Yazarlar

Published on Nisan 14th, 2020

0

Bir kitap, bir yaşam: Eylül’le Büyümek – Mustafa Kumanova

Çünkü gerçek özgürdür… hapsedilemez… Hüseyin Yavuz anı kitabıyla çoğu kişinin yapmaya çekindiğini yapmıştır… Gerçeği özgür bırakmıştır….


Eylül hüzün ayıdır…kimileri için bu şiirsel bir hüzündür…aşkın, özlemin ya da ayrılığın hüznüdür. imgelerin mısraların hüznü… kimileri içinse travmatik bir hüzündür…kendileri için tek bir şey dahi istemeyenlerin hüznü…özgürlük, kardeşlik ve eşitlik uğruna bedel ödeyenlerin hüznü…bir parça sevgi için bin damla gözyaşının hüznü….işkence karşısında boyun eğmeyen umudun hüznü…hayal kırıklıklarının, cam kırıklarının, yılgınlığın, yılmamanın hüznü…kısaca, “eylülle büyüyenler”in hüznü….

Gerçeğin devrimci olduğu söylense de yaşanılan tarihsel süreçler içinde neyin gerçek neyin görüntü olduğu, neyin somut neyin soyut olduğu birbirine geçmiştir. Soyut somutu somut soyutu suçlamak için kullanılmıştır. Yaşananlar ve onları yaşayanlar ise sadece ellerinde kalan tek şeye, anılara yaslanmıştır…Çoğu zaman anılara yaslanmak yaftalanır, gerçekliği sorgulanır…oysa herkes gerçeği bilir…eylül’le büyüyenler de, eylül’ü büyütenler de, eylül’ün büyüttükleri de… 

Çünkü gerçek özgürdür… hapsedilemez…Hüseyin Yavuz anı kitabıyla çoğu kişinin yapmaya çekindiğini yapmıştır…Gerçeği özgür bırakmıştır….

Son yıllarda sol cephede gelişen anı ve geçmişi yazma kervanına Hüseyin Yavuz da “Eylül’le Büyümek” adlı kitabıyla katıldı. Dorliom Yayınları’ndan çıkan kitap, Hüseyin Yavuz’un Sefaköy-Kanarya Mahallesi’ndeki yaşamını ,çocukluğunu ve devrimci mecraya doğru yol alışını akıcı bir şekilde okuyucuya sunuyor. Bugüne kadar yayınlanan anı kitaplarına gerek dil gerekse konu itibariyle bir farklılık getirmiş. Okuyucu kitapta, ailesinden başlayarak mahallesinde yaşayanlara devrimci arkadaşlarına ve cezaevlerine kadar bir yolculuk bulabiliyor.

“Eylül’le Büyümek” kitabında sadece kaba bir devrimci mücadeleye övgü ve mitleştirme gibi bir yaklaşım yok. Kitap aslında farkında olmadan tarihsel  bir döneme ve toplumsal çalkantılara değinirken  “göç- göçmenlik” gibi konularla edebi bir dili de yakalamayı başarıyor. Hüseyin Yavuz ailesinin Yunanistan’dan kaçarak Türkiye’ye kaçak yolla girdiğini belirtirken, ayni zamanda  o dönem Balkanlar’dan gelen muhacirlerin nasıl zorlu bir yaşam mücadelesinden geçtiğini ve “muhacir” algısının aksine parçalanmış dünyaları aktarıyor okuyucuya.

Bir taraftan Balkanlar’dan kaçanlar savaş, göçmenlik ve korku çelişkileriyle yaşarken, büyükler de politik sorunlara mesafeli yaklaşıyorlar. Çeşitli fabrikalarda işçi olarak çalışırken, ayni zamanda sendikalara üye olmayı da ihmal etmiyorlar.

Bütün bunlar yaşanırken Türkiye’de yaşanan toplumsal alt-üst oluşlardan ne kadar uzak durmaya çalışsalar da, Türkiye’nin o yoğun politikleşme sürecinde çocukları ve yeğenleri  hızlı bir şekilde  ezilenlerden yana tavır alarak, devrimci mücadelede yerlerini alıyorlar. Bu gelişmelerde Hüseyin Yavuz abisi Ali Yavuz’un etkisiyle ilerde yaşamına acısıyla tatlısıyla  onurlu bir sayfa açacak bir yolculuğa 13-14 yaşında çıkıyor. Bu yolculukta çok kısa bir süre sonra abisinin bir çatışmada vurulmasından dolayı  küçük yaşta cezaevi kapılarını annesi ve babasıyla arşınlamaya başlıyor.

Bu gelişmeler yaşanırken okuldaki devrimci çalışması 12 Eylül  Faşist Cuntası’yla birlikte bölgeye kayıyor. Cuntaya karşı devrimci hareketin direnme kararıyla birlikte karınca kararınca bu direnişte o da yerini alıyor. Bunlar yaşanırken bir eylemde bir arkadaşı ölüyor. Kendisi ve diğer arkadaşı  yaralanıyor. Bu durum akabinde yakalanmayı da beraberinde getiriyor. Abisi üzerinden tanımış olduğu işkencehaneler ve cezaevleriyle artık direk kendisi yüzleşiyor. Baskılar, dayaklar ve her türlü rezilliğin yaşatıldığı bu dönemde aynı zamanda dostluk, dayanışma ve direniş ilişkilerini de anlatırken fraksiyonu ile kendini sınırlandırmamış. Anlatımında başta Sabri Temel, Mehmet Sönmez ve Nadir Kalkan gibi bir çok devrimciye saygı ve sevgiyle yer vererek okuyucunun onlar hakkında da bilgi sahibi olmasını sağlamış. Bu durum okuyucunun Cunta’nın zorba ve adaletsiz yüzünü de görmesine ön ayak olmuş.

Kitap tüm bunları anlatırken Hüseyin Yavuz’un, tahliyesi ile birlikte “hayat madalyonu”nun bir başka yüzü de olduğu gerçeğini vurguluyor. Bu da yaşam ve geçim mücadelesi ve de tüm bunların getirmiş olduğu zorluklar. Bunları yaşarken yazar, bu sefer Hakime Yavuz’la aşk yolculuğuna çıkmayı tasarlar. Fakat bu noktada iç dünyasında büyük çelişkiler ve gelgitler yaşar. Mehmet Sönmez abisinin dediği gibi, “Hiç kız öptün mü?” gerçekleşmemiştir. Sonuçta büyük bir cesaretle Hakime Yavuz’a aşkını ilan ederek evliliklerini bugüne kadar getiriyorlar. Sadece bu küçük anekdot bile bu kuşağın neler yaşadığını ve cuntanın bu insanlardan neler aldığını anlamada yeterlidir. 

Hüseyin Yavuz, bu anıları yazma furyasıyla birlikte, ilk etapta pek ciddiye almasa da, “benim de bir kitabım olsun,” diye girmiş olduğu bu maceraya arkadaşlarının da desteğiyle Sefaköy-Kanarya Mahallesi’ni anlatmaya çalışan bir kitabın çıkmasına ön ayak olmuş.

Kendisine yolun açık olsun, okurun bol olsun diyoruz.

Tags: , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑