Makaleler

Published on Eylül 14th, 2021

0

21. yüzyıl, yeni düzen ve değişen dinamikler (3) | Nihat Veli Yüce

Üretimin Makineleşmesi

Bilebildiğimiz kadarıyla 1679 yılında Denis Papin’in bir tür düdüklü tencere tasarımı ile buhar makinesinin doğumuna öncülük etmesinden, 1884 te Charles Algenon Parsons’un ilk başarılı buhar tribününü yapması ile endüstriyel devrime öncülük eden buluşları, kapitalist sanayileşmenin köşe taşlarını döşemiştir. Bu süreç aynı zamanda üretim araçlarının özel mülkiyeti ile üretimin toplumsal karakteri arasındaki çelişkinin vuku bulduğu bir süreçtir ve emeğin tamamen metalaştırıldığı aşamadır. Aynı zamanda kapitalizmin ilk büyük buhranı olan 1873–1896 yıllarına yayılan uzun bunalım dönemleri ile iç içe ilerlemiştir. Yıkım ve inşa süreçlerinin sonunda tekellerin ortaya çıkmaya başlamasına öncülük etmiştir.

Üretimin serileşmesi, Seri üretim

Sonraki yıllarda elektriğin seri üretimde kullanılması ile üretim bandı tasarımının ortaya çıkması ve seri üretimin önünü açması, Taylor’un iş bölümüne dayalı parça başı üretimi ve Henri Ford’un montaj bandında seri üretime başlaması ile yeni bir çığır açmış, kapitalist sanayileşmede yeni bir aşama ortaya çıkarmıştır. Seri üretimin sanayide uygulanması ile, buharın, kömürün, demirin, çelik , elektrik, petrol ve kimyasal maddelerin üretim süreçlerinde uygulanması endüstriyel sıçramayı zirveye çıkarmıştır. Bu aynı zamanda emeğin de seri sömürülme sürecidir. Kapitalist sanayileşmedeki bu ikinci aşama bir başka buhranla, birinci dünya savaşı koşulları ve savaşla iç içe gelişmiştir. 1914–18 yıllarını kapsayan birinci dünya savaşı büyük bir yıkımı ve bu yıkım üzerinden kapitalizmin kendisini üst düzeyde yeniden üretmesine götürmüştür. Tekeller çağının billurlaştığı, mali sermayenin adım adım sanayi sermayesinin üzerinde bir belirleyen olmaya başladığı, mali sermaye çağı.

Üretimin Otomasyonu

Üçüncü aşamaya da gebelik yapan 1929 büyük buhranını ve yolaçtığı savaşın varlığını görüyoruz. İkinci dünya savaşının yıkıntıları üzerinden ortaya çıkan yeni bir sanayi çağı. Temelleri bu yıllarda atılan, önce askeri teknolojilerin üretimine uyarlanan, ardından 1950 ‘erin sonlarından itibaren sanayinin bir çok alanında aktif olarak devreye sokulan yarı iletkenler, bilgisayarlar vasıtası ile üretimde otomasyon döneminin başlaması. Bu sürece kas gücünden, mekanik kuvvete geçiş aşaması da diyebiliriz, bu dönemin teknolojisinin ağırlıklı bölümü petrol gibi fosil yakıtlara bağımlı teknolojidir.

Kapitalizmin sanayinin üçüncü aşamasıyla birlikte küresel çaptaki ekonomik operasyonlarında o güne dek görülmemiş düzeyde bir sıçrama yaşandı. Kapitalizmin merkez ülkeleri çevre ülkelerle farklı bir ekonomik model geliştirmeye başladılar. Merkez sanayinin teknoloji yoğun bölümlerini kendinde tutarken, emek yoğun bölümleri çevre ülkelere kaydırmaya başladı. Çevre ülkelerde montaj sanayinin gelişmesi bir anlamda kapitalizmin küresel çaptaki iş bölümünün sonucudur. Bu serüvende Çin farklı bir yol izledi. Başlangıçta batı sermayeli fabrikaların art arda boy gösterdiği, ucuz iş gücünün maliyetleri alabildiğine aşağı çektiği Çin pazarının sağladığı kârlılık batılı sanayicilerin iştahını kabartırken, Çinin zaman içinde ters mühendislikle batının yüksek teknoloji harikalarını üretme kapasitesine ulaşacağı ön görülememişti. Ucuz iş gücü üzerinden yükselen emek yoğun üretimle, teknolojik üretimi harmanlayan Çin, batı sermayesi için ucuz iş gücü pazarı olmaktan çıkıp, teknolojik ürünler ihraç eden aşamaya ulaştı. Taşeronluktan, teknoloji transfer eden devasa bir güce dönüştü. Batının ezberini bozan bu gelişme, çatışma eksenini de şekillendiren bir konumdadır. Batı kapitalizminin çatışma fay hatlarına, yükselen ekonomik güç olarak Çin yeni bir fay hattı ekledi. Çin, Pekin-Moskova ittifağını gerçekleştirerek, Rusya’nın olası batıyla uzlaşma ihtimalini ortadan kaldırmak istiyor.

Günümüz dünyasında çatışmalı süreçlerin yeni merkezi fay hattı Atlantik ve Asya-Pasifik eksenli oluşurken, Almanya-Fransa patentli AB’nin geleceği, iki emperyal gücün kendi aralarındaki çelişkileri öteleyerek birliği güçlendirip, üçüncü bir güç merkezi olarak ortaya çıkma kapasitesi gösterip, gösteremeyecekleri henüz tartışmalıdır. ABD istihbari örgütlülük kapasitesi ile Fransa ve Almanya’da iç operasyonlar gerçekleştirme ve gidişatın yönünü belirleme kapasitesini hala elinde tutuyor. Özellikle Almanya üzerinde bu etki daha belirgindir. Güç dengelerindeki değişimler, uluslararası mübadelede farklı ulusal para birimlerinin kullanımınıda öne itmekte, rezerv para rolünde başat olan doların tahtını adım adım yıkmaktadır. Bunda kripto para olarak bilinen, dijital para birimlerinin ortaya çıkması ve etkin devreye sokulması  başka cepheden bir etki oluşturacaktır. Geleceğin şekillenmesinde Blockchain sistemi ile dijital  paranın da güçlü rolünün olacağı muhakkaktır.

Özetlersek sanayideki gelişmenin üç stratejik evresi; üretimin makineleşmesi, üretimin serileşmesi, üretimin otomasyonu sonucu ortaya çıkan devasa teknolojik yığınak merkez ve çevre ilişkisi üzerinden, teknoloji yoğun merkez ve emek yoğun çevre biçiminde sınıflandırabileceğimiz, emperyalist metropol sanayilerinin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen, montaj sanayi dediğimiz sanayiyi şekillendirdi. Endonezya’dan, Malezya’ya, Güney Kore’den, Çin’e, Hindistan’dan, Türkiye’ye, oradan Yunanistan, İspanya, Portekiz, Meksika, Brezilya ve Arjantin gibi gelişmekte olan ülkeler olarak görülen ülkeler emek yoğun üretimin yoğunlaştırıldığı, montaj sanayinin gelişmeye rengini verdiği ülkelerdirler. Çin ve Güney Kore, özellikle Çin bu alanda istisnayı temsil etmektedirler. Batının teknolojik sırlarına ters mühendislik harikasıyla erişen, Mao Çin’inin bıraktığı devrimci gelenekle, kapitalizmi harmanlayarak aradan sıyrılmayı başaran istisna ülkelerdendir. Çin son yetmiş yılda yaptığı atılımlarla, açlığın ve ortaçağ üretim ilişkileri ağının girdabından sıyrılarak, ağır sanayi kuruluşları, modern son teknolojiyle donatılmış teknoloji yoğun üretimi gerçekleştirme kapasitesine ulaşmış istisna bir güçtür.

Ekim devriminin Rusya’da açtığı çığırı, Çin’de de Mao’nun demokratik halk devrimi sağlamıştır. Bu iki tarihsel gelişme iki ülkeyi de klasik kapitalist metropol ülkelerin karşısına güçlü ekonomik ve askeri güçler olarak çıkmalarının miladı olmuştur. Rusya ve Çin’in ayrıt edici özellikleri buradan gelmektedir. Asya’da yükselen bu iki emperyal gücün gelecekte şekillendirecekleri ittifak politikaları dünyadaki güçler dengesi üzerinde belirleyici rol oynayacaktır. İttifaklar hangi düzlemde şekillenirse şekillensin, çatışmalı fay hatları nerede kırılırsa kırılsın, bu çatışmanın taraflarının mücadelesi emperyalist hegomonya mücadelesi olacaktır. Bu çatışmanın taraflarından birinin yanında yer almak dünya halklarının tercih edeceği bir yol değidir. Atlantik ötesi, Asya-Pasifik ve AB üçlüsünün aralarında oluşturacakları ittifaklar, dünya halklarının çıkarına olmadığı gibi, aralarındaki çatışmalarda dünya halklarının yararına olmayacaktır. Emperyal güçlerin hegomonya kurma mücadelesinin örtülü veya açık savaşında dünya halkları taraf olmamalıdır. Dünya halkları hepsinin ortak mezar kazıcısı olma anlayışıyla küresel çapta örgütlülüklerini sağlamak zorundadırlar. Küresel emperyalizme karşı, küresel karşı koyuşu örgütlemek aslolandır.

Endüstriyel gelişmenin üç temel evresi ve bunun sonucunda ortaya çıkan verili durumu özetle ele aldıktan sonra, yakın geleceği şekillendirecek olan endüstriyel gelişmenin dördüncü evresi endüstri 4.0, yada nesnelerin, hizmetlerin interneti, siber-fiziksel sistemlere ve modüler yapılı akıllı fabrikalara geçiş ve geleceğin şekillenmesi üzerine değerlendirmelere geçebiliriz. 


Nihat Veli Yüce – 14.09.2021


Yazının ilk iki bölümü:
21. yüzyıl, yeni düzen ve değişen dinamikler (I) | Nihat Veli Yüce
21. yüzyıl, yeni düzen ve değişen dinamikler (2)| Nihat Veli Yüce

Yazının 4. (son) bölümünü önümüzdeki günlerde yayımlayacağız.

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑