgının çok ötesine geçiyor. Covid-19, dünyayı, sağlık hizmetimizden ne olursa olsun herkesin yararlanma hakkı mı yoksa kar için finansal piyasalarda alınıp satılan bir meta mı olduğunu sorgulamaya zorladı.

Aslında, küresel ekonominin kuralları -fiili tekelci kapitalizm sistemi- iklim değişikliğinden insan haklarımıza yönelik tehdide kadar, karşı karşıya olduğumuz birçok ciddi sorunla adil bir şekilde başa çıkmamıza izin vermeyecek. Bu anlamda, küresel güneyde yeni bir ilaç sistemi inşa etmeye yönelik acemi deney, inşa etmemiz gereken gelecekteki ekonomi ve toplum biçimi için dersler taşır. Ve geniş tabanlı bir “halk aşısı” hareketi, insanların bu tür bir değişim için nasıl harekete geçirilebileceğini gösteriyor.

Şüphesiz Boris Johnson, dünya sahnesinde serbest piyasa kapitalizminin erdemleri hakkında ahkam kesmeye devam edecek. Ancak, artık birçok kişi tarafından “aşı ayrımcılısı” olarak etiketlenen Covid aşısının dünya çapındaki gerçekliğini gizleyemiyor.

*Jacobin Magazine’de yayımlanan Nick Dearden’in yazısı Rosa Hoffmann tarafından kısaltarak ETHA için Türkçeye çevrilmiştir. Yazının İngilizce orjinaline buradan ulaşabilirsiniz.

Foto: geralt – pixabay

Tags: , , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑