Published on Mayıs 29th, 2022
0Biz İbrahim’i ne kadar anlayabildik? | Hasan Aksu
Türkiye sosyalist hareketinde İbrahim Kaypakkaya hakkında çok şeyler söylendi, yazıldı, anlatıldı. Parti kurucularından, kadrolarına, üyelerine, örgütlü militanlarından yakın çevresine kadar İbrahim Kaypakkaya’nın ideolojik görüşleri analiz edildi. “Sosyalist Türkiye” için yola çıkan devrimci örgüt, parti ve aydınlara kadar olumlu ve olumsuz değerlendirmeler yapıldı. Hepsi ama hepsi bir gerçeği ya göremedi ya da görmekten itinayla kaçınarak kendi mistik görüşlerini haklı çıkarma yoluna gitti.
Peki, bu gerçek neydi? Yaşar Değerli soruyor: ”Nasıl yani?”
İbrahim Kaypakkaya cevap veriyor:
“Bakınız ben Kürdistan’a gelmeden önce,
ordu’yu devrimci görüyordum. Kemalizm’e sempati ile bakıyordum. Ancak
görüşlerim değişti.” Peki,
İbrahim yoldaşın görüşündeki değişiklikler nelerdi?
-İbrahim Kaypakkaya
mücadelemizin hedefine direkt faşist Türk devletini eğip bükmeden
koyuyordu.
Böyle bir teorik önder, kuramcı ve pratik uygulayıcısı biliyoruz ki, Kemalist faşist diktatörlüğün tek ana hedefiydi. Yazdığı, savunduğu ve pratik uygulamaya örgütsel çalışmalarıyla ortaya koyduğu için “öldürülmesini müstahaktır” görülmesinde yadırganan ve tuhaf görülecek bir şey yoktur. Dana altında buzağı aramaya hiç gerek yoktur.
-Devrimin yolunu, karakterini, geçeceği evreleri, baş düşman, baş çelişki gibi felsefi konulara Maoist çözümler getiriyordu.
-İbrahim Kaypakkaya diğer devrimci önderlerden daha farklı bir ideolojik yere sahipti. O, devrimin öncü günü, temel gücü, müttefiklerini, güvenilir dostları, güvenilmez, yalpalayan dostlarını doğru tahlil etti. Düşman güçler arasındaki çelişkileri doğru tahlil ederek devrim için yararlanmayı esas aldı.
-Bunları yapılması için işçi sınıfının özünde
süzerek aldığı suyla demiri örseledi, tavında döverek demiri çelikten bir
ideolojik program yaratarak yola çıktı. Bu programı pratik yaşama geçirmek
için üç temel silaha ihtiyaç vardı:
-Parti
-Ordu
-Cephe
Bu gerçeği ne zaman
özümsemiş ve özne haline getirmiş, kuramlaştırmıştı İbrahim yoldaş?
Kendi deyimiyle
“Kürdistan’a geldikten sonra, görüşlerim değişti.”
Yine Demokratik Halk
Devriminin gerçekleşmesi için komünist partisi önderliğinde işçi, köylü temel
ittifakına dayalı küçük burjuvaziyi ve milli burjuvazinin sol kanadını da
kapsayan bir halk cephesinin kurulmasını esas almış, çalışmaları başlatmıştı.
Demokratik Halk Devrimini buna bağlı demokratik iktidarını ve işçi sınıfı
önderliğinde yoksul köylülüğü temel alan özü proletarya diktatörlüğü olan
demokratik halk diktatörlüğünü asgari programına almıştır.
Kasketli komünist önder, iyi bir komünist
enternasyonaldi. Sovyet devrimini, Çin devrimini, sosyalist devrimi, kültür
devrimini iyi okuyan özümseyen ve dersler çıkaran ender komünist bir önderdi.
Kurduğu partinin Çin kültür devriminin bir ürünü olduğuna önemle parmak
basıyor, deklare ediyordu. Sosyalizmden komünizme geçiş döneminde sınıf
mücadelesinin tüm çıplaklığıyla devam ettiğini, bu mücadeleyi komünizme geçiş
sürecine kadar proletarya diktatörlüğünü ( zorunlu, yarı diktatörlük) komünist
partinin uygulanacağını, bu süreçte ikna ve dönüştürmeyi esas aldığını,
emperyalizmin uşağı iç düşmana karşı amansız bir mücadele içerisinde olmamız
gerektiğini, komünist partisi sınıfları ortadan kaldırdığı gibi, kendi kendini
de yadsıyarak ortadan kaldıracağını, kendini lağedeceğini, görevini
tamamlayarak komünist sınıfsız bir topluma yerini bırakacağını açık ve net
ifade etmiştir. Komünizmin dünyada bütün sömürücü sınıfların yok edilmesiyle
ancak ve ancak insanlığın gerçek yaşamında yer alacağını önemle vurgulamıştır.
Rusya’da kapitalizme geriye
dönüş yaşandığını, Rusya’da sosyal emperyalist bürokratik devlet kapitalizminin
hâkim olduğuna önemle vurgu yapıyordu.
İbrahim Kaypakkaya bu teorik tezlerini gençlik, işçi sınıfı ve köylülük içerisinde yaptığı devrimci çalışmayla sentez haline getirmiştir. Kasketli komünist önder yalnızca gençlik önderi değildi. O işçi sınıfı içerisinde çalışmalara katıldı, işçi sınıfını devrimin öncüsü olarak örgütlemeyi esas aldı, 15-16 Haziran İşçi Hareketine katıldı, önemli dersler çıkardı. Sınıf bilinçli proletaryanın bilimsel kuramcısı, teorik ve pratik önderliği için can bedeli mücadele yürüttü.
İbrahim Kaypakkaya aynı zamanda köylülerin
Trakya’da, iç Anadolu’da, Ege’de Çukurova’da toprak taleplerinin önemine dikkat
çekti. Yoksul ve orta halli köylülüğün toprak işgallerine katıldı. Onların
istek ve taleplerinin kaynağını iyi gördü. Bu süreç içinde ideolojik olarak
yetmiş yıllık çatlak buzulu kırmak için araştırma dönemine girdi.
Türkiye Kürdistan’ına ilk
adım attığı andan itibaren, çatlak buzulu nasıl kıracağı noktasında netleşmeye
başladı. Türkiye Kürdistan’ında çeşitli toprak işgallerine katıldı. Kürt
ulusunun özgül çelişkilerini özümsemeyi esasına aldı, imkânlarını zorlayarak
olağanüstü araştırmaya başvurdu. İçine girdiği teorik araştırma sonucu
Kemalizm’e dair eski tüm savunularını çöpe atmaya karar verdi. Kemalizm’in
komprador burjuvazinin ve büyük toprak ağalarının temsilcisi olduğunu, kısacası
Kemalizm’in faşizm olduğunu net bir şekilde tahlil etti.
1971 yılına gelindiğinde ideolojik olarak
netleşecek görüşlerini yürüttüğü polemikler sonucu, “Milli mesele, azınlıklar
sorunu, Kemalizm’in niteliği, devletin özü, faşizm tahlili”nde artık yazılı
pragmatik görüşleri ortaya çıkmıştı. Belirlediği asgari ve azami programın
pratikte hayat bulması için, ivedilikle yeni tipte komünist partisine ihtiyaç duyuyordu.
Yeni demokratik devrim ve devrimin özü, karakteri ve geçeceği aşamaları ve
kesintiye uğramadan proletarya diktatörlüğüne geçişi, sosyalizmde
sınıflar ve sınıf mücadelesi ve geriye dönüş sorununda açık ve net ideolojik
çizgide netleşmişti.
Kendi deyimiyle; sorgucu
soruyor İbrahim Kaypakkaya görüşlerini açıklıyordu:
“Peki, Parti’nizin
Kemalizm ve Milli mesele hakkındaki tezlerini kim yazdı?
-Bu bahse konu olan
görüşleri ben yazmadım. Parti görüşüdür. Bir parti bir kişiden ibaret değildir.
Aynı görüşlerin altına imza atarım. Bende bu görüşleri paylaştığım için bu
parti saflarında bir nefer olarak canla başla çalışıyorum.
-Bu sonuca nasıl vardınız?
-Hangi kaynaklardan yararlandınız?
-M. KEMAL DÖNEMİNİ FAŞİST DİKTATÖRLÜK OLARAK
DEĞERLENDİRİYORSUNUZ!..
-Sadece M.KEMAL dönemine
demiyoruz; Sürekli faşizm vardır.
-Nasıl yani?
-Bakınız ben Kürdistan’a gelmeden önce ordu’yu
devrimci görüyordum. Kemalizm’e sempati ile bakıyordum. Ancak görüşlerim
değişti.”
Artık çatlayan buzul
kırılmıştı. Öğrenci gençlik, işçi sınıfı ve köylülük içinde yürütülen sınıf
mücadelesi ve dünyada gelişen olaylar ve Çin’de gerçekleşen kültür devrimi
deneyimleri İbrahim Kaypakkaya yoldaşın görüşlerinin şekillenmeye başladığı bir
dönemdi. İbrahim Kaypakkaya’nın Kürdistan’da faaliyet yürütmesi başlangıcın
sonucu, yeni bir teorik kuramın yaratıcısı ve yeni tipte bir komünist partinin
kurulmasını acil ihtiyaç duymasına yol açtı.
Türkiye’de o döneme kadar kurulan komünist ve
devrimci partilerin aksine, İbrahim Kaypakkaya’nın kurmaya karar verdiği
Marksist Leninist Komünist Partiyi Türkiye Kürdistan’ında kuracaktı. Türkiye
Komünist Partisi/ Marksist-Leninist’in kuruluşunu Malatya Kürecik’in bir
köyünde yoldaşlarıyla yaptığı toplantıda ilan edeceklerdi.
İbrahim Kaypakkaya yoldaşın
teorik-kuramcı önderliğinde kurulan partiyi diğerlerinden ayıran ve
bugüne kadar görülmek istenmeyen en önemli gerçek TKP/ML’nin Kürdistan’da
kurulmasıdır. Kürt ulusal sorununu, Ermeni ulusuna 1915 yılında kapsamlı
soykırım uygulandığını, azınlık ulus ve milliyetlerin mal ve mülklerinin gasp
edildiğine önemle vurgulayarak deşifre etmiştir. Ulus ve azınlık milliyetler
sorununa yaklaşımı belirleyici niteliksel ayrılık olarak görmüş, şovenizmin,
ırkçılığın kaynağını buradan aramış deşifre etmiştir.
Faşist diktatörlük Türkiye ve Kürdistan’ın diğer parçalarında katliam ve zulüm yapıyor, işçilere, köylülere, emekçilere, halkımız ve gençlik yoksulluktan, açlıktan, baskı ve zulümden inin inlerken bazı aklı evvellerin Muzaffer Oruçoğlu’nu hedeflerine koymaları manidar ve hedef saptırmak yoludur. Bu bilinçli veya bilinçsizce yapılmış sonucu iyi hesap edilmeden ortaya atılmış bir deli taşıdır. Gereksiz yol ve yöntemi yanlış çıkmıştır, amacı belli olmayan birçok yönüyle kullanılmaya açık, düşmanı sevindiren bir tutum ve davranıştır. Bilinir ki, geçmişte devrimciler arasında yaşanan telafisi mümkün olmayan acı olaylar bu gibi densiz davranış ve tutumlarla başlamış, ağır bedeller ödenmiştir.
Bakın size TKP/ML’nin 1973 yenilgisi sonrası içeride kurulan parti ve halk mahkemesinde yer alan Divan Başkanı Hikmet Şenses’in dün verilen kararın bugün de arkasında olduğunu, doğru karar aldıklarını, Muzaffer Oruçoğlu’nun söylediklerinin aynen doğru olduğunu, kurulan parti mahkemesinde her bireyin el yazması, emniyet ve savcılık ifadelerinin incelendiğini, okunduğunu, buna uygun karar verildiğini, içimizde en ağır işkenceye uğrayan kişinin Muzaffer Oruçoğlu olduğunu, 1976 yılında ayrılık sonrası Niğde Cezaevinde görüştüğünü, ayrı yerlerde yer aldıklarını herhangi bir sorun olsaydı o zaman da bunu söyledim. Muzaffer içimizde hâlâ en çok üreten, devrimci mücadeleye katkı sunan iyi bir devrimcidir. Hâlâ farklı görüşlere sahibim ama bu bende Muzaffer hakkında düşüncelerimde asla bir değişikliğe yol açmadı, açmaz da. Muzaffer bu saldırının arkasında büyük ihtimal Doğu Perinçek’in parmağı var. Bu saldırının altında karşı devrimci Kemalistlerin bilinçli bir hedef seçtiklerini inanıyorum. Olmaz böyle saçmalık, Muzaffer Oruçoğlu’na yapılan saldırı devrime, devrimcilere, komünistlere karşı harekettir. Aynen böyle düşünüyorum. Nereden çıkarıldı bu 50 yıl sonra düşündürücü…” dedi.
Bende o dönemi dışarıda yaşayan biri olarak Hikmet Şenses’in dediklerine aynen katılıyorum.
Bırakın hesabı görülmüş, kararı verilmiş yaşanmışlıklara takıntılı kalmayı, dersler çıkarmaya, geleceğe odaklanmaya, yarına ileri adımlar atmaya bakalım. Yüzümüzü devrime, yumruğumuzu faşist diktatörlüğe, emperyalizme karşı mücadeleye kaldıralım, dostumuzu düşmanımızı iyi bilelim, safımızı doğru belirlemeyi duygularla değil, bilincimizle belirleyelim. Hastalıklı takıntıları bir kanara bırakalım.
Yol yakınken yanlış terk edilmeli, bölgecilik, aşiretçilik, kayırmacılık ve devrim düşmanlığı yapmaktan itinayla kaçınılmalıdır. Devrimcilerin Türkiye ve Türkiye Kürdistan’ında demokrasi, özgürlük ve bağımsızlık sorunu asıl olandır. Bu gerçek görülmeden hiç kimse boşuna nutuk çekmesin, dar bölgecilik üzerinden kendini bir yerlere koymaya kalkmasın. Tanıdık bazı kişilerin yaşamlarına bakmadan, kendi yaşamına zeval olanların devrimcilere, komünistlere söz söylemeye hakları yoktur.
Devrimcilerin, komünistlerin hatalarını, yanlışlarını dostça eleştirin, eleştiriyi düzeltmek, iyileştirmek, günümüze ve geleceğe yararlı olması için yapın, devrimciler komünistler sizlerin varlık sebebinizdir, faşizm ve emperyalizm tarafından komünistler, devrimciler ezilir ve yıkılırsa bilin ki siz tarumar olursunuz, yaşama varlığınız ortadan kalkar. Ve hepimiz biliyoruz ki, devrimciler, komünistler yenilikler, ezilirler ama yok edilemeyen, yeniden, yeniden ayağa kalkmayı bilirler, toparlanıp faşizme ve emperyalizme karşı tekrar savaşmayı daha güçlü başlayabilirler. Fakat sizin öyle bir şansınız yoktur. Dost acı söylermiş…
Eğer ki İbrahim Kaypakkaya’yı gerçek anlamda savunacak ve sahipleneceksek yukarıda belirtilen temel teorik kuramı öncelikle sahiplenmemiz, savunmamız onu artısıyla, eksiğiyle uygulayanların yanında yer almalıyız, ileriye adımlar atmada kum tanecikleri olmalıyız, asıl olan da budur. Gerisi manipülasyon ve meselenin özünü karartmaya, kuru gürültü çıkararak faşizme karşı yürütülen devrimci mücadeleye yarardan çok zarar vermektir. Vazgeçin bu aymazlık ve beyhude uğraşlardan. Kimseye yararı yoktur, bilinmeli ki zararı oldukça çoktur.
Hasan Aksu – 29.05.2022