Avrupa no image

Published on Mart 31st, 2020

0

AGEB: Emekçiler ve yoksullar için korona günlerinde hayat eve sığmaz!

Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği (AGEB) yaptığı açıklamayla, “salgın” dönemindeki taleplerini açıkladı.

Avrupa Demokrat Haber Merkezi

Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği (AGEB) tarafından yapılan açıklama:

Emekçiler ve yoksullar için korona günlerinde hayat eve sığmaz!

Dünya kamuoyu, 2019 yılının Aralık ayının ortasında Koronavirüs ’ün varlığından haberdar oldu. Ama emperyalist-kapitalist sistem alacağı önlemlerin ekonomiye vereceği zararı hesaplayarak hastalığın tehlikesi ve yayılma hızı konusunda gerçekleri gerekli ciddiyetle emekçilerle paylaşmadı ve gerekli tedbirleri almadı. Bunun en sorumsuz örneklerini de İngiltere ve Hollanda ‘da uygulanan “sürü yöntemi” denemelerinde yaşadık.

Burjuvazi için önemli olan kârdır. Onun kârına gelecek en küçük halel bile kabul edilemez bir olgudur. Aylar öncesinden gerekli önlemi almayarak bugün birçok insanın ölümüne neden olan bu sömürücü düzenin düne kadar ağızlarını bıçak açmıyordu. Bugün, bir yandan basın ve yayın kuruluşları aracılığı ile sürekli insanlara “evde kal hayatta kal“, “hayat eve sığar” vb. sloganlarla kısmi veya genel olarak sokağa çıkılmamasını salık verirken, diğer yandan da iş, ağır sanayide, fabrikalarda, üretim atölyelerinde ve alışveriş merkezi gibi hizmet sektörü alanlarında çalışan işçilere ve emekçilere geldiğinde, bu propagandaları neredeyse tamamen unutarak üretimlerine ve satışlarına devam etmek için çalışanların hayatını riske atmaktan çekinmemektedirler.

Nalıncı keseri gibi her şeyi kendi çıkarına yontmada usta olan egemen sınıflar, sarı sendikaların da büyük yardımlarıyla (Almanya’da, DGB toplu iş sözleşme görüşmelerini erteledi, IG-Metall NRW de sıfır zammı kabul etti), bu krizi de kendileri için bir fırsata çevirmeye çalışmaktan bir saniye dahi geri durmamaktadırlar. Bir taraftan tüketimin azalması, hammadde eksikliği ve nakliyat sorunları gibi birçok gerçekçi olmayan bahaneyi kullanarak, işçilerin kan ve can bedeli kazanımlarına saldırmaya, esnek veya sözleşmeli çalışan işçi ve emekçileri işten atmaya, iş saatlerini kendilerine göre ayarlamaya başladılar. Öte taraftan da, Amazon firması örneğinde olduğu gibi, siparişleri karşılamak için binlerce geçici işçiyi işe almaktadırlar.

Timsah gözyaşları dökerek, insanlara dışarı çıkmamalarını salık verenler ve onların bu propagandasına kanan, değim yerinde ise tuzu kuru olanlar; işe gitmediğinde işten atılacak olanların, düzenli işi ve geliri olmayanların, günlük işlerle geçimini sağlayanların, çöpten topladıkları ile geçinenlerin, evsizlerin, yani kısacası yoksulların, temel ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklarını, ev kiralarını, elektrik-su-doğalgaz- telefon/internet vb. faturalarını ne ile ve nasıl ödeyeceklerini hiç mi hiç düşünmemektedirler.

Mülteci kamplarının ve hapishanelerin genel durumu ortadadır. Çoğu zaman sabun, şampuan, deterjan, sağlıklı banyo şartları, temiz giysi, havlu ve nevresim takımı gibi ihtiyaçlar gerekli miktarlarda bulunmamaktadırlar. Bugün kamplarında bir nevi esir olarak tutulan mülteciler ve hapishanelerdeki devrimci tutsaklar, yaşadıkları ortamların kalabalık olmasından ve hijyenik olmayan koşullardan kaynaklı maruz kaldıkları sağlık sorunlarına ek olarak bir de Koronavirüs enfeksiyonu riskiyle karşı karşıya bulunmaktadırlar. Sokakta dahi belirli sayıda insandan fazlasının yan yana gelmesini yasaklayanlar, konu mülteciler ve devrimci tutsaklar olunca dillerini yutmuşçasına sessizliğe bürünmektedirler.

Koruyucu sağlık hizmetlerinin uygulanmadığı, insanların temiz içme suyuna bile ulaşamadığı coğrafyalarda, televizyonlarda durmadan yayınlanan “yirmi saniye boyunca ellerinizi iyice ovarak bol su ve sabunla yıkayın” yayınlarının ne kadar anlamsız kaldığını her aklı başında birey görür. Bu basit örnekten bile yararlanarak, Koronavirüs ile mücadelede dahi sınıfsal bir fark olduğunu ortaya koyabiliriz. Buna zenginlerin lüks yaşam koşullarını, özel doktor ve hastane olanaklarını vb. de eklediğimizde karşımıza çok daha net bir tablo çıkmasına rağmen hala birçok sol görünümlü aklıevvel kelime oyunu yaparak, salgının zengin fakir ayrımı yapmadığını utanmazca anlatmaktadırlar. Virüs tabii ki ayrım yapmaz, ama içecek temiz suyu olmayanla, her gün toplu taşımayla işe gitmek zorunda kalanla, düzenli beslenemeyenle çok iyi yaşam koşullarına sahip bir burjuvayı eşitlemek tam da sınıfsal bakış açısına en fazla ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, egemen sınıfların manipülasyonuna bir kez daha koltuk değnekliği yapmanın başka bir adıdır. Virüs ve ardından yaşanan gelişmeler, kapitalist sistemin işçi ve emekçi düşmanı gerçek yüzünü, sınıflar arasındaki derin uçurumu somut olarak gözler önüne sermiştir. Kendisini ‘’sol’’, ‘’devrimci’’ olarak tanımlayanların yapması gereken, işçi sınıfı ve ezilen emekçilerin bilincini bulanıklaştırmak değil, kapitalist sistemin gerçek anlamıyla teşhirini yapmaktır.

Sürecin bizler açısından en önemli görevlerinden biri de, yaşadığımız Avrupa topraklarında her geçen gün daha da güçlenen ırkçılığın, virüsün Çin kaynaklı olmasını bahane ederek, bu topraklarda yaşayan Çinlileri suçlu gibi göstermeye çalışmalarına, ırkçı söylemlerini arttırmalarına, daha geniş kitleleri etkilemek için bunu kullanmaya çalışmalarına karşı mücadele etmektir. Göçmenleri ötekileştirerek, göçmenler arasında suni ayrımlar yaratmaya ve bizi parçalayarak güçsüz düşürmeye yarayan bu ve benzeri anlayışlar karşı uyanık olmalıyız. Böylesi bir süreçte bizim gibi göçmen örgütlerine düşen; yaşanan salgının yarattığı ruh halinden kurtularak, oluşturulmaya çalışılan ırkçı anlayışlara karşı göçmenler arasında birliği ve bütünlüğü sağlamak, yerel ilerici güçlerle ortak tavırlar geliştirmek ve var olan tablonun esas nedeninin gözü kâr hırsı ile dönmüş sömürücü sistemin ta kendisinin olduğunun teşhirini yapmaktır.

Avrupa’da bunlar yaşanırken, Türkiye’de ise Koronavirüs ile mücadele de kendi “kutsal genlerinin” salgını engelleyeceğine halkı inandırmaya çalışan, ülkede pandemi baş gösterdiğinde dualarla işi kotarmaya uğraşan Faşist Türk Devleti, salgını öne sürerek birçok toplantı ve eylemi yasaklarken aynı zamanda Kürt ulusunun kazanımlarına karşı saldırılarını artırmıştır. Salgına karşı önlemler geliştirmek yerine HDP’li belediyelere kayyum atamaya devam ederek sınıf karakterine ve kinine uygun davranmaya devam etmektedir.

AGEB OLARAK TALEPLERİMİZ:

Devrimci tutsakların hemen ve şartsız tahliye edilmesi,

Mülteci kamplarında kalanların iltica taleplerinin acilen kabul edilmesi ve kampların boşaltılması

Tüm çalışanlara iş garantisi ve ücretsiz izin verilmesi,

İşsizlere, hanede bulunan birey sayısına bağlı olarak, en az asgari ücret oranında maaş ödenmesi,

Temizlik için gerekli olan tüm hijyen malzemeleri halka ücretsiz dağıtılması,

Elektrik, su, doğalgaz, telefon/internet vb. tüm ödemelerinin durdurulması,

Kira ödemelerinin durdurulması,

Küçük esnafın zararlarının karşılanması,

Banka kredilerinin geri ödenmesinin durdurulması.

ZENGİNLERLE AYNI GEMİDE HİÇ OLMADIK VE OLMAYACAĞIZ !

SALGININ BEDELİNİ BİZ ÖDEMEYECEĞİZ !

SİLAHA DEĞİL SAĞLIĞA BÜTÇE !

30/03/2020

AGEB (Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği)

Tags: , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑