Makaleler

Published on Haziran 16th, 2022

0

Bir tutuklanma hikayesi ve… | Gül Güzel


Bir tutuklanma hikayesi ve… Ama ben arkadaşlarımla bol bol kitap okuyacaktım…

Kürt halkının bilinen o kara tarihi olan, Şubat 1999 ile başlayan ve hepimizin oldukça yoğun bir şekilde yaralarımızı sarmaya, direnmeye çalıştığımız bir süreç. Öyleki, bazen iki sayfa kitap okumaya zamanımız olmuyor. O yüzden, etrafımdakilere zaman zaman ‘’Ben cezaevine girip, orda arkadaşlarımla bir süre kalıp, bol bol kitap okumak istiyorum’’ diyorsam da, her kes benim şaka söylediğimi düşünüyor; gülerek, alay edip geçiyorlardı. Bense, çok masumca, bütün kalbim ve samimiyetimle bu dileğimi sürekli tekrarlayıp duruyorum. 

Nihayet dileğim kabul oluyor ve…

Yaşanılan zorlu süreci biraz da olsa ödüllendirmek için Alman kadın arkadaşım ile 2003’te yaz tatiline gitmeye karar verdik. Ağustos ayı. Biz İstanbul havaalanında giriş kontrolündeyiz. Alman arkadaşım benden önce pasaportunu kontrol ettirip, diğer tarafa geçti. Sıra bana gelince, pasaportumu kontrol eden polis memuru ciddi bir tavırla bana bakıp, ‘’Sizin bir vukuatınız var. Siz bizimle geleceksiniz!’’ diyor. Bense şaşkın bir şekilde polise bakıp, ‘’ne vukuatım olacak ki?, benim bu ülkede hanlarım – hamamlarım yok ki; vergi kaçakçılığım olsun’’ deyip, işi şakaya vurmaya çalışıyorum. Ama polis memuru, ciddi ciddi,’’bizimle gelin’’ diyor ve beni bir odaya götürüyor ve Yeşilköy havalimanında gözaltındayım…

Tutuklandığım o ilk gece Yeşilköy havaalanındaki kafese benzeyen bir hücreye attılar. Hücrede o kadar çok pire ve bit vardı ki, anlatamam. Habire üzerimden bir taraftan öteki tarafa zıplatıp, duruyorlar. Pislik ve kirden öyle beslenip, büyümüşler ki, abartmıyorum, neredeyse sivrisinek büyüklüğündeler… Hatırladıkça hala, tüylerim diken diken oluyor. Hiç unutamıyorum. Sabaha kadar sinek kovalar gibi, gazete ile üzerimden pireleri kovalamaya çalıştım. Sabah beni oradan alıp, malum mekan olan İstiklal caddesindeki Terör ile mücadele şubesine götürdüler. Ama yoldan giderken sanki bana iyilik etmek istiyorlarmışcasına sürekli, olarak,‘’eğer cezaevindeki adli suçlular bölümüne giderseniz, çabuk bırakılırsınız‘’ diyorlardı.

İstiklal caddesindeki şubede de yine 3 gün ve gece hücrede kaldım. Hücre temizdi çünkü tek deriden tek bir kişilik ranza ile bir de battaniye vardı. Hücre bodrum katında olduğu için sürekli lambalar yanıyordu. O yüzden ben ne zaman gündüz, ne zaman gece olduğunu şaşırmaya başladım. Orda her sabah tepsi üzerinde bir parça ekmek, birkaç tane siyah zeytin ve biraz beyaz peynirden ibaret kahvaltı geriliyordu. Ama ben verilen bu kahvaltıdan hiç bir şey yemiyordum. Gelen avukattan süt almasını rica ettim. Avukat sütü getirdi. Ama avukat gidince, o sütü benden aldılar. Ben yine inadım inat, hiç bir şey yemedim. Hatta gazetede benim açlık grevine girdiğim yazılmıştı. Geldiğimde arkadaşlar ‘’yemek yiyip ne yapacaksın? Sen orda bol bol sinek yemişsindir!’’ şakasını yaptıklarında, havaalanı hücresindeki pirelerle bitler aklıma geldi ve iğrenmekten irkilerek, güldüm.

Beni niye tutukladıklarını, bana soruyorlardı

Tek kişilik kaldığım hücreden, üç gün boyunca beni her gün büyük bir odaya götürüyorlardı. Yuvarlak masa soruşturması… Yuvarlak büyük bir masa ve etrafında toplanan 6- 7 kişi sürekli bana sorular soruyor ve sanki beni niye tutukladıklarını bilmiyorlarmış gibi, benim niçin tutuklandığımı kendilerine anlatmamı istiyorlardı. Tabii onlar sordukça, ben de onlara aynı şekilde farklı sorular yöneltiyordum. Nihayet bazıları 6 sene Almanya’ya gelip, kriminal polis mesleği çalışması hakkında eğitim aldıklarını, Almanca dilini öğrendiklerini ve benzeri şeyler anlatmaya başladılar. Bir ara birisi ayağa kalkıp, ‘‘güya biz seni sorguluyoruz ama, aslında sen bizi sorguluyorsun. Biz senden hiç bir bilgi alamadık, ama sen bizden bir sürü bilgi edindin’’ dedi. Velhasıl 3.gün beni nöbetçi hakime götürdüler. Ama benim tutuklanacağımı her kes önceden biliyordu. Yalnız hepsinin üzüntüsü, benden bekledikleri veya umut ettikleri bilgileri alamamış olmalarıydı. Hakim de zaten önceden hazırlandığı şekilde, biyografime dair bilgilerimi sorduktan sonra, terörist örgüt üyeliğinde tutuklanmama karar verdi.

Nihayet Cezaevindeyim!!!

Hakimin verdiği tutuklanma kararından sonra, beni İstanbul, Bakırköy kadın – çocuk tutuklu cezaevine götürmek için arabaya bindirdiler. Yol boyunca yine 3 gün boyunca tekrarladıkları gibi, illede adli tutukluların koğuşuna gitmem için ısrarla beni ikna etmeye çalıştılar. Ama ben Nuh diyor, Peygamber demiyorum. ‘’Beni hangi örgüte üye olmakla suçlayıp, tutukladıysanız, onların koğuşuna gideceğim!’’ diye dayattım ve mecburen beni hevallerin koğuşuna verdiler. İlk gece Türk solu kadın arkadaşların koğuşunda kaldım. Ama yan koğuştaki hevaller ise, bizden birisinin geldiğini, ancak kim olduğumu merak edip, üst kattan alt kata camdan bağırarak ‘’heval çalışan mısın?, Welatparez misin?’’ sorularını soruyorlardı. Çağıran bu sesler bana tanıdık gelse de, konuşanların kim olduğunu tam kestiremiyordum.

Sabah olunca beni hevallerin olduğu koğuşa verdiler. Ben koğuştan içeri girince, önce hepimiz bir şok yaşadık. Çünkü koğuştakilerin çoğuyla birbirimizi tanıyorduk. 2002 seçimlerinde birlikte İstanbul GOP’da(Gazi Osman Paşa) çalışmıştık. Tabii seçimlerden sonra hemen hemen bütün çalışanlar tutuklanmış ve arkadaşlara ‘’uzun süre çıplak kara gömme’’ ve benzeri çok ağır işkenceler yapılmıştı. Bu yüzden de sağlık durumları çok kötüydü. İlk etapta birbirimizle sarılıp, hasret gidermek isterken, her kes bir ağızdan bağırıp, ‘’senin burda ne işin var?’’ diye sormaya başladı. Ama ben halimden memnun ve sevinçle ‘’sizin ne işiniz varsa, benim de o işim var!’’ dedim. Demem o ki, nihayet o şaka sanılan dileğim gerçekleşmiş ve ben arkadaşlarımla Cezaevinde artık bol bol kitap okuyacaktım… 

Deniz kenarında güneşleneceğim…

Bir kaç gün sonra koğuşumuza, Gülazer Akın ile Gebze cezaevinde olan Fatma arkadaş tedavi olmak için getirildiler. Ben kendimi çok mutlu hissediyor; her gün kitap okuma, değerlendirmeler ve benzeri şeyler de yoğunca devam ediyor… derken günün birinde arkadaşlara,’’bugün hava çok güzel ve ben havalandırma sürecinde, deniz kenarında güneşlenmeye gideceğim’’ dedikten sonra, havlumu omuzuma atıp, yürümeye başlayınca her kes şaşırıp, kalıyor. Benim delirdiğimi sanıp,’’Hevale Gül burda deniz yok. Sen nasıl, hangi denize gideceksin? Hem de yukardaki gözleme kulübelerinde askerler var. Onlar seni görürler. Yapma, etme’’ diyorlar ama, ben aklıma koymuşum, deniz kenarında güneşleneceğim😊) derken koğuştan çıktım ve havalandırmada yere battaniyeyi serip, iki saat güneşlenip, içeriye gittim. Tabii ki bu deniz kenarında güneşlenmekten sonra, ben kendimi çok iyi hissediyordum😊). Aslında umutlarımı, hayallerimi kimsenin benden alamayacağını kendime de kanıtlamıştım. Gözlerimi kapatıp, denizin hışırtısı ve ılımlılığını, dalgaların yumuşaklığını ayaklarımda hissetmiştim. Hayallerim benimdi ve kimse benden hayallerimi alamamıştı bugünkü gibi… Sonrasını anlatmaya hiç içim razı değil. Çünkü, günün birinde kapıyı açıp ismimle çağırıp,‘’ siz serbestsiniz gidebilirsiniz’’ dediler. Bu sefer ben yine üzüntüden perişan, harap, sürekli ağlıyorum… Çünkü uzun bir süre arkadaşlarımla cezaevinde kitap okuma hevesim kursağımda kalmış, kısa sürmüştü☹(. Ben,‘’yerime bir başkasını çıkarın. Hasta arkadaşlardan birisini mesela…’’ dedimse de tabii ki bana sormadan beni tutukladıkları gibi, bu sefer de cezaevinden apar – topar çıkardılar. Çünkü o gün Erdoğan’ın Almanya’ya ziyareti vardı ve bir Alman vatandaşı cezaevinde tutulamazdı…

Ben terörist…

Cezaevinden çıkardılar ama, bu sefer de beni bir misafirhaneye götürdüler. Çünkü, ülkeyi terk etmem gerekiyormuş. Hani ülkeyi bölmeye çalışan teröristmişim ya 😊)… Bana yurtdışına çıkmam için uçak bileti bulunana kadar, 3 gün de orada kaldım. Misafirhane tamamen bir işletme, ticaret mekanıydı. Kadınlardan farklı şekilde yararlananlardan, uyuşturucu satmaya varana kadar, her türlü kirli iş yapılıyordu. Bir de giriş kapısının duvarında misafirhanedekilerin isim listesi asılmıştı. Listenin en üst kısmında benim ismim ve karşısına ‘Terörüst’ yazılmıştı. Ben, siyasi yapımdan dolayı Terörüstüm. İşte o yüzden, bu Terörüst kelimesini çok seviyorum. Çünkü, benim dışımdakilerin hepsinin isminin karşısında fuhuş yapan; yaptıran veya dolandırıcı/hırsız/uyuşturucu vb şeyler yazılıydı.

İşte bir hikayenin ve kitap okumak için yapılan duaların sonu… Ama hala o anları anımsıyor ve bir dakikasını dahi zayi etmek istemiyorum. Çünkü bu vesileyle, orda çok değerli insanlarla, cezaevi duvarları ve atmosferiyle tanışabildim. Bu tutuklanma hikayemi bir türlü şimdiye kadar yazamadım ama senelerdir anlata anlata bitiremiyorum. Aynı 2 ay askerlik yapanların anlatmakla bitiremedikleri askerlik süreci gibi. Halbuki 2 sene askerlik yapanlar iki – üç cümleden fazla anlatacak bir şey bulamazlar.

Hadi gidelim ev baskınına!!!

Ama o üç gün soruşturma zarfında hiç unutmadığım bir gözlemimi de yazmak istiyorum. Beni hücreden alıp, yine soruşturma odasına götürdüler. Oda oldukça büyük ve bir çok dolap var. o gün içeri girdiğimizde, iki genç kadın dolaplarda bir şeyler aramakla meşguldü. Benim varlığımdan hiç rahatsız olmadılar. Çünkü ben zaten onların tutsağıydım ya…Kızlardan biri çok heyecanlı ve poşet torbaya bir kaç kitap ile üç renkli puşuları yerleştirerek,‘’hadi gidelim, ev baskınına!… Bakalım tutuklamak için evinde yeterli delil varmıy mış, yokmuy muş?’’ diyerek gülmeye başladı. Konuşmalarından anladım ki, Gazi Osman Paşa’da bir eve baskına gidiyorlar ve o evde tutuklamak istedikleri şahsın evinde yasak kitap ve materyal bulunduğunu ispat etmek için, kendi dolaplarında bulundurdukları kitap ve puşuları beraber götürüyorlardı…

Diğer izlenimlerimi belki ilerde yine yazarım kim bilir😊) derken zaman geçiyor ve bizler her yeni gün ile büyüyor, öğreniyor, mücadele ediyor ve yenilmiyoruz. Çünkü, sonra tekrardan ayağa kalkmak, hayata yeniden sarılmak gerektiğini biliyoruz. İnsan çok güçlü bir varlık olduğu için, bir şekilde hayatta kalmayı ve her şeye rağmen yaşamayı beceriyor. Geçen zaman zarfında yaşadıklarımızın bizi daha çok güçlendirmesine şahit olduk hep birlikte. Çünkü, bizler büyük bir aile gibi dertlerimizi küçültüp, sevinçlerimizle direncimizi büyütüp, yücelttik. Arkadaşlarımızla bir arada olamamakla birlikte, gönülden gönüle giden o görülmez yolları keşfedip, bulmamızın tecrübesini kazandık. Her şeye rağmen hep insan kalmayı, geçtiğimiz sınavlarla kanıtladık.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 16.06.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑