Makaleler

Published on Eylül 16th, 2021

0

12 Eylül vesilesiyle siyasi hükümlülere mektuplar | Gül Güzel

Bu yılki 12 Eylül 41 yaşını bütün haşmetiyle geride bıraktı. O hiç kaybetmediği imhacı gücünü daha da hissettirerek…Tabii en çok da Cezaevlerindeki siyasi tutsak ve hükümlülere Demokles kılıcını sallayarak…ülkede hırsızlar, katiller, soyguncu, gaspçılar en keyifli süreci yaşıyorlar çünkü bu tür şeyler artık suç sayılmıyor…Ama bütün bunlara karşı mücadele edenler Cezaevlerindeler. Siyasi ifade ve düşüncelerinden dolayı binlerce kadın ve erkeğin özgürlükleri baskı altında. Karanlık zindanların dört duvarları arasında bu insanlar ezilmeye, sesleri kesilmeye çalışılıyor, hatta ölüme terk ediliyor. O yüzdendir ki, birey olarak siyasi tutsaklara 19 yıldan beri yazdığım sayısız mektuplara, bu yıl 12 Eylül vesilesiyle 6 tane daha ekledim. Mektuplara eklediğim renkli yaprak, çiçek görüntüleriyle de, o karanlık ve renksiz hücrelere biraz renk katmak istedim. Tabi mektuplar sahiplerine ulaşabilirlerse…Bu mektuplarımı yayınlamamdaki maksadım ise, 12 Eylül uygulamalarının günümüzde daha ağır şartlar altında zindanlardaki tutsak/hükümlülere uygulanmasından dolayı, onlara ses vermek ve siz okuyucuların da birer mektup yazmanızı umud etmek…



Sevgili Şadiye,

Belki sen de benim, seni bu aralar çokça anıp, düşündüğümü tahmin ediyorsundur. Açan çiçeklere, güneşle dans eden bulutlara, özgürce ülkeler arası sınırları aşarak uçan kuşlara, geceleri gök kubbede göz kırpıştıran Yıldızlara, Ay’a, sabahları ışınlarıyla bize merhaba diyen Güneş’e sorasım geliyor. Hiç bu kadar habersiz kalmamıştık birbirimizden. Korona pandemisi süreciyle  daha büyük hasretler çekmeye başladık. Onun için ben sana bu satırları yazarken üzüntüden yeterince ağladım. Sen sakın ola ki okurken sevinçten de olsa lütfen ağlama e mi?

************

Sevgili NUDEM,

Son süreçte seni çok ama çok düşünür oldum. Her şarkının mısrasında, her sazın tınında geliyorsun aklıma. Tabii ki yalnız seni değil ama yoğunlukla sen de…Biliyor musun o yüzden, ‘’şimdi içimden uzun uzun sussam ve bir dengbejin yanık sesine yatırsam cümle dert ve yaralarımı’’ diyesim geliyor. Tabii ki bu tür betimlemeleri yapmak için ille de şair, ozan olmak da gerekmiyor. Dertli, kederli, hasretli ol yeter. Gerisi kendiliğinden geliyor akan su misali…

*************

Sevgili TENZİLE,

Satırlarıma Masumiyete dair bir şiirle başlamak istiyorum. Çünkü, sen de Masumiyetin en güzel sembolüsün bence. Masumiyetin YEŞİL halini çok severim. Sana benzediği içindir galiba.

Masumiyet, bir Düşün kanatlanıp uçarak

Mor renkli bir Papatya’da soluklanmasıdır.

Amazon suyunda yüzen bir Çupradır.

Çamlıca ormanının koynunda bir Çınardır.

Ağrı dağında açan kırmızı Güldür.

Pamuk prensese kucak açan bir Cücedir.

Anadolu’nun yiğit oğlu Keloğlan’dır.

Şiirin duygusal hali olan Ahmet Arif’tir.

Sinemanın çirkin kıralı Yılmaz Güney’dir.

Şarkılarını dağlara söyleyen Ahmet Arif’tir.’Devrim Boran’diyor şiirinde masumiyete dair.

**************

Sevgili Zeynep,

ilk önce candan bir merhaba.

Sevgili Zeynep, bizler birbirimizi hiç tanımıyoruz daha. Başka cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklu arkadaşlarla bazen mektuplaştığım için tesadüfen seni keşfettim. İlk önce ismin beni çok cezbetti çünkü benim ablamın da ismi Zeynep. Ardından senin hakkında biraz da olsa bilgi edindim ve sana ilk mektubumu yazmaya karar verdim.

**************

Sevgili Gülazer,

İnan ki hiç elimde olmadan bu günlerde, aylarda, seni çok anıyor ve düşünüyorum. Rengarenk açan çiçeklere, uçan kuşlara senden haber almak için sorasım geliyor. Yıllardan beri hiç bu kadar habersiz kalmamıştık birbirimizden. Ama 19 sene sonra daha büyük hasretler çekmeye başladık. Onun için ben sana bu satırları yazarken üzüntüden yeterince isyan edip, öfkelendim; öyle ki senin isyan edip, öfkelenmene yer bırakmayacak şekilde. Onun için sen bu mektubu okurken sakın öfkelenip, üzülme olur mu canım.

*************

Sevgili Aynur,

Özellikle seni bu aralar çok anıyor ve düşünüyorum. Defterde yaprak, kalemde renk bırakmayana kadar da yazmak istiyorum sana. Bir de Sonbahar mevsiminin direngenliğine alışkın olan dalda sallanan ve yere düşen her yaprak da seni hatırlatır bana. Onlara bakınca aklıma sen gelirsin de ondan. Bir yerlerde senin bulduğun bir yaprağın hikayesini okumuştum da ondandır zahar…

Yazılan mektupların ortak metni…

Eee şimdi bir de yaprakların rengârenk halleriyle dallarından kopmamak için verdikleri direnmeyi görünce…Hani HAZAN mevsimi deriz ya. Hal böyle olunca, fotoğraflarını çekebildiğim bu direngen, rengârenkli yapraklardan görüntüleri sana da göndermek istedim. Yaprakların yalnız fotoğraflarını değil, gerçek hallerini göndermeyi de öyle çok isterdim ki, ama bunun mümkün olmadığını senden daha iyi kim bilir ki?

Bütün canlı varlıklar geçici süre bulundukları, yaşadıkları bu Evren/Alemde aynı tecrübeleri yapıyorlar. Mesela ben de yaşlandıkça Sonbahar yaprakları gibi, renkli ve direngen olmaya, bazen de beğenmediğim bir şeyi elimin tersiyle itmeye başladım. Bunu yaparken fazla düşünmeye gerek bile duymadan…Bazen de geçmiş yıllarda ne çok şeyden feragat etmiş, fedakarlıklar yapmışım diye kendi kendimi eleştirdiğim zamanlar da oluyor inan ki. Veee… bütün bunları düşündükçe, yüzüme tebessümler yayılır her seferinde. Şimdi olduğu gibi…Ancak, kendimi ne kadar direngen ve güçlü hissetsem de, bazen çektiğim acıların yüreğimde kireç tutup, tortulaşarak biriktiklerini ve bitmediği gerçeğini de kabul ederim. Yine de, her zaman yeni umutlarla kendimi güçlendirir, yaşama sımsıkı sarılırım. Çünkü etrafımız ne kadar karanlık olursa olsun, her Eşiğin altında sızan ışığı görürüm. O bana yarınlara dair sürekli umut ve güç verir.

Şansa öyle pek inanmazsam da, bazen karşıma çıkan, çocukken elimize alıp, ’Uç baba uç!!!’ dediğimiz kırmızı ve sırtında siyah benekler bulunan mayıs – şans böcekleriyle kelebeklerin de peşlerinden koşarım bazen. Hatta onların birbirlerini bıkmadan kovalamalarını, sevmelerini görüntülediğim de oluyor😊) bütün canlılar ancak sevgiyle çoğalıyor, büyüyorlar. Doğadaki diğer bütün canlı bitki ve hayvanlar bu gerçeğin, insan cinsinden daha iyi farkındalar. Ama bir şey olmaz… insanlık tarihi daha çok genç de ondandır(!)… Doğadaki diğer canlılardan öğrenmemiz gereken o kadar çok şey var ki… mesela hiç bir canlı yalnız gezmiyor, bir yerden dir yere uçmuyor, yaşayamıyor. Muhakkak bir eşiyle, yani karşıt cinsiyle dolaşıyor veya uçuyor. Bir gün yakınımızdaki nehir kenarında dolaşan 7-8 kişilik bir ördek ailesini izledim. Yapısı ve boynundaki farklı rengiyle erkek olduğu anlaşılan ördek yola çıkıp, etrafı iyice izledikten sonra nehrin kenarında kendisinden işaret bekleyen dişi ördek ile küçük yavrularına dönüp, bağırmaya başladı. Onun verdiği işaret güvencesiyle dişi ördek yavrularıyla birlikte çıkıp geldi. Ardından yine erkek ördeğin etrafı bir daha gözetleyip, güveninden emin olunca verdiği işaret üzerine, hepsi birlikte yolun öteki tarafına geçip, yürümeye, yem aramaya başladılar. Yani doğadaki bütün canlılar, cinslerine göre kendi görevlerini biliyor ve yerine getiriyorlar. Biz insanlar daha çok görüp, öğrenmeye devam edeceğiz. Ma daha çok genciz…dedikten sonra seninle yeni bir mektupta buluşmaktan ziyade, özgür ortamlarda buluşmak dileğiyle sevgiyle kucaklıyor, öpüyorum. Sizin gibi güçlü kadınlar sayesinde bizler de özgür ortamlarda(!) güçlü olmaya çalışıyoruz.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel, 12.09.2021, Almanya

Tags: , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑