Söyleşiler

Published on Nisan 20th, 2022

0

ATİF ile güncel döneme dair söyleşi


Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu (ATİF), 2 Nisan Cumartesi günü Mannheim’da 40. Genel Kurulunu gerçekleştirdi. Bizler de ATİF yönetim kurulu üyesi bir arkadaş ile hem genel kurulda tartışılan siyasi perspektif hakkında hem de Almanya’da yaşanan ekonomik krizin göçmenler üzerindeki etkisi üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.

– Bize ATİF’ten ve kongrenizden kısaca bahseder misiniz?

– Almanya’nın en eski göçmen örgütlerinden biriyiz. 46 yıldır kesintisiz mücadele yürütüyoruz. Bu anlamıyla 40. Genel Kurul bizim açımızdan önemli bir yerde duruyor. Pandemi sürecinde yoğun delege katılımı ile genel kurulumuzu gerçekleştirdik. Almanya’da 13 dernek ve birçok komitemiz var. Tüm derneklerden delegelerin gelmiş olması bu süreçte bizler açısından oldukça önemlidir.

– Tartışılan siyasi perspektif yazısı hakkında bilgi verebilir misiniz?

– ATİK’in “Emperyalist Saldırganlığa Karşı Ortak Mücadeleyi Yükseltelim” perspektifini ATİF olarak ele aldık. Yoğun ve verimli geçen tartışmaları üç başlık altında toplayabiliriz. İlki, emperyalistler arası çelişkiler ve Ukrayna.

Emperyalist-kapitalist sistem içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal krizi savaş yolu ile çözmeye çalışıyor. Bölgesel savaşlarla nefes almaya çalışıyor ama her geçen gün daha da derin krizler yaratıyor. Bu da daha çok silahlanma, daha çok savaş demek. Halklara düşen ise ölüm, gözyaşı, yoksulluk ve göç. Perspektif yazısında vurgulanan nokta, “taraf” olmama meselesidir. Ne emperyalist Rusya ne ABD ve NATO! Bizim tarafımız bu emperyalist güçlerden birisi değil emekçi halkların tarafıdır.

Diğer bir tartışma, 3. Emperyalist Paylaşım Savaşı ve nükleer silahlanma idi. Bu kapsamda önümüzdeki süreçte hem sistemi teşhir etme hem de silahlanma ve emperyalist savaşa karşı ortak mücadelenin büyütülmesi tartışıldı.

Üçüncü başlık da Covid-19 salgını oldu. Bu başlık altında ise esasta egemenlerin bu süreci fırsata çevirmesi ve halklara baskı aracı olarak kullanması tartışıldı.  Birçok gerici yasanın bu süreçte hızlı bir şekilde yürürlüğe girmesi, sağlık sisteminin çökmesi ve binlerce insanın hayatını kaybetmesi, bunun dışında ekonomik olarak sağlığa yeterli bütçe “ayıramayan” Almanya’nın bir gecede silahlanma için 100 milyar Euro ayırması vb. tartışılan konular arasındaydı.

Anti-faşist mücadeleyi büyütelim!

– Göçmenlerle ilgili nasıl bir tartışma yürüttünüz?

– Bu konu özellikle bizim gibi göçmen örgütlerinin üzerinde durması ve güncel politika üretilmesi gereken bir mesele. Göç yollarında hayatını kaybeden binlerce insan ve Avrupa sınırında aç susuz, soğukta bekleyen yüzbinlerce göçmenin durumu tartışıldı. Bir şekilde Almanya’ya gelen göçmenlerin yaşadığı sorunlar ve devletin göçmen politikası üzerinden yükselttiği ırkçılık da tartışılan başka bir noktaydı.

– Almanya’da ekonomik kriz ve pandemi nedeniyle alınan “önlemler”in göçmenler üzerindeki etkisi ne ve ATİF bu konuda nasıl bir yol izleyecek?

– Tüm dünyada olduğu gibi Almanya’da da pandemi süreci egemenler tarafından fırsata çevrildi. Sosyal hak ve özgürlükler “güvenlik” adı altında ciddi anlamda yasaklanırken işçiler fabrikalarda çalışmaya devam etti. Yani emekçiler için “güvenlik” sadece eylem/miting gibi hak arama alanlarında sağlanırken fabrikalarda yüzbinlerce işçi yan ana çalışmaya devam etti.  Bu tablo bile sistemin, çıkarı olduğunda insanların sağlığını önemsemediğinin göstergesidir.

Göçmenler için ise durum daha da vahim. Zaten sistematik ayrımcılığa maruz kalan göçmenler, korona önlemleri ve yaratılan korku havasından en fazla etkilenen kesimlerden biri. Özellikle ırkçı partilerin korona karşıtlığı üzerinden politikaları devlet tarafından el altından desteklenmiştir. Küçük grupların dahi bir araya gelmesine yasak koyan devlet, ırkçı partilerin önderliğinde yapılan eylemlere (binlerce insanın katılması ve maskesiz olunmasına rağmen) hiç ses çıkarmamış, görmezden gelmiştir.

Ama aynı devlet, göçmen kurumlarının ya da demokrat-devrimci kurumların yaptığı eylemlikleri engellemiş ya da çok az sayıda toplanmaya müsaade etmiştir.

Irkçılık körüklenerek birçok yerde göçmenlere yönelik saldırıları artırmıştır. Hanua katliamı buna en acı örnektir ve devlet bu katliamın “psikolojisi bozuk biri” tarafından yapıldığını öne sürmektedir.

Ekonomik olarak ise hayat her geçen gün daha da pahalı olmaktadır.

Bizlere düşen görev anti-faşist mücadeleyi büyütmektir. Süreç, göçmenler açısından daha da kötüye gidiyor/gidecek. Hem yerli dost kurumlar ile hem de devrimci-demokrat göçmen kurumlar ile daha fazla ortak mücadele alanı yakalamak zorundayız.

Ayrıca işçi sınıfı içinde yaygın olarak anti-faşist mücadeleyi yaymalı ve faşist saldırılara karşı politik ve pratik hazırlık yapmalıyız.

– Avrupa yeni bir göç dalgası ile karşı karşıya. Genelde Avrupalı devletlerin özelde ise Almanya’nın göçmen politikası nasıl?

– Biliyoruz ki, göçlerin en büyük nedeni emperyalist savaş politikalarıdır. Almanya’nın silah ticareti son süreçte üç kat büyümüştür. Yani insanların ölmesinde ve yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalmasında Almanya’nın payı büyüktür. Bizler yaptığımız çalışma ve yürüttüğümüz kampanyalarda, iltica hakkının insan hakkı olduğu vurguladık ve bunun mücadelesini yürüttük/yürütüyoruz.

Ortadoğu, Afrika gibi ülkelerden gelen göçmenler çok daha zor koşullarda tutulmaktadır. Hem kamp koşulları hem de yaşam standartları oldukça kötüdür. Sağlık koşullarının elverişsiz olması hem sosyal hem de psikolojik olarak insanların zor durumda olması gelinen aşamayı gözler önüne sermektedir. Göçmenleri ucuz işçi gücü olarak gören Almanya, hem silah ticareti yaparak halkları katlediyor hem de insanları adeta köle gibi çalıştırıyor. Yüz binlerce mülteci çocuğun Almanya’ya geldikten sonra kayıp olduğu ve bunların ciddi bir kısmının pedofillere “satıldığı” artık bilinen ve resmi kurumlar tarafından da kabul edilen bir gerçekliktir.

Son süreçte Ukrayna’dan gelen göçmenler ile daha öncesinden Ortadoğu’dan gelen göçmenler arasında da ciddi bir ayrım yapılmaktadır. Ukrayna’dan gelen göçmenler görece daha iyi koşullarda tutulurken ve politikacılar tarafından “Bunlar bizim gibi insanlar” denilirken (burada yanlış anlama olmasın, biz tüm göçmenlerin çok daha iyi koşullarda yaşamasını savunuyoruz) “kara kafalı” göçmenler ise adeta esir kamplarında yaşamaktadır.

Devlet, kalifiye işçi olarak gördüğü Ukrayna halkını görece daha iyi koşullarda tutarken göçmenler arasındaki ayrımcılığı körüklemekte ve ırkçı politikalar geliştirmektedir.

– 23-24 Nisan ATİK’in (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) 26. Kongresi gerçekleşecek. Buna dair ne söylemek istersiniz?

– ATİF, federasyon olarak ATİK’e bağlı bir örgütlülüktür. Avrupa’da birçok ülkede ATİK’e bağlı federasyonlar vardır. Örneğin Hollanda, Fransa, İngiltere gibi. Bu anlamıyla ATİK Kongresi tüm federasyonların bir araya geldiği, Avrupa ‘ya dair siyasi/politik hat belirlediği ve 2 yıllık mücadele hattı çizdiği bir kongredir. Avrupa’da yaşayan tüm dostlarımızı kongremize katılmaya çağırıyoruz. Bizi ancak daha güçlü bir örgütlülük kurtaracaktır. ATİK Kongresi de bu anlamda önemli bir yerde durmaktadır.

– 40. Kongre vesilesiyle okurlarımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?

– Öncelikle Özgür Gelecek gazetesine teşekkür ederim. Nerede yaşarsak yaşayalım öz itibari ile sorunlarımız aynı. Bu yüzden bu sorunlar çevresinde daha fazla birlikte hareket etmeye ve daha güçlü örgütlülüğe ihtiyacımız var. Herkesi bu bilinçle mücadele etmeye çağırıyoruz. (Kaynak Özgür Gelecek)

Tags: , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑